Koku ve Koku Kültürü Üzerine
İçinde kendi kokusunun bile olmasını istemediğimiz şey nedir diye hiç düşündünüz mü bilmem ama, sanırım buna verilecek tek cevap "su" olurdu. Kokunun aynı zamanda önyargılı bir koşullama faktörü olduğunu da belirmeliyim.
Meraklı insanların daha fazla kokladıklarını da burada belirtmek istiyorum. İnsanlar ve fareler koku zevki konusunda benzer özellikler taşıyormuş ne tuhaf değil mi? J. Steinbacak sanırım "Fareler ve İnsanlar" adlı romanı yazarken bunu biliyordur. Zaten insanları keşfetmek için fareleri kullanmalarının nedenlerinden biri de bu.
Resimlerin olduğu gibi kokuların da insan hafızasındaki kalıcılığı şüphesizdir. Ne var ki, resimlere arada bir bakarız ama eskide kalmış kokular sadece hatıralarla yaşar. Daha önceden koklanmış kokular insanlar için temel koşullama faktörüdür. Bir kokunun kaynağının iğrenç olduğunu veya çok güzel bir şey olduğunu bildiğimiz için o varlığı görmeksizin kaçar veya yaklaşırız. Nitekim 1-2 gün açıkta kalmış bir peyniri koklayınca iğrenmeyiz ama hemen hemen aynı kokuya sahip bir hafta giyilmiş (kokmuş) bir çorabı görünce derhal uzaklaşırız. Aynı şekilde, bir bayan parfümünün duygusallığa yer yer cinselliğe koşullama yaptığı da yine bilimsel gerçeklerdir.
Aslı itibarıyla hem organik (bitkisel ve hayvansal) hem inorganik (madensel) temeli olsa da, kokuya kaynaklık eden en başta gelen varlıklar bitkilerdir. Sonra hayvansal yağlar gelmektedir.
Ne kadar güzel özenli pişirilirse pişirilsin, koku olmandan yemeklerin gerçek anlamda hiçbir lezzetinin olmadığını biliriz. Sahiden de yemeklerin lezzetinin yüzde ellilik bir kısmını kokusu vermektedir. Hatta psikolojik etkisiyle birlikte kokunun payını 80 lere kadar çıkarabiliriz. Nezle olduğunuzda yediğiniz taze kavrulmuş bir leblebinin lezzetini düşünün ))
Isı faktörü kokunun etkinliği ve yayılmasıyla doğrudan etkilidir. Bunun nedeni, genleşen havadaki moleküllerin yayılma serbestisidir. Ani tepki gösterilen kokular çoğunlukla ya çok keskin (boğucu yakıcı) ya da önceden tanımlanmış kokulardır.
Sırlar, (koku formülleri) tarih boyunca hep bilge kişilerin uhdesinde olmuştur. Başta yemeklerin, büyülerin, yaşam alanlarının belirleyici faktörü olmuştur. Hatta Mısırlılar, ölülerini bile çeşitli kokularla donatıp bedenleriyle birlikte ölümsüzleştirmek istemişlerdir.
“Esans” daha çok kimyasal bileşim içeren kokular için kullanılırken, “parfüm” Latince “dumandan çıkan” anlamında bir sözcüktür. Bu sözcükten anlaşılacağı gibi, parfümün insan hayatına tütsü ile girdiğinin göstergesidir. Daha sonraları kokulu bitkilerden ve çiçeklerden elde edilen kokulu yağlar tütsü ile birlikte çoğunlukla dini tören veya ayinlerde kullanılmıştır, hala da kullanılmaktadır. Esanslarda kokunun etkisi pramit şeklinde olur. En sivri / etkili kısmı ilk koklandığında hissedilirken, orta bölümünde esansın karakteri ortaya çıkar, 3-5 dakika içinde sonuç verir. Moleküllerin dip bölümünde ise, kalıcı bileşenler bulunur.
