Kozmos ve Kaos
Yaklaşık 13.75 milyar yıl önce büyük bir patlamayla etrafa dağılan evrenimizde bir kaosun olduğu; evrenin içerisindeki işleyişten anlaşılıyor. 8 milyar yıl önce galaksilerin oluştuğu, dünyanın ise 4,5 milyar yıl önce güneşten bir gaz bulutu şeklinde kopup; kabuklarında sertleşmenin meydana geldiği ve 3.5 milyar yıl önce ilkel hücrelerin meydana geldiğini bugünkü bilimsel verilerden anlıyoruz. Kaosun var olduğunu bilmek için burada kısa bir soru sormak yeterlidir: gaz bulutu halindeki dünyanın düzenli olduğunu kim söyleyebilir? Neden dünya, güneş, galaksiler ve bir bütün olarak evren; müthiş bir tasarım ile bir meydana gelmedi? Canlılık, güneş, dünya ve bütün gördüğümüz yıldızlar bizim yaşadığımız zamanda alışık olduğumuz bir görüntüdür. Yoksa 4 milyar yıl önce yerküremizde; tek bir tane bende ruh yoktu… İnsan denilen tür ise çok daha sonra meydana geldi. Koskocaman şu gördüğümüz dünyanın o dönemki durumunun bir amacı ve gayesi var mıydı?
Kaostan mı kozmos; kozmostan mı kaos doğar? Evrenin ilk evrelerine baktığımızda büyük bir patlama ile etrafa yayıldığı ve daha sonra küçük küçük kümelenmelerin olduğunu görüyoruz. Oluşan bu kümelenmeler ise sürekli bir değişim-dönüşüm halindedir. Dünyamızda kaç kıtanın olduğunu ve bu kıtaların belli evrelerden geçerek birbirinden ayrıldığını düşündüğümüzde yerküre dâhil evreninde bir dönüşüm halinde olduğunu görüyoruz. Bizim kaç bin yıllık uygarlıklarımız ise sadece milyarlarca yıldan ve milyarlarca yıldızdan sadece birinde gerçekleştiğini unutmamız gerekir. Doğanın insan yapısı için uygun olmadığı da ortadadır. Görüyoruz ki insan yerküre üzerinde belli mevsimleri yaşar. Yerküredeki bölgelerde bir düzen içinde işlemez. Kutuplar dondurucu bir soğuğa sahip iken bazı yöreler ise kavurucu bir sıcağa sahiptir. İnsan denilen tür, mevsimlere, bölgelere ve durumlara göre mücadele ederek doğadaki karmaşa arasında korunduğu da gözler önündedir. Doğadaki afetler, tufanlar, seller, depremler ve volkanik patlamalar sırasında insanların toplu doğa katliamlarına maruz kalması sizce bir düzenin işaretimidir? Tam tersine kozmik bir doğanın var olmadığı aksine insanın doğadaki bazı yerlere bakarak ona düzenli dediği anlaşılıyor.
Yerküremiz güneş yıldızına biraz daha yakın veya uzak olsaydı ne olurdu? Bu sorunun cevabı çok basittir. İnsan; ya kutuplardaki gibi dondurucu bir soğuğa dayanamayıp ölürdü. Ya da kavurucu bir sıcak altında ayıklamaya uğrar toplu bir şekilde öldürdü. Mars, Jüpiter veya başka bir yıldızda/gezegende olmadığımız sadece bir denkliktir. Dünyadaki gibi insan yapısına uygun elementler olmadığı veya yeterli olmadığı için başka yıldızlarda olmamızda doğal olarak mümkün olmayacaktı... Bir zamanlar dinozorlar yerkürenin hâkimleri konumunda iken; kaosun sonucunda ayıklamaya uğramaları; zayıf kalanın ölüme terk olunduğunu bizlere gösteriyor. Mücadelede ezik kalan canlılar zalim doğanın pençelerinden kurtulamazlar. Binlerce insan donarak, kavrularak, susarak, aç kalarak veya doğal afetlere maruz kalarak diri-diri can vermiştir/veriyor. İnsan yapısı kendisini koruyabildiği kadar ve mücadele edebildiği kadar yaşayabilir. Sadece insan değil; diğer canlılarda eğer mücadelede yetersiz kalırlarsa yenilirler. C. Darwin’in dediği gibi güçlü olan, büyük olan hayatta kalır diğerleri ise ayıklanırlar.
İnsan yapısı da kozmik/düzenli bir yapıya sahip değildir. İnsanlar, kısa, uzun, şişman, zayıf, sakat, hasta, kör, sağır, felçli ve daha binlerce eksikliklerle hayata gözlerini açarlar. İnsanın gzöleri köpeğin gözleri kadar güçlümüdür ki; insan mükemmel olsun? Hiçbir insan bütünüyle mükemmel değildir. Erkeğin kasları, göbeğinin fazla olduğuda ortadadır.
Hiçbir canlı düzenli bir yapıya sahip değildir. Bu nasıl mükemmel tasarım ki; canlılar birbirlerini yiyip kesiyorlar? Akıllı düzende insanlar birbirlerini kesip-doğruyorlar?! Kaosun içerisinde insanın psikolojisine veya insanın yaratığı kendisine uygun yuvalarında bir kozmik düzenin var olduğu insana ilham kaynağı sağlayabilir. Fakat bu sadece geçici ve yapmacıktır. Zaten kargaşanın ortasında yalnız ve çaresiz kalan insan; doğaüstü güçlerin kollarına kendisini bırakı vermiştir. Oysa evren kargaşayla işleyip gider. Kargaşanın ortasında bazı kümelenmeler meydana gelir ve bu kümelerde kısa süreli iç bir düzeler meydana getirirler. Daha sonra yine bozulur. Sonsuz zamandan beri oluş ve bozuluş devam ederken, aralıklarla oluşan türler ben merkezli düşündükleri için evrenin kendileri olduğu duygusunu yeşertir. Zaten ego dediğimiz şey mücadele esnasında oluşur. Yoksa ego doğal olarak değil doğa karşısında savaşırken meydana gelir. Milyarlarca yıllık evrenimizin, milyarlarca taşından sadece bir taşa denk gelen insan; çaresiz ve yalnızdır. Sığınacak bir şeyler arıyor! Korktuğu için bir güce sığınmak istiyor!
Kıvançla…