Korku Kültürü ve Delikanlılık
Aslında tarih boyunca bizde "korku kültürü" çok fazla görülmemiştir..
Korku millet olarak peh deyip geçtiğimiz bir şey.. Ancak son devirlerde ortaya çıktı.. Tarihi geçmişi taş çatlasın Tanzimat Fermanı'na kadar uzanır bu kültürün. "Aman Avrupa ne der, Avrupa olmadan başaramayız" anlayışını halkın değil özellikle yönetenle-rimizin ta iliklerine kadar hissetmesiyle böyle yapay bir korku kültürü oluşturuldu.. Sonra da zerrece kadere inanmayan bu zihniyet ikide bir bunu Türk milletinin kaderi olarak önümüze sürdü durdu.
Bu zamanla içte de taban buldu. İnsanımız, devlet kapısından korkar oldu.. Karakolundan kışlasına, maliyesinden adalet dağıtan adli teşkilatına, hemen hepsinden korkulur oldu.. Devlet asık yüzlü bir otorite olarak algılandı. Halkımızın ona bu bakışı onun hoşuna gitti ki hantal ve çöreklenmiş bir bürokrat devlet halini aldı. Yıllarca kurumlar korkuyla beslendi.
HALK KENDİSİNE SAHİP ÇIKTI
Devleti bu halk kurmuştu ve bunu hak etmiyordu. Bu korku ortadan kalkmalıydı.
Korku kültürü mensupları bugünlerde onun için feveran ediyorlar..
Korku kültürünün ilk tuğlası Menderes'le yıkılmıştı. Sonra Özal bu konuda epey yol kat etti.
Asıl ateşlenmesi 2002'de başladı. Halk kendi iktidarını kurmuş olarak gördü bu gelişmeyi ve ona sahip çıktı.
Bu kültürün dışa yansıması ve korkunun cesarete dönüşmesi tabii ki 2003 teskeresinin mecliste takılması ile oldu.. Sonra da komşu devletlerle olan geleneksel düşmanlıklarımızı ortadan kaldıran girişimler, gelişmeler, ardından dostluklar.. Bir de Daos'ta İsrail Cumhurbaşkanı'na "One munite" denmesi bunun tuzu biberi olunca korku kültürü tuğlaları hızla dökülmeye başladı.
Ama içte bütün bu gelişmelerden ödü patlayanlar: "Eyvah, ne yaptınız.. artık, bittik mahvolduk, tükendik, parçalandık.." feryatları ile halkımızı şaşırtmaya çalıştı.
BİTMEZ MEMBA YERLİ DEĞERLER
Bilmiyorlardı ki insandan devlete her şey bir yaşam mücadelesiydi. Şanla şerefle verilirse anlam kazanırdı. Evet, halkımızla birlikte o günden beri bunu yaşıyoruz. Biz yaşadıkça birileri altını yakıp bu kazanı kaynatmaya devam edecektir.. Ancak unutmasınlar ki bitmez memba halkımızda gizlidir, yoksa taşıma su ile değirmen dönmeyecektir.
Başkaları sürekli boşluk arayarak bakar, hem de derin bakar. Ancak senin mücadele ruhunun bittiğini gördüğü an saldırır.. İşte orda seni yok eder. Tabii ki yapılanlar birilerinin işine çomak sokabilir, hatta birilerini çıldırtabilir, O birileri de seninle uğraşır. Aslında sen bir şey yapmasan da uğraşacaktır. Burada senin yapacağın kendi menfaatini iyi ölçüp biçmekten geçer.. O minval üzre yola çıkmak en az zararla menzile varmak, yapılması gerekendir. Yoksa denizde fırtına var diye sefere çıkamayan bir geminin kaderi o limanda çürümekten başka nedir ki?. Bugün dünyada en azından Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da etkinliğimiz arttı ise bunu bize bazı cesur tavırlarımız kazandırmıştır..