Varlığın en temel özelliklerinden biri olan “koku” ve “koklama olayını veya olgusunu biraz da biyolojik açıdan ele almak gerek. Zira neticede bu olay vücudumuzca yapılan ve beynimizde gerçekleşen bir durumdur.
Koku: havada gaz halinde bulunan kimyasal maddelerin (koku moleküllerinin) burun yoluyla algılanıp beyindeki merkezde duyum haline gelmesi olayıdır. İnsan burnunun 5 cm2 bir alanında bulunan 10 kadar koklama hücresi koku moleküllerini beyne taşır. (Hayvanlarda bu sayı daha fazladır. Örneğin; köpeklerdeki hücre sayısı 22). Kokunun algılanmasının yüzde beşlik kısmı burunda gerçekleşirken geri kalan bölümün tamamı beyinde gerçekleşmektedir. Koku merkezde duyum haline geldikten sonra bir takım davranış ve tepkilerin oluşmasına neden olur. Her koku, insan beynine farklı algı ve davranışlara yol açmaktadır.
Burun iç yüzünün koku alma bölümündeki epitel hücreleri arasında yerleşmiş olan koku reseptörleri (alıcıları), diğer duyu organlarındakinin aksine, tek sinir hücresine sahiptirler; bu bakımdan tat alma reseptörlerine benzerler. Bu reseptörlerden kalkan sinir lifleri, gözenekli bölgeden geçip kafatası içine girerek koku sinirini meydana getirirler ve koku soğancığında sonlanırlar. Koku soğancığından başlayan sinir lifleri ise koku yolunu meydana getirerek, beyin ön lobunun alt yüzeyinde ilerleyip, beyin kabuğunun koku ile ilgili alanında sonlanır.
Herhangi bir maddenin koku reseptörlerini uyarabilmesi için buhar haline gelmesi ve bunun, burun epitelini yıkayan sıvıya girmesi gerekir.
Esans veya Parfüm Koklama Tekniği:
Orgonoleptik test yani koklama işlemi, kokunun algılanıp tanımlanmasıdır. Bu test yardımı ile kokunun tarzı, şiddeti, kuvveti, kalıcılığı belirlenir. Parfümericilikte veya esansçılıkta bu testin önemi çok büyüktür, çünkü kokunun fiziksel ve kimyasal analizlerinin tamamlayıcısıdır. Burada değerlendirme merkezi beyin olduğundan koku önce beyne tanıtılır. Beynin koku hafızasına her türlü kokunun tipi ve özelliği kaydedilir. Bunun içinde önceden tanıtıcı koklama testlerinin yapılması gerekir. Bilgisayara bilgi yükler gibi kokulara ait belirleyici ve karakteristik özellik ve notlar beyindeki koku hafızasına yüklenir. Daha sonra yapılan koklama işleminde beyindeki merkez daha önceden tanımlanmış değerlere göre yeni alacağı verileri değerlendirir.
Koklama işleminin kendine özgü bir tekniği ve dikkat edilmesi gereken bazı noktaları vardır.
- Koklama işlemi saf esans üzerinden yapılacaksa; esans şişeden ve ambalajından koklanmamalıdır. Şişedeki koku çok yoğun olduğundan burun kokuları tam ayırt edemez. Esans emici bir kağıda (tuş) hafifçe emdirilerek koklanmalıdır. Tuş burna değdirilmeden 5-10 cmlik bir mesafeden ve kağıt hafifçe hareket ettirilerek koklanmalıdır.
- Koklama testinin yapıldığı ortam mümkün olduğu kadar kokusuz olmalıdır. Koku moleküllerinin havada dağılma hızı ortamın ısısına bağlı olduğu için ortamın ve ürünün 20-25°C sıcaklıkta olması gerekir.
- Koklama işlemi 1-2 dakikalık zaman aralıkları ile 3-4 kez tekrarlanırsa daha sağlıklı sonuç alınır.
