Kudüs İçin Vuruşanlar ve Kudüs’ten Geçinenler
Filistin; Akabe Körfezi’nden kuzeybatı istikametinde Akdeniz’e uzanan bir çizgi (güneybatı), yine Akabe Körfezi’nden Ürdün nehri boyunca Suriye’ye ulaşan bir çizgi (doğu), batısında bütünüyle Akdeniz, kuzeyinde ise Lübnan’ın bulunduğu üçgen şeklinde bir bölgedir. Filistin bölgesinin tümüyle (İsrail ve Filistin Yönetim Bölgesiyle birlikte) alanı 27.000 km2’dir. Aşağı yukarı Erzurum’um alanı (25.000 km2) kadardır. Tarihte Filistin’in ilk sakinleri yerlileri Kenanlılardır. Bu yüzden Filistin; Kenan Diyarı diye de bilinmektedir. Kenan adı Tevrat’ta da yer almıştır. Kenanlılar, Sami (Arap) kökenlidir.
Filistin Davası her ne kadar bu gün İsrail ve Filistin Yönetimlerinin idaresi altındaki bölgenin siyasi durumunu konu edinse de bu meselenin aslını, özünü Kudüs oluşturmaktadır. Kudüs; Lut Gölü’nün batısında, göle 24 km, Akdeniz’e ise 52 km uzaklıktadır ve rakımı ise 747 m’dir. Kudüs’te su ihtiyacı her zaman bir sorun düzeyinde olmuş, suya fazla ihtiyaç hissetmeyen zeytin ve pamuk gibi bitkiler yaygın olmuştur.
Tarihi Kudüs surlarla çevrili bir şehirdir. Şehir surları kuzeyde; Şam kapısı ile batıda Yafa kapısından başlayan iki ana cadde şehri ortadan dört parçaya böler; kuzeydoğuda Müslüman mahallesi, güneydoğuda Musevi mahallesi, kuzeybatıda Rumlar ile Frenklerin mahallesi ve güney batıda ise Ermeni mahallesi yer almıştır.
Kudüs’ün adı hakkındaki bilgiler M.Ö. XIX ve XVIII. Yüzyıllara, Mısır Tell Amarna ve Asur Urusimilimmu adıyla bilinen metinlere kadar uzanmaktadır. İbranice Masoretik metninde Yruşim veya Yeruşelayim şeklinde yer almış Yeruşalem diye de okunmuştur. Grekçe’ye Hierosolyma, Latince’ye ise Jerusalem ve Jerosolyma olarak geçmiştir. Günümüzde batı dillerinde Jerusalem diye bilinmektedir.
Kudüs’ün İbrani dilinde söylenen adı Yeruşalem iki ayrı kelimeden oluşmaktadır. Yeru; korkmak anlamındaki; yare veya görmek anlamındaki; ra’ah’tan geldiği iddiasına karşılık, sahip olmak-varis olmak anlamındaki; yaraş’tan geldiği de ileri sürülmektedir. Yine kurmak, tesis etmek anlamındaki; yarah’tan geldiği görüşleri de vardır. İsmin ikinci kısmını oluşturan Şalayim’in aslı Şalem veya Şalim’dir. Bu kelimenin barış anlamına veya Batı Samilerinde bir Tanrı olan Şulmanu yahut Şalim’den geldiği görüşü de bilinmektedir. Şehrin orijinal adının İruşalem olması, tesis etmek anlamındaki Yarah fiil kökünden İru ile Batı Samilerinde bir tanrı olan Şulmanu yahut Şalem kelimesinin birleşmiş halinden oluşması ihtimali de bulunmaktadır. Çivi yazılı metinlerde ur veya uru İbranice metinlerde ise ir şehir demektir. Buna göre İruşalem; Şalim’in şehri anlamına gelmektedir. Kudüs’ün başlangıçta tanrı Şulmanu veya Şalim’in ibadet yeri olduğu aynı zamanda Samilerin geleneğinde bir şehir; o şehri kurmuş olan kişiye yahut tanrının adıyla anılma geleneğinde dolayı Şalim’in şehri manasına geldiği de ileri sürülmektedir. Tell Amarna metinlerindeki Beti Şalem / Şalem’in evi biçiminde yer alması bu görüşü teyit etmektedir.
