Korkanlar ve Korkutulanlar
Türkiye korku paranoyasına sokulmuş durumda. İnsanlar ne zaman ne için neyle karşılaşacağı endişesiyle yaşam sürdürmeye başlamış durumda. Açıklamalarla muhalefet yapılıyor.
Peki halk gerçekleri nasıl ne şekilde kimlerden öğrenecek?
Fişleme; devlet yönetiminde, normal yaşamda her zaman var olan bir uygulamadır. Amaca niyete göre değişse de yapılan iş muhalifi veya rakibin kuvvetli ve zayıf yönlerini tespit ederek etkisiz hale getirmektir. Sohbetlerde yarı ciddi, yarı şaka ne deniliyor. Sus dinlenebilirsin. Cep telefonunu kapat, uzakta tut. Ya da dosyan olabilir mi? Kamu görevlilerinde siyasetçilerde akademisyenlerde, gazetecilerde ne yazık ki algılanan gerçek bu.
Peki ama bu kişiler neden bu kadar ürküyor, korkuyor, endişe duyuyor.
Bir şeyi olmayan kişi endişe duyar mı?
Duyabilir. Duyanlar da haklılar. Çünkü düzmece kaset CD, ses değiştirme yöntemleriyle her türlü suç, suç delili oluşturulabilir.
Bu nedenle de herkeste bu endişe var. Öylesine ki normal evde, pastanede, büroda oturanlar birbirlerine bu uyarıyı yapmak zorunda kalıyorlar artık. Yanında çalışanlara kuşku ile bakıyorlar.
Tüfek icat edilince Köroğlu'nun dediğini hatırlıyorsunuzdur: Eyvah, delikli demir çıktı, mertlik bitti sözü halk arasında kullanılmaktadır.
Aynı Köroğlu bugün yaşasaydı, politik arenaya bakıp emin olun şu lafı ederdi:
Eyvah, geldiler, dinleme, dosyalama, takip, soruşturma yaşamın parçası haline geldi!
Peki ikide bir ne mi diyorlar? İlgili dosyam, arşivim kabarık, milletime açıklarım ha!
Böyle bir ifadenin hukuk literatüründeki adı tehdit ya da şantaj değil midir?
Peki öyle ise bu suç değil mi?
Makamların; hukuk devletinde görev yetki ve sorumluluk alanları, anayasa ve yasalarla belirlenmiştir. Makamlar, en-üst icra makamıdır, yanlışı, eksiği, gediği, dosyası olandan hesap soracak en zirve kurumlardır.
Ancak gelin görün ki; Türkiye'de yetki de sorumlulukta görev alan tanımı da makama gelen tarafından belirleniyor. Yani her kurum o kurumun başında kim varsa ona göre yönetiliyor.
Sakın belli yetkili ve de etkili kişilerin o gün dili sürçtü filan demeyin! Onlar bunu hep yapıyorlar yani sürekli korku salıyorlar!
Görülüyor ki Türkiye'de yönetim-siyaset artık tehdide ve şantaja mahkûm hale gelmiştir!
Var olan müthiş teknolojik imkanlarla herkes izlenebildiğinden, bu ülkede binler ve on binler hakkında arşivler tutulup, zamanı geldiğinde kullanma hesabı ile özel ambarlara naklediliyor. Zamanı gelen bir konu oldu mu da o dosya özel ambardan alınıp hemen servis ediliyor.
Son dönemde sırf bu iş için oluşturulan istihbarat yapılanmaları var.
Belki ispatı çok zordur. Ama genel kanaat; meydan okuyan ama sonra aniden çark eden bazı isimlerin bu tür dosyalarla kasetlerle korkutulduğudur.
Yaşanan süreçte bu yaklaşımla böyle şeyleri düşünmek paranoya olamaz!
Birçok siyasetçi, gazeteci, akademisyen yanında yargı mensuplarında da böyle bir şüphe var. Yargı bile her şeye şüpheyle yaklaşıyor. Vatandaş ne yapsın? Bu şüpheyi vatandaş da yaşıyor!
Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Zerzevatçı bağırır ama kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
Düşünen bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez.
Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Şerefle bitirilmesi gereken, En asil görev, hayattır.
Bir lokma ekmek için, Şerefini çiğnetmeye,
Bir anlık eğlence için, Servetini tüketmeye,
Bir zamanlık mevkii için, El ayak öpmeye,
Günlük menfaatler için, Onurunu terketmeye,
Bir kısım insanlara kızıp; Tüm insanlara düşman
Olmaya değmez bu hayat...
GüNüN SöZü: Düşündüğünü bilerek ve hissederek uygula, yaşadığını anlarsın.