Küçük Eylemciden Balkondaki Eylemciye
“27 Mayıs'ta Menderes'in asılmasını engelleyecek bir fırsat elinize geçseydi ne yapardınız?
12 Mart'ta Deniz Gezmiş'in asılmasını durdurabilecek bir fırsat elinize geçseydi ne yapardınız?
12 Eylül'de Diyarbakır Hapishanesinde olacak işkencelerin önüne geçebilecek bir fırsat elinize geçseydi ne yapardınız?
28 Şubat'ta başörtülü kızların aşağılanması ve linç edilmesi için tertiplenmiş Fadime Şahin, Müslüm Gündüz düzenbazlığını bozabilecek bir fırsat elinize geçseydi ne yapardınız?”
Genç Siviller'den gelen e-maildeki bu oruları sırtımda kamçı etkisini yaptı ve hiç düşünmedim. İlk hedefimiz Taksim Tünel Meydanı, ileri! “Türkiye Darbeler Tarihi” ders kitaplarında enine boyuna okutulduğunda, darbe karşıtlarının yaptıklarını anlatan bölümde çocuğumun ya da torunumun okuyacağı sayfalarda yerimi almalıydım. Evet, bu tarihi bir sorumluluktu ve kaçmak söz konusu olamazdı.
Eşim ve bir yaşındaki kızımla birlikte saat 17:15’te büyük bir coşku ile yürüyüşe katıldık. Bunu her şeyden önce kızımız için yaptık. Neredeyse “Darbelere Dur De!” mitinginin en “küçük eylemci”siydi, o. Yıllar sonra bu miting konuşulurken, “Ben de oradaydım!” demenin haklı gururunu yaşamasını istedik. O minicik ellerinden biriyle “dur” işareti yapıyor diğer elinde ise “Özgürlük istiyoruz” pankartını bir balon gibi sallıyordu. Halkların daha özgür ve kardeşçe yaşadığı, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün kabul gördüğü, faili meçhullerin kalmadığı Türkiye idealinin bir nesliydi o. O, bunu hak eden birçok bebekten biriydi. O, bizim kızımızdı.
Mitingden Notlar
“Balkondaki eylemci”
Travestiler, metalciler, modern ve klasik başörtülüler, ellerinde Sosyalist gazetesi ve Taraf gazetesi taşıyan sıradan tipler… Kürtler, Türkler, uzun saçlılar, kulağı çok küpeliler, sakallılar… Yani tüm Türkiye’den alınan numuneler, oradaydık… Hepimiz orada mıydık? “Ne yani, içimizde “darbeler olmasın” diyenlerimiz bu kadarcık mı”ydı? (Ahmet Turan Alkan) Darbe olmaması için, Yargının tam bağımsızlığı için, ekonomik ve sosyal üstünlük için “Balkondaki eylemci” durumundan silkelenip, kalabalığa karışmamız gerekiyor, geç kalmadan.
Sevdiğim Sloganlar
Öz… Öz… Özgürlük…
HSK, Elini savcılardan çek,
Hrant’ın katili Ergenekon.
Dur de! Dur de! Darbelere dur de!
Yaşasın Halkların kardeşliği…
Ergenekon dağıtılsın, darbeciler yargılansın
Yukarıdaki sloganlara canı gönülden katıldım. Alkışladım… Islık çaldım… Kızım susadı o arada ona su verirken, “Dur de! Bak annecim böyle yap elini” şeklinde ona da öğrettim. Çok eğlendi.
Sevmediğim Sloganlar
İlker Başbuğ çeneni kapa!
Başbuğ istifa!
Katılmadım. Çünkü fikre katılmıyorum. Deniz Baykal “istifa etmeli” diyorsa bir kere, mutlaka dayanmalıdır.
İlker Başbuğ ile Hükümetin ortak ama kaygan bir zeminde birlikte dans ettiklerini ve ayrıca İlker Başbuğun kabulü ve takdiri olmasaydı bugün bu aşamaya kadar bile gelinemeyeceğini düşünüyorum. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi (yani hukuk devletinde olağan bir şey mi) diye tartışmaya girmiyorum. TSK için neredeyse yüz yıla yakın bir gelenek mevcut ve bunu ha deyince kimse değiştiremez. Halen, TSK zihniyetli sivil halkı daha özgürlükçü ve daha demokrat seviyeye çıkartamamışken, kendi içinde katı kuralları olan kökleşmiş ve hatta betonlaşmış bir yapıdan olağan üstü esneklikler beklemek hata olur. Ne yani İlker Başbuğun yerinde bugün başka biri olsaydı daha mı iyi olacaktık? Belki de o başka birini, Başbuğun yaptığı gibi televizyonlardan basın toplantısı şeklinde değil de “kardeş kanını durdurmak…” konulu metni okurken, bütün ulusal televizyonlardan aynı anda mecburen seyrediyor olabilirdik. Artık darbeler olamaz, diyoruz ama olabilirdi de. En yakın zamanlarda ensemizde nefesini hissetmedik mi? Her şeye rağmen İlker Başbuğ’un istifa etmemesi gerekiyor.
