Kul Cumhuriyeti
Türkiye’de nasıl bir eğitim verilecek tartışması aslında Tanzimat döneminden beri sürüp gelmiştir. Tanzimat’ta geleneksel eğitim kurumları (medreseler ıslah edilmek yerine, onlara hiç dokunulmayarak, onların yanına bütünüyle batıdan alınan ve adına “Nizami Mektep” denilen yeni okullar açılmıştır. Böylece çağın, toplumun ihtiyaçlarına ilgisiz medreseler devam ederken, onun hemen yanı başında ise toplumun özelliklerini, beklentilerini önemsemeyen yeni okullar varlığını sürdürmüştür. 3 Mart 1924’te ise yine toplumun ihtiyaçları, beklentileri hesaba katılmadan çıkarılan Tevhidi-i Tedrisat yasası ile medreseler tümüyle kapatılmış, bütün okulların idaresi Milli Eğitime bağlanmış, dini eğitim de Milli Eğitimin sorumluluğuna verilmiş gibi yapılmış ama kısa bir süre sonra ise bütünüyle ortadan kaldırılmış yasaklanmıştır. Aslında Tevhid-i Tedrisat bir eğitim faciası olarak böyle başlamış. Kimse itiraz edememiş, itirazı olanlar ise “ibretlik bir şekilde” cezalandırılmış hatta tasfiye edilmiştir.
Tevhid-i Tedrisat yasasında doğrudan din eğitimini yasaklayan bir hüküm yoktur. Ancak din eğitimi veren medreselerin kapatılması, din eğitimi görevinin de Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesinin ardından, göstermelik olarak açılan İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesinin bir yıl sonra, istek olmadığı, öğrenci olmadığı gibi inandırıcı olmayan nedenlerle kapatılmasından sonra, din eğitimi tümüyle okul müfredatlarından çıkarılmış, uygulamada ise fiilen yasaklanmıştır. 1946 seçimlerini bin bir hileyle kazanan CHP yöneticileri, halka ve onun en baştaki değeri İslam’a düşmanlıklarını hafifletmek ve halkın gönlünü alarak iktidarlarını devam ettirmek için, 1948’de yapılan parti kurulunda yeniden İmam Hatip Okullarının açılması, okullarda din eğitiminin seçmeli olarak serbest bırakılması ve hacca gitmenin de serbest bırakılması gibi kararları almıştır. Bu kararların ardından başlayan İmam Hatip tartışmaları gündemden hiç düşmeden günümüze kadar gelmiştir.
İmam Hatip okulları orta ve lise kısmı diye iki kademeden oluşmuştur. Yedi yıl eğitim veren bu okulların halkın talebine bağlı olarak DP-Menderes döneminde sayılarının hızla artması ile birlikte Tevhid-i Tedrisat yasasının çiğnendiği tartışmaları da hiç eksik olmamıştır. Aslında İmam Hatip Okulları etrafında başlayan tartışmaların asıl nedeni, orada dini/İslami bir eğitimin verilmesi olmuştur. Çünkü din eğitimini Türkiye için tehlike/tehdit görenler buna çözüm olarak; İmam hatip Okullarının sayılarının Diyanet İşlerinin yıllık eleman ihtiyacına göre sınırlandırılmasını ve zorunlu eğitimin beş yıldan sekiz yıla çıkarılarak İmam hatip Okullarının orta kademesinin (ortaokul kısmının) kapatılmasını savunmuştur. Ancak Türkiye’de ki şartlar zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılmasına uygun olmadığından 12 Mart 1971 askeri darbesini yapanların isteği ile İmam Hatip Okullarının orta okul kısmı kapatılmıştır. Ne var ki eğitim işlerinden, Pedegojiden anladıkları hayli şüpheli olan 12 mart darbecilerinin aldığı/aldırdığı bu karar 1974’te CHP/MSP koalisyon hükümeti ile bozulmuş, İmam hatip Okullarının orta okul kısmı bu hükümet döneminde yeniden açılabilmiştir.
