Kuran Dışında “Zikir” Adında Bir Vahiy Verilmiş(mi?)dir.
Elçiye Kuran Dışında "Zikir" Adında Bir Vahiy Verilmiş(mi?)dir.
İddia: “Elçiye Kuran dışında "Zikir" adında bir vahiy verilmiştir. Bu gizli vahyin amacı elçiye Kuran hakkında daha detaylı bilgi ve açıklama sağlamaktır. Nahl Suresi 44. ayet bu durumu kanıtlar.”
Düzeltme: Bahsedilen ayetin tercümesi şu şekildedir:
"Senden önce de kendilerine vahiy ettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun. Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu hatırlatıcıyı (Zikir'i) vahiy ettik ki, kendilerine indirileni insanlara bildiresin de derin derin düşünebilsinler." (16:44)
Yukarıdaki ayette hatırlatıcı olarak tercüme edilen "Zikir" kelimesinin Kuran boyunca hangi anlamda kullanıldığına bakalım:
"İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir'den okuduğumuzdur." (3:58)
"Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme (Zikir) olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın." (7:2)
"Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan (Zikir'den) başka şey değildir." (12:104)
"Dediler ki: 'Ey kendisine hatırlatıcı (Zikir) indirilmiş olan, sen bir delisin. Doğru sözlü isen bize melekleri getirsene..' Biz melekleri ancak belli bir amaç için göndeririz, o zaman da kimseye süre tanınmaz. Kuşkusuz hatırlatıcıyı (Zikri) biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz." (15:6-9)
"Bu, kutsal bir hatırlatıcıdır (Zikir'dir) ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?" (21:50)
"Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz da. Ona vahiy edilen, bir hatırlatıcı (Zikir) ve apaçık bir Kuran'dan başka şey değildir." (36:69)
"Onlar, o hatırlatıcı (Zikir) kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Hâlbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap’tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Bilge olan ve çok övülen Allah'tan bir indirmedir o." (41:41-42)
"Sen, sana vahiy edilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcıdır (Zikir'dir). Bundan sorumlu tutulacaksınız." (43:43-44)
Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki "Zikir", Kuran dışında bir vahiy değildir. Birçok başka ayette de Zikir'in, Allah’ın Kitap’ını tanımlayan bir ifade olarak kullanıldığına tanıklık ediyoruz.
Zikir'in hangi anlamda kullanıldığını gördük. Şimdi Nahl Suresi'nde (16:44) geçen bir diğer ifadeye yoğunlaşalım: "kendilerine indirileni insanlara bildiresin".
Geleneksel din yorumcularına göre Zikir, peygambere indirilmiş özel bir vahiydir ve elçi onunla insanlara Kuran ayetlerini açıklar. Dolayısıyla bu kişilere göre Zikir, Kuran’ı açıklayan detaylar içerir. Her ne kadar az önceki ayetlerde Zikir'in Kuran dışında bir vahiy olmadığını gördüysek de bu geleneksel görüşün doğruluğunu bir kez daha -bu kez farklı bir açıdan- test edelim. Bunun için bu ayette geçen ifadenin (litubeyyine ifadesinin) anlamına bakmamızda fayda var.
J. Penrice tarafından hazırlanmış ‘Kuran Sözlüğü’nde, ifade "açık olmak, aşikâr olmak" anlamında kullanılır.. F. Steingass'ın hazırladığı sözlükte ifade "açık olmak", Al Mawrid'in sözlüğünde "ortaya çıkarmak", Al Asri'nin sözlüğünde "göstermek", Hans Wehr'in sözlüğünde "açık olmak, görünür olmak, duyurmak" anlamlarında kullanılır.
Ayrıca ifadenin ne anlama geldiğini görmek için Kuran boyunca nasıl kullanıldığına bakmamız yeterli olacaktır. Bu ifade Âli İmran Suresi'nde (3:187) ve Maide Suresi'nde (5:15) "bir şeyi gizlemek; kendisine saklamak" terimlerinin karşıtı olarak kullanılmıştır.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda söz almıştı: 'Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız.' Ama onlar Kitap’ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!" (3:187)
"Ey Ehli kitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir." (5:15)
Son olarak ifadenin, Bakara Suresi'ndeki kullanılışını inceleyelim:
"Dinde baskı yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır." (2:256)
Hem sözlüklerin hem de ayetlerin açıkça ortaya koyduğu gibi litubeyyine ifadesi, geleneksel yorumcuların iddia ettikleri gibi "ayrıntılı, detaylı" anlamına gelmez. Kelime Kuran boyunca "açık", "gizli olmayan" ve "gizli tutulanın tersi" olarak kullanılmıştır. Bunun yanında yine bu bölümdeki ayetlerde gördüğümüz gibi "Zikir" Kuran dışında bir vahye karşılık gelmez. Bu durumda Allah, Nahl Suresi'nde (16:44) elçisine "Sana da bu hatırlatıcıyı (Zikir'i) vahiy ettik ki, kendilerine indirileni insanlara bildiresin de derin derin düşünebilsinler." dediği zaman Kuran’ın sadece elçisi için değil tüm insanlık için indirildiğini anlatmaktadır. Elçiye düşen Zikir'i, yani Kuran’ı kendisine saklamamak, tüm insanlığa bildirmektir. Bu durum Maide Suresi'nde (5:67) daha açık bir biçimde ortaya konmuştur:
"Ey elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, inkâra batmış topluluğa kılavuzluk etmez." (5:67)
Bu ayetin de belirttiği gibi Allah, elçisinden Kuran’ı kendisine saklamayıp insanlara iletmesini istiyor; onu Kuran dışı bilgilerle detaylandırmasını değil.
Peygamberlerin hepsi başka insanların kurtuluşuna vesile olsunlar diye gönderilmişlerdir.
Bir peygamber Allah'ın vahyini apaçık bir şekilde ümmetine söylemedikçe peygamberlik etmiş olabilir mi hiç?
Ben peygamberimiz de dahil hiç kimsenin kalbindekinden sorumlu değil. Adil olan Allah kullarını kendi kelamından hesaba çeker. Dile gelmeyenden kimse sorumlu değildir. Boşuna demiyor; kalplerde olanı ancak Allah bilir diye. Bu yüzden bunu izah etmek için bu kadar yorulmanıza gerek yok bence...
Kasım 3rd, 2010 at 23:14