Taksime çıkışına polis barikatı kurulduğu için Galatasaray önünde basın açıklaması yapıldı ama biz hiçbir şey duymadık. Zaten kızımız için bu kadarı yeterliydi ve gruptan ayrılarak kendimizi Tophaneye doğru bıraktık. Bir miting rüzgârı da böyle gelip geçti. Umarım etkisi de bu kadar az ve kısa sürmez.
sayın hazal hanım,
Temmuz 20th, 2009 at 03:45Ahmet Taner Kışlalı ne der bilirmisiniz:
"demokrasi, demokrasiyi yıkmak, ülkeyi bölerek şeri rejimi kurmak ve din kitabını insanların eline vererek diğer taraftan halkı sömürmek yoksullaştırmak için bir araç olarak kullanmaktaysa ben demokrat değilim der" diğer taraftan Mustafa Kemal'e sormuşlar; hürriyeti kaldırmak isteyenlere karşı ne yaparsınız? Mustafa Kemal cevap vermiş "cepheye gider gibi üzerlerine yürürüm" (Çnkaya, Falih Rıfkı Atay, sayfa:54)
şu anda da Ülkemiz bölünme ve rejim değişimi tehlikesiyle karşı karşıyadır. ayrıca bugün doğan kız bebeklerin gelecekleri karanlık görünmektedir. ergenekon adıyla ülkemizdeki Kemalistler tutuklanarak ülkenin içi, boş bir çuvala benzetilmektedir. neden? daha iyi karşı devrim yapmak için..
sayın hazal hanım,
Temmuz 20th, 2009 at 03:48neden Muammer Aksoy'u, Uğur Mumcu'yu, Kışlalı'yı, Apti İpekçi', Onat Kutlar'ı değilde hrant dink'i örnek verdiniz.
sayın hazal hanım
Temmuz 20th, 2009 at 04:18Kışlalı "demokrasi, demokrasiyi kaldırmak için bir araç olarak kullanılıyorsa ben demokrat değilim der." ayrıca Mustafa Kemal'e sormuşlar; "hürriyeti kaldırmak isteyenlere karşı ne yapardınız?" Mustafa Kemal cevap verir; "cepheye gider gibi üzerlerine yürürüm" (Çankaya, Falih Rıfkı Atay, sayfa:54)
şimdi eldeki mevcutlara bakalım;
- bugün doğan her kız bebek karanlığa doğmaktadır.
- ülke bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır.(BOP ve ikinci başkanı tarafından)
- eldeki mevcut tüm iktisadi kaynaklar resmen satılmaktadır.
- işçi köylü, memur, esnaf, öğrenci resmen sömürülmekte dir
- işsiz insanlara iş yerine sadaka vererek iyice kendilerine bağlamaktadırlar
bumu özgürlük hürriyet demokrasi
maddi manevi sömürülmek mi? bölünmek mi? parçalamak yutmak mı? kadınları tek bir amaç olarak görmek mi?
düşünce özgürlüğünü sadece kendilerine tanımak mı? nedir demokrasi?
ülkeyi önce parçalamak sonra da yutmak mı?(şeri rejim) nedir soruyorum?
- ergenekon adıyla Türkiye'deki Kemalistler tutuklanarak Ülke boş bir çuvala benzetilmektedir.
- neden FTH rahat gelebilsin diye, ülkeyi daha kolay yutmak için diye
- sebep olarak da kendilerini haklı gösterecek, saçma sapan hiçbir aslı ve hukuku olmayan nedenler gösterilmektedir.
- Balbay lar, manisalı lar ..... saçma sapan boş yere içerde tutulmaktadır
- askerin olmayan şerefini daha da düşürmekteler ve iyice güçsüzleştirmektedirler
- olmayan diyorum çünkü olsaydı halkı yanına alarak bu işi çoktan bitirirdi
- bugün odtüyü polise teslim etmezdi
- polisin kimin nesi olduğu bellidir
peki ne yapmalı???_???????
Yazdıklarınıza tek tek verecek cevabım var; fakat, önümüzdeki resime, birimiz arkadan, birimiz önden bakıyoruz. Dolayısıyla, gördüklerimiz aynı yerlerde değil. Zihniyet değişmedikçe, bunu birbirimize kabul ettirmemizin imkanı yok.