12 Mart darbecilerinin bu isteğini askeri bürokrasi her zaman sahip çıkmıştır. Uygun gördükleri hükümetlere bu doğrultuda telkinlerde bulunmuştur. 28 Şubat 1997 askeri darbesinde MGK’da alınan 18 maddelik kararların 3. maddesi ise doğrudan zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılmasını öngörmüştür. Halbuki zorunlu eğitimin kaç yıl olacağı, Tevhidi-i Tedrisat yasasının nasıl uygulanacağı gibi konular askeri bürokrasinin görev alanı, yetki alanı içinde değildir. Ancak onlar halkın parası ile/imkanı ile alınan tankları sokaklarda halka karşı yürüterek, halkın temsilcilerini tehdit ederek zorla bu kararı almış ve uygulatmaya başlatmışlardır. Çünkü Necmeddin Erbakan başkanlığında ki koalisyon hükümetinin ortağı DYP’den zorla istifa ettirilen milletvekilleriyle Mesut Yılmaz başkanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kurdurulmuştur. Yılmaz hükümetinin şaibeli ihaleleri ve halka baskıları hesaba katılmazsa geri kalan tek icraatı Ağustos 1997’de çıkardığı sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yasasıdır. İşte bu yasaya bağlı olarak İmam hatip Okullarının orta kısımları yeniden kapatıldığı gibi sayıları hızla azaltılmış ve İmam Hatip Lisesi mezunlarının yeterli puan alsalar bile üniversitelerde istedikleri fakültelere gitmeleri engellenmiştir. Bütün bu kararları alan 28 Şubat darbecileri iken uygulamacılar ise Yılmaz hükümeti ve Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK’tür.
Hürriyet Gazetesinden Sedat Ergin; “AKP haziran 2011 genel seçimlerine giderken halka sekiz yıllık kesintisiz eğitimi değiştireceğini vaat etmemişti, seçimlerin ardından da kurulan 61. Hükümetin programında da buna yer verilmemişti. Bu yüzden halk ile bir sözleşmeye, vaade dayanmayan bu girişim yanlıştır” diye iddia da bulunmaktadır. (25 Şubat 2012) Oysa aynı Ergin; zorunlu eğitim 1997’de sekiz yıla çıkarılırken benzeri cümleleri Mesut Yılmaz için yazmış mıdır? Zorunlu eğitimi sekiz yıla çıkarıp İmam hatip Liselerinin orta kısmını kapatacağım buna göre bana oy verin demeyen Mesut Yılmaz’ı bunun için gizli bir ajandaya sahip olmakla suçlamış mıdır? Üstelik her türlü zorbalığa baş vurularak DYP’den istifa ettirilen milletvekilleriyle bir hükümet kurmanın demokratik iradeye aykırı olduğu Sedat Ergin söyleyebilmiş midir? Hayır Ergin bütün bunların tersini yazmıştır. Daima demokratik iradeye karşı yapılan baskıların şakşakçısı olmuş Ergin şimdi taşımaya çalıştığı yeni bir iğreti yüzle bu konularda ahkam kesmeye devam etmektedir.
Oysa UNESCO verilerine göre dünyada 298 ülke içinde: EI Salvador, Seyşel Adaları, Ruanda, Kenya, Bolize, Şili, Bolivya, Afganistan, Yemen, Arnavutluk, Polonya, Bulgaristan, Virjin Adaları, Dominik Cumhuriyeti, Solomon Adaları, Portoriko’dan oluşan 20 tanesi zorunlu eğitimi kesintisiz olarak ve 8 yıl olarak uygularken geri kalan 278 ülke ise zorunlu eğitimi, 8-12 yıl gibi farklı sürelerle ama kesintili olarak uygulamaktadırlar. Adı geçen 20 ülkenin ise eğitim alanında gelişmişlik düzeyi bakımından iyi durumda olmadığı açıktır.