BM seçimi yapıldı. Bundan yıllar önceki seçimde dokuz ülkenin oy'unu alabilmiştik, ya şimdi 152 ülkenin oyunu alabiliyor ve önemli bir yere seçilebiliyor, hatta bu yüzden diğer devletlere de faydalarımız oluyorsa bunun bir sebebini de bu dönemdeki delikanlı duruşumuzda aramalıyız.. Ayrıca tüm bunlar gidişin doğru olduğunun da ispatıdır.. Yok, düşman sinmiş boşluğumuzu bekliyor, ha bugün ha yarın saldıracak hezeyanları sadece psikolojimizi bozar başka hiçbir işe yaramaz.. Eee.. Bak bugün saldırmadı.. Biz şimdi işimize bakalım. Yarın gelir saldırırsa merak etmeyin o gün de geleceği varsa göreceği var, der tedbirlerimizi rahatlıkla alabiliriz..
BİZ ŞİMDİ İŞİMİZE BAKALIM!
İşte burada atalarımızın özdeyişlerini çok kutsal sayalım. Hatırlar mısınız: bizim 'deli'ye yüklediğimiz çok önemli bir anlam da 'Deli-kanlılık'tır. Bizde hayatın olmazsa olmazıdır delikanlılık.. İş orada başlıyor.. "Akıllı düşünene kadar deli ırmağı geçer.." tabii ki buradaki delilik bir yiğidin deli gözlülüğüdür.. yoksa "derenin derinini deliye yoklatırlar" manasındaki söz değildir.
Proje ve ekip çağında olduğumuzu bilerek, kırk ölçüp bir biçtikten sonra, en kavi kararlılık içinde yapılması gerekeni yapmaktır asıl olan.. Yine atalarımız demiş ya, "akıl yaşta değil baştadır.." Bu bana hep Fatih ve Çandarlı Halil Paşa'yı hatırlatır. Hani Çandarlı o tecrübesi ve bilmişliği ile 19 yaşındaki Fatih'in önünü keserek bin dereden su getirmiş ve İstanbul alınırsa bunun çok büyük tehlikeler doğuracağını tüm Avrupa'nın ayaklanıp üstümüze geleceğini anlatmış da anlatmış. Çok güçlü bir taraftara sahip Çandarlı karşısında Fatih zerre kadar geri adım atmadan "ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul'u" diyebilmiş ve bunu uygulayabilmiştir. İyi ki öyle yapmış da dünyanın en güzel şehrini bize hediye etmiştir..
KARARLI LİDERLER YETİŞTİ
İşte ben bugün de tarihten ders almış kararlı liderlerin olması gerektiğine inanıyorum. Ancak bu liderler ekip ve proje çağı içinde olduğunu bilerek, dost ve düşmanı tanımalı,, güçlerini iyi değerlendirip ileriye dönük planlar ortaya koyarak menfaatlerimizin doğrultusunda ekip ruhuyla hareket eder bir kararlılıkta olmalıdır.. Bunu sabırla ve cesaretle yapmalıdır da..
Bugün halk arasında yaygın olarak söylenen bir söz vardır ve haklılığı da epey fazladır: "Türkiye çok büyük devlet ancak yönetenler bunun farkında değil.." Bu söz çok yalın ve sitemkar.. Tarihin ihtişamı da buna katıldığında ifade yerini buluyor, bu bir gerçek. Kabul etmek lazım ki ümmi olduğu kadar arif olan bu söylemin bilinçli bir derinliği de var.
İşte bugünlerde Suriye'den Bosna'ya, İsrail'den Amerika'ya, Hindistan'dan Romanya'ya, uzanan ve İsrail-Filistin- Suriye, Ermenistan-Azerbaycan- Gürcistan, Afganistan, Pakistan, Somali diplomatik girişimleri ve buralardaki başarılarımızın her gün artması bunun bir tezahürüdür.
Bu millet bilinciyle, iradesiyle, samimiyetiyle silkinip ayağa kalkmasıyla artık yoluna girmiştir.. Bundan sonrası sadece emin adımlarla yürüyen bu halkın desteklenmesidir.. Liderlerin ve aydınlarlın da tabii ki güzel, büyük, çağdaş projelerle bu yürüyüşe yol gösterici olması ayrıca çok önemlidir..
işimize bakmalıyız dostlar.Eğilip bükülmeden,savrulup dökülmeden kolkola yürümeliyiz.Sağcı solcu diye bölünmeden adalet için ve eşitlik için yumruklarımızı kaldırmalıyız. Birbirimizi şucu bucu diye etiketlemeden kardeşliğimizin farkına varmalıyız.
Yüreğinize sağlık diyor ve hürmetlerimi sunuyorum sevgili Hocam...
Nisan 23rd, 2011 at 21:37