Temmuz 20th, 2009 at 10:55Taner Kışlalı'yı geçiyorum. Yazdığınının hiçbir manası yok! Demogojiden ibaret. Yazdıklarının ne aslı var ne astarı. Yıllardır insanları korku ile yıkıyolar. Doz doz korku enjekte ediyorlar damarlarına... Geçiniz bunları lütfen. Ne şeriat gelir bu ülkeye, ne de din kitabıyla insanlar sömürülür. İşte sizde gördünüz: Nerede o Fadime Şahinler, Azcmendiler bilmem ne belalar! Yok olup gittiler tıpkı ansızın geldikleri günler gibi... Haber Türk Balçiçek Pamir'i okumanızı tavsiye ederim. Konuyu ne güzel anlatmış.
Yazdığınız tüm diğer isimlere Allah'tan rahmet dilerim. Onları öldüren ellerinde ortaya çıkacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum. Neden Hrant? Hrant, Ergenekon'un en bariz ve en son kurbanıydı çünkü. Maalesef diğerlerinin üzerindeki sis perdesi Hrant kadar net değil.
Ne güzel söylemiş Atatürk. Bu sözü aynen size yönlendiriyorum. Bakış açımızı anlıyor musunuz? Aynı cümlede mutabık olmamıza rağmen; kastımız ne kadar farklı...
Saygılarımla,
Hazal Hanım, şeriat gelir bu ülkeye ve din kitaplarıyla da bizi sömürürler. Kimseye farkettirmeden. Masum ve iyimser, hatta yalancı demokrat tavırlarla, tıpkı sizin dediğiniz gibi; "doz doz" uyuşturdular bizi. Eğer; birileri çıkıp da "buraya kadar" demezse (diyemezse!) sonumuz hiç de iyi değil. Mesel aslında şu...
Temmuz 22nd, 2009 at 21:45Ne dine karşıyız ne de insanların dini yaşamasına. Ancak; din "maşa" olarak kullanılır ve ülkenin geleceği "dini liderlere (!)" bağlıysa, ben bu "din" meselesinden korkarım. Her attığınız adımda din aşağı din yukarı derseniz, ne anlamı kalır dini yaşamanın. Ne anlamı kalır laikliğin...
Ergenekon'a gelecek olursak. Yarın ki yazım, Ergenekon üzerine. Ama tek bir farkla; alışılmış olanıyla değil, unutturulmak istenileniyle...
Saygı ve Selamlar
Yavuz Kardeşim,
Temmuz 23rd, 2009 at 09:49"Kardeşim" demekte beis görmüyorum, izninizle...
Bu "şeriat gelecek, takiyeciler, aman yalancı demokratlar, dini maşa gibi tuttanlar, kavurma yapanlar, haşlama sevenler, mangalda kahave pişirenler..." bunlar tamamen hurafe, şişirme sözlerdir ve Türkiye'nin önünü tıkamak için bulunmuş çok yaratıcı(creative) fikirlerdir. Yıllarca taze tutup çevirip, evirip önümüze getirilmesinden de bıkmış vaziyetteyim. Tebrik ediyorum açıkçası, bu korku ile yıllarca insanları Ergenekon'un içinde tutmayı, kendi insanları ve insanlıkla birleşip, onlara önderlik edebilme meziyelerini körelttikleri için... Aziz kardeşim... Ergenekon iyi bir şey olsaydı, oradan çıkıp, kurtulmak istemezmişiz...
Hayret hallerime yüzlercesi daha ekleniyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Ya Rabbi! Nidalarım gece uykularımı kaçırıyor... Artık bu konuda tartışmaya girmeyeceğimi beyan ediyorum.
Herşey canım güzel insanlarım ve Türkiyem için... Hayır düşündüğünü zannedenlerin yaptığı şerler iptal olsun...
Hazal Hanım, "kardeşim" sözüyle mutlu oldum aksine...
Temmuz 24th, 2009 at 02:27Şöyle bir durum var ki; artık usandı insanlarım. Din, bireysel bir tercihtir ve baskı altında icra edilemez. Bu nedenle artık birileri çıkıp da "göstermelik dindar" rolünü oynamasınlar. Benim canım kardeşim (tabi izninle), ben bu "göstermelikler" hakkında öyle şeyler yaşadım ve gördüm ki, bugün attıkları adımlar bana hiç de emin gelmiyor. İkincisine gelince Ergenekon, evet yüce ve güzel bir destandır. Aaaa hayır hayır, öbür ergenekon diyorsanız, kusura bakmayın; görmedim, bilmiyorum, tanımam...
Keşke hepimiz senin gibi düşünebilsek; bu ülke insanı mutlulukların en güzelini hakediyor. Onlara yaşatılan bu yarım kalmışlık hiç yakışmıyor...
Temmuz 24th, 2009 at 02:29Çocuklar uyanın/uyanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz/güneşli günler (Nâzım H.R)