content Yurtdışında yaşayan Türk ve Mevlana hayranı yabancılar tarafından tanınan 1963 doğumlu Tarım ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü'nde ve İçişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulunarak aynı kurumdan başarılı bir sicille emekli olmuştur. Kendisine özgü aşk şiirlerinin yanı sıra, Küresel Isınma, Terör, Uyuşturucu ve Çocuk Pornografisine karşı yazıları ile tanınmaktadır. Ayrıca, fotoğraf sanatçısı olup, 2005 yılında Konya Mevlana Şebb-i Aruz Törenleri esnasında çektiği fotoğrafları, UNESCO'nun 2007 yılını Mevlana Huzur ve Sevgi Yılı ilan etmesinden dolayı çok büyük ilgi ve talep ile karşılaşmaktadır. Fotoğraflarını dijital ortamda yurtdışında Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Lüksemburg, Kıbrıs'ta sergilemiştir. Türkiye'de Nisan 2007 de 12 ayda ardı ardına 12 sergi açarak Tahmini ziyaretçi 250.000 kişi sayısıyla ulaşılması güç bir rekor kırmıştır. 2010 Yılında ise Balıkesir'de "Balıkesir Tülükabakları" Fotoğraf sergisini 16.000 kişi ziyaret etmiştir... Ayrıca internet sitesini milyonlarca kişi ziyaret ederek sergilerin fotoğraf ve videolarını takip etmişlerdir. 10.10.2010 Tarihinde İngilizce olarak çıkardığı "Uncle Ece The Ghazi & Little Can" isimli kitabı Yurt Dışında çıkarılmıştır.. Türkiye ve Dünya Edebiyatında ilk defa "KOZMİK ŞİİRLER" ismini kullanarak ve bu isimle "Senden Hiç Ayrılmadım ki" Kozmik Şiirler Albümünü Şair Nilgün NART ile piyasaya çıkarmıştır. Böylece şiir sanatında yeni bir ekolu da başlatmışlardır. Konusu Yaradılış Sevgisi olan, bütün bir Evreni de içine alan bir anlatımla şiirlerinde yeni bir akımın öncüsü olmuşlardır. "Senden Hiç Ayrılmadım ki" Kozmik Şiirler Albümü, Avrupa ve Amerika'da internet üzerinde en çok beğenilerek ve dinlenerek bir numara olmuştur. Şiirlerinde yalın bir dil kullanan, Almanya da Düsseldorflu Can, Amerika'da Dr. Dream, Japonya'da Mr Mikado Kamekido, Türkiye'de de Mr Can AKIN olarak tanınan Şair, bu şiirlerini her hafta 1.250.000'i aşkın hayranlarının internet adresine göndermektedir. Ve bu sayı her gün artmaktadır.
15 Haz

Kula ve Kula Evleri

Kula mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Ege'nin şiirsel ilçelerinden birisidir. Bölgede yapılan kazılarda Katekekaumene (Yanık yöre) sınırı içinde Demir Köprü barajı yakınındaki Divlit'te ilkel insanın ayak izlerine rastlanılmış olması ilkel insanların bu bölgede yaşamış olduklarının bir kanıtıdır. Bunun yanı sıra yapılan kazılarda M.Ö. 56 yılına ait mermer kabartma ve kitabelerden Kula ve çevresinin önemli bir yerleşim alanı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Eski dönemlerde Kula'nın civarında kurulmuş bulunan Meonya (Menye) Mysien ve Lidya arasında bir yerleşim alanı idi ve buradan geçen yol Sardes-Salihli'den başlar ve Menye-Sandal-Gölde üzerinden geçerdi. Kula'daki yerleşim zamanla civarındaki yerleşim alanlarının önemini yitirmesi sonucunda gelişmiştir.Kula'nın ismini burç manasında olan KULE'den almış olduğu belgelerden anlaşılmaktadır.

Kula'nın ismi hakkında pek çok araştırmacı inceleme yaptıkları halde kesin bir sonuca varılamamıştır.Bir söylentiye göre de havası suyu iyi ve şifalı olduğundan zengin bir kişinin hasta olan kızı için buraya bir kule yaptırdığı ve buranın zamanla gelişip bu günkü duruma geldiğinden bahsedilir.

