Kur’an ve Çakma Söylentiler!..
Değerli okurlarım her vesileyle söylüyorum. “Ben Allah’ın (cc) kitabıyla kendini keşfeden ve ‘O’nunla bir anlam ifade eden ‘Eşref-i Mahlukat’ bir varlığım.” O hayatımda olmadığı zaman ben bir hiçim.
Bu günkü şöhretimi tamamen Allah’ın kitabına borçluyum. Septilyonlar, trilyonlar, milyarlar defa ‘ŞÜKÜRLER’ olsun.. Bu vesileyle “Papaz”, “Rahip” yada “imam” değilim. Yani “din” diye geleneğin getirdiği “söylentilere” iki metelik vermiyorum. Üstad’ın dediği gibi: “Elde Kur'an gibi bir mu'cize-i baki varken, başka burhan aramak aklıma zaid gorünür. Elde Kur'an gibi bir burhanı hakikat varken münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?” esprisince, “Elhamdülillah Müslüman’ım.” Yeryüzünün halifesiyim. Allah’ın(cc) beni insan olarak yaratması ve bunun gereği olarak da aklımı kullanmak gerektiğinin de farkındayım.
Sadece ve sadece “KUR’AN” dan sorgulanacağımın da bilincindeyim.(43/43)
Peki, o halde nedir Din?
21 Yüzyıl Çağı Türkiye’sinin problemlerine bir çözüm üretir mi?
İletişim teknolojisinin bilgisayar ve internetin damgasını vurduğu, günümüz çağında binyılların içinden gelmiş olan din anlayışı halen varlığını sürdürebilir mi?
Asgari ücrete, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, kredi kartı mağdurlarına, sigortasız işçilerin çilesine ya da işsizliğe bir çare olur mu?
Din, yalnızca ritüellerden (Nüsuk) ibaret olan bir yaşam tarzı mı?
Yoksa insanın ve toplumun hali hazırda yaşadığı günlük hayattan, onun sorunlarından, acımasızlığından, çilelerinden uzak, yaşanılan hayattan üstün, onu bayağı bulan, en yüksek değerlerin olduğu bir vicdani değerler bütünü müdür?...
Yoksa gündelik hayatın içinde tuvalete hangi ayakla girileceği ya da bıyığın şeklinin nasıl olacağı gibi kısımlarla mı ilgilenir(!).. “Dinin asgari ücretle ya da işsizlikle ilgisi olmaz mı? Camii, minber, hutbe, ezan, mevlit, kandil, bayram, kurban, Hac’ın gelir dağılımındaki adaletsizlikle ya da sigortasız işçi çalıştırmakla alakası yok mu?..”
Uzun yıllar önce de bu konular tartışılmış.
Kimi din adamları dinin, yaşanmakta olan reel hayat ile ilgisinin olmayacağını onun vicdani bir mesele olduğunu belirtmiş(!) Dinin, kişisel ve toplumsal yaşamın yalnızca manevi boyutu ile ilgilendiğini, onun bu özelliği ile maddi yaşama da şekil verebileceğini söylemişler. Halen “Namaz Din’in direği” olduğu halde, yaşamdan ayrı, hayattan uzak bir “ritüel şekil” olarak görülür.
Haftalık ibadet olan Cuma Namazında dua, vaaz ve hutbeler dinlenir, peygambere salât ve selam edilir. Camii çıkışında dilenciye “üç-beş kuruş” verildikten sonra rahatlıkla o haftanın günahlarından arınmış olarak(!) toptan fiyatına pare kente ürün satan marketten kredi kartıyla alışveriş edilir. “Dinin temeli olan İlahi vahiyler de yalnızca Kuran kurslarında öğrenilip, mevlitlerde tören için ya da mezarlıklarda ölüler için kullanılan dua kitabı sayılır.(!) Bilimsel düşünce ya da Felsefe, din ve dine ait olanları sorgulamak için sorular sorduğunda da: “ Anlamsız olabilir. Ya da akıldan uzak da gelebilir. Fark etmez. Zaten din bir vicdan işidir. Akılla ilgisi yok. Allah’ın vahiyleri sorgulanamaz. İman edersin ya da kâfir olursun. Bu kadar. “ diye cevap verilir. KUR’AN’A Rağmen: “İbrahim de bir zaman Rabbim ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster?..(2/260)
Akılcı sorulara akıldan uzak cevaplar verilince birileri de kalkar dini akıldan uzak olduğu için, işte böyle yaşanmakta olan reel hayattan uzaklaştırır…
Aynı anda kredi kartı mağduru ya da sigortasız işçiyken, sakallı ya da badem bıyıklı, alnı yerden kalkmayan bir mümin portresi ortaya çıkar(!)…
Din dünyası, akıl dünyasının akılcı sorularına, akılcı cevaplar üretememesinin sonucunda, insanlık, dini yaşanılmakta olan gerçek hayattan uzaklaştırmış, vicdani bir seçime gömülmüştür. “Din ve Kuran, camii avlusuna hapsedilmiş, şehir yaşamının sirkülâsyonundan uzaklaştırılmıştır…”Böylece Din, sokaktan, iş yerinden, okuldan, dosttan ve meclisten uzaklaşmış, su, elektrik, doğalgaz, telefon, internet ya bilmem hangi faturalar için saatlerce ücretli kölelik yapıldığını söylemez olmuştur…
Aklımız Pantolona, eteğe, sakala, bıyığa, örtüye, muskaya, mevlide, misvaka takılmış, “Kuran’ın Gölgesinde” yaşamaktan uzaklaşmışız. Kur’an-ı Kerim: “APAÇIK/15/1”, KORUNMUŞ: 15/9), ÇELİŞKİSİZ: 4/82), TAMAMLANMIŞ: 6/114), SADECE KENDİSİNDEN HESABA ÇEKİLECEĞİMİZ: 43/43) bir ilahi ferman olmasına rağmen,
Emevi sulatanlarının “çakma söylentiler”inden kurtulup, Kuran’ın insan ve toplumların yaşamı için olmazsa olmazı olan “Mal” , “Mulk” ve Kenz” kavramlarını gündeme getiremez olmuşuz. Zaman, kıvırmak, konuya, konuma, sahneye, seyirciye göte konuşlanmak zamanı değil, “Mülk” ve “Kenz” kavramlarının gerçekte ne anlama geldiğini bilmekle imanı kurtarma zamanıdır. “İman, akıl verileri ile yaşanmakta olan çağın soru ve sorunlarına Kuran temelinde düşünebilmekle mümkündür.”
Bizler, “akıl”, “bilim” ve “felsefe”nin sorularına “Kuran penceresi”nden cevap veremezsek; yaşanmakta olan çağın çelişkilerini Kuran’la okumayı beceremezsek, Vahy’nin sadece ibadet eylemleri için kullanılabileceğini ve Kuran’ı da saygıdeğer Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Din görevlilerine bırakır, Malımızı, Mülkümüzü Kenz etmek için uğraşırsak, “Hz.İbrahim milletinden”, “Hz. Muhammed’in ümmetinden” ve “Kuran’ın Kerim” den o kadar “uzaklaşmış” oluruz. (25/30) Diye düşünüyorum.
Böylelikle yaşadığını sandığın din, “Mal”ın ve “Mülk”ün “Kenz” edilmemesi uğruna nice mücadelelerin verildiği Din olan İslam’dan uzak, bir uydurma din olur.
Akılcı düşünme ile Kuran’dan faydalanmaya çalışanlara selam olsun.
Bu arada “Kenz” ne midir?
Varın onu da siz araştırın.
Not. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret, Türkiye ailesine teenni, sabır ve metanet dileklerimle…