‘Konya Federal İslam Cumhuriyeti’nden Bu Günlere
Medya tüm dünyada cinayet makinesi gibi çalışır. O öldürür ama sorumlu tutulamaz. Çünkü basın hem savcı, hem de hâkim olduğundan astığı astık kestiği kestiktir. Sözünün üstüne söz koymak kimin haddine!
Yıl 1989. Refah Partisi başta Konya olmak üzere pek çok şehirde Belediye Başkanlıklarını kazandı. Laikçiler ve medya çıldırdı.
Ne günlerdi Ya Rabbi!
Dindarlar kendilerinden kaynaklı olarak medya dünyasında hâlâ zayıfsa da, o günlerde âdeta yok gibiydiler. Tek başına Yazgülü Aldoğan bile kelle alabiliyordu.
Halil Ürün, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilirken, Refah Partisi Şanlıurfa, Van, Diyarbakır, Sivas gibi şehirleri de kazanmıştı. Dindar çevrelerde büyük bir sevince yol açan gelişme, laikçi yobaz çevrelerde ise kılıç ve giyotinlerinin iyice bilenmesine yol açmıştı.
Şehre yaklaşık 20 km uzaklıktaki Selçuk Üniversitesi Külliyesi'ne tıklım tıklım otobüslerle gidip gelmekte zorlanan hanım talebeler, ANAP döneminde özel hat talebinde bulunmuştu. ANAP'lı Belediye Başkan Ahmet Öksüz de kız yurdundan kampüse direk araç tahsis etmekle kalmamış, 4 hatta da hanımlara özel hat tahsis etmişti Meclis kararı ile. Öksüz'ün uygulaması medyada ‘belediyeden önemli hizmet' olarak yer bulmuş, fakat hiç kimseden en ufak bir eleştiri dahi gelmemişti.
Öksüz seçimi kaybetmiş ve yerine seçilen başkan Halil Ürün, öğrencilerin son derece makul isteğine yönelik belediye meclisi kararı ile sadece tek hatta sürdürmüştü. Sabah-akşam birer sefer olmak üzere hanım talebeler, Alaaddin Kız Yurdu önünden belediye otobüsü ile okuluna gidiyor, dileyen de normal araçları kullanıyordu.
REKTÖRDEN ASKERE YARANMA CİN'LİĞİ
Daha sonra Mesut Yılmaz'ın milletvekili olarak ödüllendireceği Selçuk Üniversitesi Rektörü Halil Cin, askerlere yaranmak için, Kampus girişinde otobüsleri durdurup, otobüse hem kendisi binmiş, hem de erkek öğrencileri bindirerek yobazlığın fitilini ateşlemişti.
Bu medya ve yobazlar için bulunmaz bir fırsattı. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı'na sözde “Konya Federal İslam Cumhuriyeti”ni ilan ettirmişti. Cevdet Sunay cumhurbaşkanı olduğu zaman besmele çekerek makamına oturduğunda, "laiklik elden gidiyor" diye nara atan çevreler için gün doğmuştu.
Kızlara üç otobüs tahsisi sayesinde, Hollanda büyüklüğünde toprağı olan yeni bir ‘devlet' doğmuştu. Bu kadar kolay olmuştu “Konya Federal İslam Cumhuriyeti”nin kuruluşu. Bu sayede de medya meydan muharebesi başlatmıştı.
Bununla kalsa iyi… Birisi Halil Ürün'ün hanımlar için özel hastane kurduğu iddiasını ileri sürmüştü. Dün Halil beyle o günleri konuştuk. Gerçekte böyle bir şeyin hiç akıllarından bile geçmediği halde böyle şey varmış gibi haber yapılmış.
Bununla kalsa iyi...
OKTAY EKŞİ VE KARISI DEVREDE
O günlerde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof Aysel Ekşi (Oktay Ekşi'nin hanımı) Halil bey hakkında DGM'ye suç duyurusunda bulunmuş. Oktay Ekşi'de Hürriyet'te konuyla ilgili başyazı yazmış. Halil Bey, o gün Oktay Ekşi'yi aradığını 20 dakika kadar görüştüklerini, Oktay Ekşi'nin bir daha Konya'nın aleyhinde yazı yazmama sözü verdiğini ve sözünü de tuttuğunu aktardı.
Yani yeni ‘devlet'e ve bu sayede İslam ve onun müntesipleri Müslümanlara açılan savaşta, devreye Devlet Güvenlik Mahkemeleri sokulmuş. Anlı şanlı DGM'ler yeni bağımsız devletin içişlerine karışarak Ürün'ü, TCK'ya Müslüman avlamak için eklenmiş 163'üncü maddesinden yargılamış, ama suç unsuruna rastlanmadığından berat etmişti.