Yine Kudüs şehri; Moriya, Yebus, Sion, Davud’un şehri, Ariel, Yeremya (Adalet yurdu), barış şehri, doğruluk şehri, Allah’ın şehri, orduların rabbinin şehri, İr-haq-qodeş) mukaddes şehir denilmiştir. Şehrin Arapça adı olan Kuds’ün de son isimden geldiği görüşü yaygındır. Müslümanlar şehre bereket, mübarek anlamına gelen Kuds kelimesini ad olarak seçmiştir. Kuds kelimesi, Aramice Kudşa’dan geldiği ve bu kelimenin şehrin değil mabedin karşılığı olduğu da ileri sürülmektedir. Müslümanların kullandığı İliya adı ise Romalıların şehre verdiği Aelia isminin Arapça telaffuz şekli olmalıdır. İslam kaynaklarında “İlia medinetü beyti’l makdis”, Beytülmukaddes şeklinde ki isim de yer almıştır. Dikkat çeken önemli bir husus ise şehrin Yahudiler tarafından kullanılan Yeruşalayim’den türeyen Jerusalem kelimesinin yerleşmiş olmasıdır. Batı dillerinde Arapların (ona bağlı olarak Müslümanların) kullandığı Kuds kelimesi yer almamıştır. Aslında batı dillerinde kullanılan Jerusalem kelimsi, batılıların konuya hangi pencereden baktıklarının da bir işareti olmuştur. Çünkü yer isimleri siyasi tercihlerden kolayca ayırt edilecek bir tercih değildir. Nasıl bir siyasi tercihin baskın olduğunun da işaretidir yer isimleri.
Kur’an’da Kuds veya bunun yerine İslam kaynaklarında kullanılan isimler de kullanılmıştır. Mescidü’l-Aksa (İsra 17/1), Mübevve Sıdk (Yunus 10/93), El-arzu’l mukaddese (el-Maide 5/21) gibi deyimlerin ya Kudüs’teki Beytülmukaddes’in yada şehrin veya Kudüs’ün de içinde bulunduğu Filistin bölgesinin karşılığı olarak kullanıldığı görüşü yaygındır. Mescidi Aksa deyimi de İslam’ın başlangıcında Kudüs için kullanılmış ise de yüzyıllar boyunca daha çok Harem-i şerif’in karşılığı olarak kullanılmıştır.
Tarihi: M.Ö. XIX. ve XVIII. Yüzyıl Mısır metinlerinde Kudüs bir Kenan site devleti olarak belirtilir. Kudüs veya İbranice adıyla Yeruşelayim adı Tevrat’ta yer almaz. Ancak Hz. İbrahim döneminde Kral Meliksedek’ten söz edilen metinlerde sözü edilen Salem şehrinin Kudüs olduğu görüşü yaygındır (Tekvin 14/18). Mısır Tell Amarna metinlerine bakılırsa MÖ. XV. Yüzyılda Filistin’e gelen Huriler, Abd Hiba yönetiminde ve Mısır Firavun’u IV. Amenofis’e bağlı olarak yaşamıştır. İsrailoğulları Mısır’dan çıktıkları dönemde Kudüs Yebusilerin hakimiyeti altındaydı. Davud bütün İsrailoğullarına kral olduktan sonra Kudüs’ü Yebusilerden alarak buraya Davud şehri adını vermiş, krallığının merkezi yapmıştır. Davud’dan sonra yerine Kral olan oğlu Süleyman Kudüs’e ünlü mabedini yaptırmıştır. Kudüs’ün çevresini surlarla çevirmiştir. Onun vefatından sonra krallığı, kuzey güney diye ikiye bölündüğünden Kudüs, güneydeki Yahuda/Yahudi Krallığının, kuzeydeki İsrail krallığının merkezi ise Şekem/Nablus olmuştur. Kudüs başta Mısırlılar ve İsrail Krallığı olmak üzere çeşitli kavimlerin saldırılarına, tahribine ve yağmalarına maruz kalmıştır. Takip eden dönemlerde Yahuda Krallarının