Koşulsuz Sevgi
Tuhaftır anneler günü daha çok hediye alma seramonsidir benim için.
Annem daima yanımda ona sarılmak, varlığını kıymetlendirmek için özel güne ihtiyacım yok.
Aslında bir rituel yerine getirilir .
Günlerce önceden planlar yapılır, ‘unutursan vurulursun’ korkusuyla yalnızca annelere de değil, etrafımda ne kadar teyze yaşlı varsa listeye girer.
Babalar gününde ise hediye almak aklıma hep son anda gelir.
Diğer özel günlerin aksine bugünü ticari yaratım olarak düşünmem.
Bu,Babalar önce de böyleydi.
Hep son anda ne denk gelirse alındı.
Tabii anneler, hediyeleri önemsemiyor gibi görünür ama içten içe anlarsın beklentilerini.
(Bizim Aysuş Hanım önemsediğini belli ettiği gibi bir yolunu bulup imasıyla da meşhurdur.)
Babalar öyle değil.
En azından benim babam için durum tam böyleydi.
Şimdilerde, babam gibi sevdiğim olgun yaştaki büyüklerim de aynı.
Hediyelerine bakmaktan utanırlar.
Galiba en çok, babamın her ‘Babalar Günü’nde varlığımla ona en büyük hediyeyi veriyormuşum gibi bana sarılmasını özledim.
Çocukluğu gençliği buhranlı yıllara denk düşmesine rağmen Bay Gappi’nin tek başına ilmek ilmek ördüğü kültür kozasında demlenmiş sohbetlerini özledim.
Yemeğin en güzel yerini, bol etli taraflarını bize bırakırken yarattığı sıcaklığı özledim.
‘Dilekom’ diyerek duyduğu güveni, gözlerinde saklı gururu izlemeyi özledim.
Burada kesiyorum!
Özel günlerde duygu dopingli yazılardan da hazetmem üstelik, şu yaptığıma bakın!
Ama aklıma düştü işte, ‘adam’ gibi babaların o koşulsuz, koşutsuz sevgileri.
Ona verebileceğim tek hediye var artık; benimle birlikte bitecek soyadımız.
Hiçbir koşulda vazgeçmediğim, vazgeçmeyeceğim...
Belli mi olur belki bu hediyenin içine açıp bakıyordur!
Babam gibi, yüreğiyle sevmeyi bilen, göçüp gittikten sonra dahi çocuklarının torunlarının adından çoğalan özlem, onurla söz edeceği tüm babalarımızın, büyüklerimizin Babalar Günü kutlu olsun.
Hakikatten hediye hiç mühim değil!!!
Yaya geçitleri yükselse...
Yurtdışına çıkışlarda dikkatimi çekenlerden biri yaya geçitleridir. Çoğunda yaya vardır, geçit bile yok, tüm Şehir içinde arabalar 30, 40 km. hızı geçmedikleri gibi bir yayanın elini kaldırması yeterli. İstisnalar hariç kimse düzeni bozmaz aradan çıkan fırlamaları göremezsiniz.
‘Trafikte öncelik yayaya ait’ kültürünü herkes benimser. Amerika Avrupa’yı bırakın Türki Cumhuriyetler’nde dahi araçların yayaya saygısı beni şaşırtmıştır. Biz de bu kültür olmadığına göre şu yaya geçitlerini hafif yükseltsek diyorum, belki mecburiyet sürücüleri yayaya saygılı hale getirir.