- Etkili bir koklamada kokuya konsantre olunmalı, gözleri kapayarak tüm dikkat koku üzerine toplanmalıdır.
- Üst üste en fazla 5 ayrı tarz koku koklanmalıdır. Daha fazlası koklandığında burundaki koku alma hücreleri kokuya doyduğundan farkı algılayamayabilir. Zaman zaman temiz havaya çıkarak burun içinin kokudan temizlenmesi sağlanmalıdır. Bunun çözümü için parfümerilerde bir kase kahve konulur. İlanve denemeler yapmadan önce kuru türk kahvesi koklanılarak koku alma hücreleri (sözde) nötürlenmiş olur.
- Koklamada ki bulgular bir yere kaydedilmelidir. Zira peş peşe denemelerde neyin hangi izlenimi verdiği unutulabilecektir.
- Koklama da ilk alınan kokular uç notlardır. Kokunun zayıf, kuvvetli, keskin, yakıcı, tatlı, yumuşak olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasına yardımcı olur. Daha sonra orta notlar alınır. Bu kısım esansın ana grup maddeleridir ve tarzını belirler. Çiçek, meyve, tütün, ağaç, yeşil, oriental, vs...
- Etkili ve saglıklı bir kıyaslama için alternatiflerin püskürtülme miktarı, kokuya olan yakınlık, en önemli faktörlerdir.
Genellikle ilk koklanan kokuların beyindeki etkisi daha çok olmaktadır. Bu önyargıdan kurtulmak için imkan varsa, her kokuyu ayrı ayrı günlerde test etmek çok daha sağlıklı sonuçlar vermektedir.
Süskind'in sıradışı romanından bir kesitle koku bahsini kapatmak istiyorum. Pazar yazısından sıkılan olduysa yazının bu kısmından sonra kaytarabilirsiniz. Ama roman özeti konumuz açısından oldukça manidardır söylemiş olayım.
Pariste bir fukara kadın, pazaryerinde balık tezgahında bir çocuk doğurur gönülsüz olarak. İğrenç bir sahne tasviri vardır orada, kadın çocuğu tek başına doğurur. Müşteriler ve çevredekiler görmesin diye çocuğu tezgahın altına atar ama eli falan kan içindeyken çocuk ciyaklar. Oradaki insanlar onu çocuğunu öldürmeye çalışmakla itham ederler ve hemen orada -o dönemde gelenek olduğu üzere bir papazın olaya el koymasıyla- kadın oracıkta idam edilir. Çocuk çirkin bir şeydir ve bir yetimhaneye verilir adını da grenoulle -kurbağa- koyarlar.
Çocuk 11 yaşlarına kadar yetimhanede kalır. Ancak çocuk hiç konuşmaz, herkes dilsiz olduğunu düşünüz fakat arada bir konuştuğu da olur. Bu yaşlarda yetimhane müdürü çocuğu tabakhanede tanıdığı bir adamın yanına çırak olarak verir. Dayanıklı ve asla itiraz etmeyen yapısıyla çocuk kimsenin yapmadığı tüm işleri başarıyla yapar. 17 li yaşlarına kadar burada kalır. Bir sebeple buradan ayrılır ve hiç bir insanın olmadığı bir yerde yaşaamak ister. Şehrin dışına çıkan delikanlı gider bir mağarada yedi yıl hayvanlar gibi yaşar. Bir insanın zorlukla sığabileceği bir mağarada 7 yıl yaşadıktan sonra şunu farkeder: Her bir haltın kokusunu en ince detayına kadar alabilirken kendi kokusunu alamaz. Kendi kokusunun olmadığını farketmek onda bir şok yaratır.