Kula'nın Bizanslıların elinde iken ismi Opsikion'dur.Bunu Kula'nın 20 km batısındaki Maionia (menye) ile beraber bir piskoposluk teşkil etmesinden anlıyoruz. Kula'nın Türkler eline geçmesi 107l Malazgirt savaşından sonra XI.y.yılın II yarısında 1075-1076 Türkmen aşiretlerinin Kula ve çevresine kadar kısa zamanda yayıldıkları görülmüştür.Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaettin Keykubat zamanında Kula ve çevresi tamamen Türklerin eline geçmiştir.1233

Kula Anadolu beylikleri zamanında Germiyanoğulları beyliğine bağlı olan Kula Germiyan beyi Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hatun'un 1381 tarihinde Osmanlı padişahı I.Murat'ın oğlu Yıldırım Beyazıt ile evlenmesi sırasında beyliğe ait Kütahya ve civarını çeyiz olarak Osmanlılara vermesi sonucunda Süleyman Şah'ın Kula'ya çekilerek burayı başkent yaptığı ve burada yaşadığı, Süleyman şah zamanında Kula'da imar ve kültürel faaliyetlerin arttığı gözlenmektedir. Bunlar arasında Gürhane medresesi gösterilebilir. Süleyman Şah'ın ölümünden sonra Osmanlıların idaresine giren Kula 1402 yılında Timur tarafından Anadolu Beyliklerinin eski topraklarının kendilerine verilmesi neticesinde Kula Germiyanoğulları beyliğine geçmiş ise de bir müddet sonra Germiyanoğlu beyi Yakup Bey'in 1428 yılında ölümünden sonra Osmanlıların idaresine yeniden geçmiş ve Kütahya İlinin bir kazası olarak Osmanlı idaresine katılmıştır. 1896 yılına kadar Kütahya'ya bağlı kalmış ve bu tarihten sonra Manisa'ya bağlanmıştır.

Kula Evleri:

Kula evleri 18. yy Osmanlı İmparatorluğu'nun altındaki hemen her bölgede karşımıza çıkan ve TÜRK EVİ olarak tabir edilen ahşap evlerdir. Gerek plan, kuruluş ve gerekse ahşap, alçı ve kalem işi gibi zengin sistemleriyle bu dönem Osmanlı Sanatı nın başarılı örnekleridir. 19, yy da devam eden yapı tipiyle Kula tipik bir Osmanlı Kent dokusuna sahiptir.

Tarihi Kula evleri genellikle iki katlı olup, ahşap olarak yapılmışlardır. Üst katlar sokağa doğru çıkıntılı olup, kiremitle örtülü çatılar bir saçak ile biter. Bu saçakların alt kısmında süslemeler vardır. Pencereler tahta kepenklidir, iç kısmı avlu yada bahçe ile bir bütün olup günlük yaşam biçimi ile uyumlu bir yapıdadır.

Tarihi Kula Evleri kerpiç dolgulu zemin katı genellikle taş, taşıyıcı sistemi ağaç yapı tekniği ile inşa edilmiştir. Alt katları genellikle penceresiz ya da az pencerelidir. Evlerde baş ve köşk odaları vardır. Bu odalarda ahşap işlemeli davlumbazlar bulunmaktadır. Tavanlar işlemelidir. Oda kapılarında hayata bakan dış kapıları çok parçalı ve işlemelidir

Kula Evlerinin hepsinde bir avlu ye alır. Avlu en az 3 m. Yükseklikte bir duvar ile çevrelenmiştir. 18, yy ile 19. yy ilk yarısındaki örneklerde eve giriş çoğunlukla avludaki çift kanatlı ahşap bir kapı ile sağlanır. Kula Evleri genellikle iki katlıdır. Zemin katta ahır, kiler, mutfak gibi mekanlar yer alır. Fırın ve tuvalet çoğunlukla avlunun bir köşesindedir. Sofalı evlerde tuvalet evin içine alınmıştır. Evin plan tipini belirleyen üst katta günlük yaşamın geçtiği oturma mekanları bulunur.