putperestliğe meyletmesi, peygamberlere zulmetmeleri ve halın yoldan çıkması gibi olayların sonunda Kudüs’ün başına felaketler gelmiştir. Kral Yehoyakim zamanında Babil Kralı Nebukadnezzar (Buhtunnasr) Kudüs’ü işgal ederek (MÖ.600) pek çok insanı da köleleştirerek, mabedin değerli eşyaları ile birlikte Babil’e götürmüş, Tesedekiya’yı da kral yapmıştır. Üç yıl sonra kralın isyan etmesi üzerine Nebukadnezzar Kudüs’e gelmiş, mabedden kalan eşyalar ile birlikte kral Tesedekiya’yı da Babil’e götürmüştür. MÖ. 687’de Nebukadnezzar üçüncü defa Kudüs’ü işgal etmiştir. Kudüs’ü büyük ölçüde yakıp yıkmış halkını sürgün etmiştir. Kur’an’da da bu olaya atıfta bulunulmuştur (İsra 17/4-5). Bu olaydan sonra Yahudilerin bir kısmı Hicaz’ın çeşitli bölgelerine gidip yerleşmiştir. Kudüs bir süre harabe olarak kalmıştır. MÖ. 538’de şehre dönen Zerubbabel, mabedin temellerini atmış, bir süre sonra ise Nehumya şehrin surlarını tekrar inşa ettirmiş, Ezra ise Musa’nın şeriatını yeniden Kudüs’te hakim kılarak burayı Yahudiliğin dini merkezi haline getirmiştir.
Babil esaretinden sonra Kudüs önce Pers (MÖ.538) sonra Makedonyalı İskender’in hakimiyetine (MÖ. 332) uğramıştır. İskender’den sonra Kudüs, Pompeus’un idaresinde iken şehir surlarının bir kısmını yıktırmıştır. Sonra Mısır’da kurulan Selefkosların yönetiminde kalmıştır. Crassus ise MÖ. 54’te mabedi yağmalatmıştır. Sonra Partlar Kudüs’ü almış surları ve mabedi onarmıştır.
Romalı Komutan MS. 70’te Kudüs’te pek çok yeri yıktırmıştır. Romalılar şehrin harabeleri üzerinde yeniden putperest bir şehir kurmaya çalışırken İmparator sünnet olmayı yasakladı bunun üzerine Yahudiler isyan etmiş ama isyanları (MS.135) bastırılmıştır. Şehrin inşası tamamlanmış adı da Colonia Aelia Capitolina diye değiştirilmiştir. Hz. Süleyman’ın mabedinin yerine Jüpiter Capitolina’ya ithaf edilen bir tapınak inşa edilmiştir. Sonradan Merkad-ı İsa Kilisesi’nin inşa edileceği yere ise Afrodit Mabedi yapılmıştır. Bu dönemde Yahudilerin şehre girmeleri bile şiddetli cezalarla yasaklanmıştır. Roma İmparatoru Konstantinos’un Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra ise Süleyman Mabedi’nin bulunduğu yere yapılmış olan Jüpiter Capitolina tapınağı yıkılarak yerine üzerinde Yahudilerin ağlamasına ve yılda bir kez yağ sürmelerine izin verilen taş (Tapis Pertusus), kurbanlar mihrabının temelindeki taş olup (şimdi ki Kubbetü’s-Sahra’nın örttüğü yer, el hacerül muallaka denilen kaya), Hıristiyanlar Hz. İsa’nın sözlerine hürmeten Süleyman Mabedi’nin yeniden inşasını reddettiklerinden (Matta 24/2) burası Müslümanların Kudüs’ü fethine kadar harabe vaziyette kaldı. Kudüs 614’te Sasaniler tarafından işgal edilmiş ise de Bizans İmpaartoru Heraklius 629’da şehri yeniden Sasanilerden almıştır. Yaygın görüşün aksine, Miraç olayı esnasında doğrudan Süleyman Mabedinin devamı olan bir yapının varlığını gösteren bilgi de yoktur. (devam edecek)