Bu durumu farkeden çocuk kendi kokusunu yaratmak için araştırmalara başlar ve şehre gitmeyeye karar verir. Şehre gidince koku alma yeteneği sayesinde bir parfümcüde işe başlar. Öyle bir koku alma yeteneği vardır ki bir parfüm içerisinde hangi bitkinin ne oranda kullanılabildiğini ayıracak düzeydedir. bu yeteneği sayesinde çok güzel kokular üreterek patronunu zengin eder. Bu arada kendi teni için hayal ettiği kokuyu üretme çalışmalarına da başlar. Şimdiye kadar insanların kendisine fiziğinden dolayı soğuk durmalarını hazmedememektedir. Bu yüzden insanları kendine hayran bırakacak bir koku üretmeyi kafasına koyar.
Üreteceği kokunun temel bileşenlerini toplamak için girişimlere başlar. Özel kokusu için en idael malzeme ise ergenlik çağına yeni girmekte olan bakire kızların koltuk altı ve vajina bölgelerindeki bezlerin ürettiği sıvıdır. Bu sıvıyı toplayabilmek için cinayetler işlemeye başlar. sıvıyı doğal haliyle elde edebilmek için de habersizce ve anlık darbelerle kızı öldürmesi gerektiğini farkeder. Bu yolla kırk kadar cinayet işler. Şehri bir korku sararken o da kokusunu üretme konusunda önemli bir mesafe kaydeder. İşini bitirdiği muhteşem kokusunu üretip şişelediği gün aramalar sonuç verir ve yakalanır.
Meraklı insanların telaşlı kalabalığı önünde yargılanır ve idamına karar verilir. İdama giderken o saate kadar ağzını bile açmayan adam bir vesileyle şişesini açar ve kokunun bir kısmını hem kendi üzerine hem die insanların üzerine boca eder. O saate kadar kendisini parçalamak isteyenlerin kendisine olan müthiş sevgi çığlıkları arasında oradan kaçar ve doğduğu şehre gelir. Artık kararını vermiştir. çünkü bu güne kadar kendisine hiç gülmeyen hayattan kokusunun yarattığı muhteşem cazibeye rağmen sıkılmıştır ve yine kendince muhteşem bir törenle hayattan çıkıp gitmeyi kafasına koymuştur. Bir mezarlıkta ateş etrafında ısınan insanlar görür. Yanlarına yaklaşır, önce kendisini dışlayan insanlar şişedeki tüm kokusunu kendi üzerine dökmesiyle sevgi gösterisine girişirler. Bir pervanenin ışığa olan aşkı gibi insanlar önce gelir kendisine tapınır ritüller sergilerler. Ancak bu kısa sürede yetmez olunca, önce elbisesinden daha sonra saçından ve de teninden bir parça alma arzusuna ve eylemine dönüşür bu. Kontrolünü kaybeden insanlar kısa sürede üzerine atılarak orada onu parça parça eder, etini kemiğini son zerresine kadar yerler.
Efendim, uzunca bir Pazar yazısıyla sizi sıktığımın farkındayım. Ama yüzünüzü buruşturmadan ben söyleyeyim. Fena mı oldu, bu konuda bir çok bilgi edinmiş oldunuz.
Kimi bebek kokusu, kimi deniz kokusu, kimi gül kokusu, kimi ise kitap kokusu der ama, ne olursa olsun, bence bol köpüklü Pazar kahvesinin kokusundan daha güzel bir koku tanımam vesselam.
Sağlıklı mutlu günler temennisiyle.
Not:
Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.bilgievreni.com, www.kamudanhaber.com, www.haberanaliz.net, www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net , www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Koku üzerine etraflı bir yazı. Bir not: Koku, içgüdüsel olarak bizi karşımızdakine yaklaştıran veyahut da ondan uzaklaştıran şeydir.
Ekim 11th, 2009 at 21:39Sahne kokusu da var hocam
Sahneye çıkan sanatçıların asla bırakamadıkları esiri tutkunu oldukları sahne kokusu
Sahne tozu derler de işte o tozun kokusu bir acayiptir ben hala esiriyim o toz kokusunun
Ekim 11th, 2009 at 23:36