Bu gelişme o günlerde dünyada en çok konuşulan hadise olmuş. Tüm dünya hem Refah Partisi'ni, hem de Halil Ürün'ü tanımış. Bir nevi bedava tanıtım yani.
GENELEVCİ MEDYA
İşler bununla da kalmamış. ANAP'lı belediye başkanı, Belediye Meclisinde yol genişletme kararı çıkarmış. Umumhanelerin olduğu yerleri de kapsayan büyük bir bölge kamulaştırılıp yıkılma kapsamında imiş. Hak sahipleri kararın iptali için dönemin belediyesine dava açmış. Davayı kaybetmişler. Temyizde de Danıştay yerel mahkeme kararını onaylamış. Süreç, Halil Ürün zamanına sarkmış. Halil Ürün de mahkemece onaylanan Meclis kararını uygulayınca ‘genelevci medya' tarafından yeniden lince tabi tutulmuş. Mustafa Çalışkan bu gelişmeleri kitaplaştırmıştı ve kütüphanemde bir sureti vardı. Ancak ulaşamadım. Sağ olsun, Koyunoğlu Müze Müdürü Hasan Yaşar Bey resmini çekip gönderdi.
Şanlıurfa Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik 1989'da, "ben laik değilim" dediği için gözaltına alınıp, hem de Ramazan-ı Şerif ayında günlerce nezarette tutuldu.
Okulda mescit açılmasını isteyen öğrenciler ile "namaz kıldıracak imamın cübbesi biraz uzun olmalı” diyen bir kişi bile 163'e muhalefetten kodeslere tıkılıyordu. Refah Partisi'nin bir etkinliğinde kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde oturmaları laikliğe aykırı sayılarak davalar açılmıştı. Bir piyeste bir erkek çocuğunun kadın rolünde oynaması “Osmanlı özlemi” olarak tevil edilmiş ve yine 163'ten dava açılmıştı. Her yeni cami laiklik silahına takılıyor, her İmam Hatip okulu şeriat isteme özlemi olarak yorumlanıyor, başörtülü okula gitmeye kalkışma, devleti yıkma girişimi olarak değerlendiriliyordu.
Okuma yazma seferberliği için hazırlanan afişte "Allah'ın emriyle oku", "bana bir harf öğretenin kölesi olurum" sözlerini yazdırdığı için Profesör Fehmi Yavuz hakkında yine 163'e muhalefetten dava açılmıştı.
O günlerde Konya'da neler yapıldığının galiba en iyi şahidi, Başkan Ürün'ün yanı sıra, bugün Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı olan ve o günlerde Konya Belediyesi hukuk müdürü Ahmet Sorgun olmalı. (Bu vesileyle yeni görevinde muvaffakiyet niyaz ederim)
O günler geçti Elhamdülillah, ama bitmedi. Laikçi yobazlar var olduğu müddetçe hiçbir zaman da bitmeyecek. Bugün terör örgütleri ile Türkiye ve İslam düşmanı çevrelerin kışkırtmaya çalıştıkları liseli gençler, çok değil 5-10 yıl öncesi Türkiye'sinde zulüm değirmeninin kimleri öğüttüğünü, insanları öz vatanlarında nasıl ‘katliama' tabi tuttuklarını bilemez.
O günlerin bir bölümünün şahidi olarak, 1990'da Türkiye'de Yarın gazetesinde yazdığım, Kenan Evren ve 163. madde yazısı nedeniyle yaşadıklarımı ben biliyorum. Nereden nereye geldik, ama daha kadınlara özel toplu taşıma aracı meselesini bile çözemedik.
İŞTE ÇÖZÜMÜN YOLU
İktidar partisinin bu konuda olumsuz bir bakışının olmadığı herkesin malumu. Bu hususta atılacak adımlara, ideolojik ve gayri ahlakî meşrep hariç hiçbir kadın asla itiraz etmez. Aksine büyük bir iştiyakla destek verir. Ancak yobaz medyanın lincine maruz kalmamak, ya da belediyelerin duyarsızlığı nedeniyle sanırım gecikiyor.
Çözüm belli: Siyasi görüşü, ideolojisi ve giyinme biçimi ne olura olsun, kadınlar için toplu taşıma aracı isteyen tüm hanımlar aynı gün tüm Türkiye'de yürüyüşler düzenlemelidir. Mesela 1 Temmuz Cumartesi veya 2 Temmuz Pazar günü kadınlar, İstanbul İstiklal Caddesi gibi her şehrin ana caddesinde veya belediyelerin önünde istek yürüyüşü düzenleyebilirler. STK'lar kaybolmakta olan ahlakî ve saygılı gösteri yürüyüşleri ve eylemlerine yeniden öncülük edebilirler.