Türkiye’nin sahibi gibi davranan her konuda son sözü biz söyleriz havasında olan TÜSİAD ise Türkiye’yi bir TÜSİAD Cumhuriyeti gibi gördüğünden olmalı ki, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi 4+4+4 şeklinde kesintili ama 12 yıla çıkaracak hükümet girişiminden duyduğu “kaygıyı” saklamamıştır.
Oysa bu girişimle Özdemir İnce’nin iddialarının aksine Türkiye “bir kul cumhuriyeti” olmaktan çıkabilir. (Hürriyet Gazetesi 26 Şubat 2012). 1924 şartlarında tek partinin diktatör uygulamaları ile halka sormadan çıkarılan ve 90 yıldır her uygulamanın uydurulmaya çalışıldığı Tevhid-i Tedrisat yasasının önemli bir eğitim faciası olduğu kabul edilmelidir. Mesleki eğitim daha geç yaşlarda başlamalıdır. Mesleki eğitimin geç erken yaşlarda başlamasının pedegoji açısından bazı sakıncaları olabileceği gibi o mesleki eğitimden vaz geçmek isteyen birisine de “hayır sen 11 yaşında bunu seçmiştin artık vaz geçemezsin” gibi ilkel bir dayatmaya kimsenin hakkı yoktur. Yine bunun gibi mesleki eğitime geç başlamanın da o mesleğin gereği sayılan temel bilgilere vakıf olmakta bazı sakıncalar olabilir. Doğru olan belki erken başlama ile geç başlama arasında bir formül bulunmasıdır. Bu da orta okulda (belki ikinci dört yılda) mesleki eğitim almış bir öğrencinin istemesi halinde bundan vaz geçerek genel lise bölümüne devam edebilme imkanına sahip olmasıdır.
Bazı ailelerin inançları gereği karma eğitime karşı çıkmalarını demokratik bir devlet doğal saymalı ve onların bu görüşünü de karşılayacak okulların olmasını sağlamak olmalıdır. Yoksa 100 yılı aşkın bir süredir karma eğitimin dışında faaliyet gösteren erkek liselerine kız öğrenci alınması, kız liselerine ise erkek öğrenci alınması gibi uygulamalar 28 Şubat askeri darbesinde ancak görülebilecek iğreti işlerdir. Halkın taleplerini daima bir tehdit gibi algılayan sorunlu kafalar 1924 Türkiye’sine takılıp kalmıştır. Türkiye’nin bir kul cumhuriyeti olmaktan çıkması her şeyden önce tek parti dogmalarından arınmakla olabilir. Kul Cumhuriyetinin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilkelerine ram olan bir anlayış Türkiye’yi bir reaya cumhuriyeti olmaya mahkum edecektir.
AKP’nin hazırladığı 4+4+4= 12 yıllık zorunlu eğitim halkın talepleri, ihtiyaçları dikkate alınarak sonuçlandırıldığında devam şartı isteğe bırakılan ikinci dört yıllık dönemde bazı çevrelerde kız çocuklarının okula gönderilmemesi eğilimi bir sorundur. Ancak bu sorunu aşacak en önemli formüllerden belki birincisi ise her okulda behemehal karma eğitim uygulaması zorbalığından vaz geçilmesidir. AKP’nin E.Mumcu, H.Çelik, N.Çubukçu gibi Milli Eğitim bakanlarının Milli Eğitimin temel sorunlardan çok uzak kaldıkları görülmüştür. Ö. Dinçer’in Milli Eğitim personelinin kuşaklar boyu sürüp gelen sorunlarına karşı ilgisiz duyarsız kalmasının yanında hatta “bu personele bu kadarı da fazla” diye özetlenebilecek personel politikasının haksız yanlış yersizliğinin yanında Milli Eğitimin temel sorunlarına ilgisi, nüfuzu ve bu doğrultuda ki girişimleri karamsarlığın fazlası ile egemen olduğu Milli Eğitim camiasında iyimserlik telkin etmektedir.