Açık sofalı evlerde genellikle üst katın bir cephesi sokağa, bir cephesine avluya bakar. Hayatın sokağa bakan cephesi kapatılarak buraya ahşap kafesli ya da parmaklıklı pencereler yerleştirilmiştir. Avluya bakan yönü bazı evlerde açık, bazı evlerde ise kapalıdır. Üst kattaki odalardan bir veya ikisi baş odadır. Bunlar daha özenle süslenmişlerdir ve genellikle sokak tarafındadırlar. Türk evlerinde çeşitli amaçlara göre düzenlenen odalara rastlanmaz. Her oda yemek yeme oturma ve benzeri eylemleri karşılar. Kula evlerindeki odalar muhtelif şekillerde kullanılmıştır. Bununla birlikte baş oda genellikle misafirler için ayrılmıştır. Odalar, Türk Evi odalarının bütün özelliklerine sahiptir. 18,yy ve 19. yy ın ilk yarısındaki örnekler diğer merkezlerdeki Türk evlerinde görüldüğü genellikle seki üstü ve seki altı olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Bu ayrımın hem kot farkı ile hem de ahşap parmaklık ve kemerlerle belirtilmiştir. Kula Evleri'nde odalar hayata ve sokağa açılan pencereleri sayesinde bol ışık alırlar. Hayata açılan pencereler genellikle 3 tanedir Üst kattaki pencereler üst sırada duvarın iç ve dış yüzünü sınırlayan alçı şebekeli tepe pencereleri vardır.

Kula Evleri büyük aile yapısına ve yaşamın önemli bölümünü evde geçiren kadına göre düzenlenmiş, günlük yaşam, yazları avluda, bahçede ve hayatta; kışları ise ara katta ya da ikinci katta geçer. Bahçede sebze-meyve yetiştirilir. Dolaplar işlevlerine göre yüklük, çubukluk, testilik, peşkirlik, lambalık, tembel deliği gibi adlarla anılır. Seki altı yönündeki yüklüklerin yanlarında gözenek denilen kandil şişe ve bunu gibi eşya konulan bezemeli ahşap gözler bulunur. Dolapların bazıları tavana kadar uzanır. Bazılarının üst korkuluklu asma kat biçimindedir.

Kula çeşitli nedenlerle günümüze kadar bozulmadan gelebilmiş bir anıt kenttir. Yapılar mimari açıdan eski kent yerleşmemizin bozulmamış tipik örneği teşkil etmesi ve bu niteliklerin belge açısından değeri Kula'ya ''Anıt Kent'' Özelliğini kazandırmaktadır. Kula ve benzerlerinin korunması kentsel yaşam ve kültürel süreklilik ve örnek açısından önemi büyüktür. Yıllardır o çevrede oturmuş, aldığı geleneksel yaşamını sürdürmekte olan Kula halkı içinde ''Tarihi Kula'' kent dokusunu korunması bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Kula aslında kale içi bir yerleşimdir. Çünkü bugün dahi kullanılan isimler (Demircikapı, Seferkapı) bu kanımızı doğrulamaktadır. Bu gün için kale kalıntıları görünmüyorsa da kalenin varlığı açıktır. Bu nedenle de doku çok sıkışıktır. Şehir merkezi ve çekirdekler düzlükte yer almaktadır. Evler ise çekirdek etrafımda mahalle birimler halinde görülmektedir. Sokakların ancak bir yük hayvanının geçebileceği kadar dar oluşu evlerin sokak kenarında sıralar halinde yer alması, meydan vs olmaması ve yer yer sağlık koşullarına uymayan yerleşmelerin bulunması karakteristik bir kale içi dokusunu oluşturmuştur. Sokakların en çok 100 metreden sonra kıvrılma ve kırılması organik dokuyu yaratmıştır.Kula'da evler iç içe gelecek şekilde sıkı bir doku görünümündedir. Hatta evlerin çatıları sokakları örtmüştür. Kula'da yaşam, sokakla direkt ilişkilidir. Her evin sokağı gören penceresi vardır. Bunun yanında bahçenin varlığı da gözden uzak tutulmamalıdır. 17.yy a kadar maksimum genişlemesini kale içinde ve dışında sürdüren şehir 17. yy dan sonra Kula'dan geçen kervan yolunun önemini kaybetmesi nedeniyle, kale dışı genişlemesi olmamıştır. 17. ve 18. yy'da büyük bahçeli evler sonradan kardeşler arasında bölünerek küçüldüğü ve hatta bahçelere yeni yapıların yapıldığı tespit edilmiştir.

Kula evlerine ilişkin tarafımdan çekilen görüntüler için, http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=1038&mid=8373&ItemID=13072&ItemIndex=2 linkini tıklayabilirsiniz.

Can Akın Gözüyle gözlemek ümidiyle.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank