Eğitimde Atatürkçülük Dayatması
Eğitimde Atatürkçülük Dayatması Geçmişi Mumla Aratıyor!
Törenleri boykot çağrısı şüphesiz ki Özgür-Der’i kapatılma riskiyle burun buruna getirdi. Rejimin ve onun kültürü olan resmi ideolojiyle sulanmış olan Ergenekoncular şu sıralar can derdinde; ama bu durum “tabusal” alanlarla ilgili konularda, özellikle eğitim konusunda zihniyetin devamlılığını zerre de olsa akamete uğratmıyor. Avrupa Birliği, Kopenhag Kriterleri, Evrensel hukuk normları nakaratlar eşliğinde tekrarlanadursun, şuncacık bir eleştiri kültürüne dahi tahammül edemiyorlar. Kraldan fazla kralcı uygulamalar, dün olduğu gibi bugün de devam etmekte. Hatta “dün”ü mumla arar olduk.
Bu anlamıyla ben de bir anne, bir veli olarak sahada neler olup bittiğine ve Ergenekon faşizminin bir uzantısı olan ve ana okullar dâhil tüm okullarda laik aileleri bile çileden çıkaran Atatürkçülük aşılama programına ilişkin birkaç kelam etmeyi elzem görüyorum.
Çocuklar Atatürk ile yatıyor, onunla kalkıyor. Veli toplantılarında Kemalist velilerin dahi bu durumdan şikâyetçi olduklarını duyuyoruz. Tüm ders saatleri boyunca yere göğe sığdırılamayan atalarının, çocukları tarafından ‘Yaratıcı’ olarak algılandığından dem vuruyorlar. Gerçi ben onların da, zaten doz aşımına uğrayan çocuklarına, dinsel ritüellerinin bir gereği olarak evde de birkaç öğün verdikleri laik propaganda neticesinde yavrularının balatayı sıyırdıklarını düşünüyorum o ayrı ama yine de onların kendi dinlerinin fundamentalizminden rahatsızlık duyması bende bir rahatlamaya, tabiri caiz değil ama bir relaksiyeteye neden olmadı değil.
Onlarda durum bu iken, bizde durum ne ola! Her bireyin evladını kendi ideolojisi doğrultusunda yetiştirmek istemesi en doğal hakkı… Biz de bu hak maalesef sadece belli bir azınlığa tanınıyor. Çocuk ergen olunca kendi yolunu bir şekilde nasıl olsa çizecektir. Ben Müslümanlara yapılanı traji hiç de komik olmayan bu psikolojik harbi centilmence bulmuyorum. Kendileri sık aralıklarla; zorunlu din dersleri kalksın diye bangır, bangır bağıranlar, zorunlu Kemalist propagandaya neden taraf, taraf yaklaşıyorlar?
Ayın birkaç günü çocukları muhtelif semtlerdeki Atatürk köşklerine, garnizon komutanlığına götüren bu cunta rejim, gördüğü her köşkü M.Kemal’in sanan, Türk bayrağına Atatürk bayrağı diyen, ‘o olmasaydı’, ‘bizi düşmandan o kurtardı’ ile başlayan cümleleri bitmek tükenmek bilmeyen çocuklarımızla bizleri imtihan etmekten nasıl bir zevk alıyorlar, merak içerisindeyim. Zannediyorum yeni adımları, çocuklarımızı elimizden alıp kamplara götürmek, orada yıkama işleminin yoğunluğunu maksimum düzeye çıkarmak olacak. Ne de olsa papağanlaştırdıkları evlatlarımızı kullanarak sinirlerimizi bozdukları için; “alın şu çocuğu yoksa bir kaza çıkacak elimden” diyeceğimizi düşünüyor olmamalılar.
Haklı tepkimizi öğretmenlere yansıttığımızda da aldığımız yanıtlar, her camide okutulan Cuma hutbeleri gibi, birbirinin adeta kopyası durumunda. Elimden bir şey gelmez türünde bir jest eşliğinde: “Bu yılki müfredat böyle,” deyivermekle yetiniyorlar. Klasik ‘emir kuluyuz ne idek!’ muhabbeti.
İlköğretimde yaşanan bir vaka ile olayın vahametini pratize edelim;
Örtülü bir arkadaşım, hırçın adımlarını müteakiben vardığı okulda, sınıf öğretmenine çıkışıyor.
“Öğretmen Hanım, bu ne demek oluyor?”
“Sakin olun lütfen, sorun nedir?”
“Çocukların beynini yıkayacağız diye, sürekli Atatürkçülük aşılıyorsunuz ve hatta bu duruma bizleri de dâhil ederek her gün eve; Mustafa Kemal’in çocukluğunu, gençliğini, savaşlarını, soy ağacını, her ne aklınıza gelirse araştırtıp, bizleri de bu yıkama işlerine alet ediyorsunuz, üstelik verdiğiniz son ödev de bardağı taşırdı artık.”
“Nedir efendim, sizi rahatsız eden?”
“Bu verdiğiniz kâğıtta, kılık kıyafet devrimini(!) işlemek adına; başörtülü kadınların üzerine çarpı atarak geri kalmış kadın, yanındaki başı açık olana da modern kadın ibaresini koymuşsunuz. Şimdi soruyorum size; ben örtülü bir bayan olarak çocuğuma neden ve nasıl gerici olduğumu nasıl anlatacağım?”
Canlandırmamızın sonunda sevgili okurlar, öğretmene kal geliyor.
Liselerdeki milli güvenlik derslerini yani kısa adıyla: laik düzen için okulları teftiş ve baskı unsuru uygulayarak, istihbarat adına okullara ajan askerler yerleştirme, bunların propagandası neticesinde öğrencileri etkileme ve öğretmenlere ayar çekme hareketini ve üniversitelerdeki YÖK baskısını kabaca anmakla yetinelim.
Şimdi diyorum ki: huuu yetkililer… Kemalist jargonun sürekliliğini sağlamak ve genç beyinlere adeta kazımak amacıyla, bu müfredatı hazırlayan Ergenekoncular içeride değil mi? Bu başımıza çorap örgün eğitimi değiştirseniz diyorum. Dışarıda iseler neden hala dışarıdalar diye soruyorum. Cevabınız nedir?
İçeri aldığınız zorba düzen koruyucuları yapayalnız bırakmaya ne hakkınız var? Kurdukları kanlı-kirli projelerini de göndersenize mahpus damlarına. Siz sağ biz selamet. Katil içeride tabancası suç işlemeye devam ediyor, ne anladık biz şimdi bu adaletten! Yoksa tedricilik mi esas edinildi? Ön koltukları söküldü Ergenekon arabasının, gitmeye devam etmesi ne tasa! Bir sonraki çevirme (iddianame)de neresini çıkaracaksınız; arka camı süsleyen örgü karpuz, ön far ve iki paspası herhalde. Eee, maksat arabamız yürüsün, etkisiz elemanlar göstermelik harcanmalarda ise bilemem.
Bu dayatmaları, laikleri bile ideolojilerinden ‘öğğ’ getiren psişik baskıları, sinir harbi yapan soğuk savaş zebanilerini içeri tıkacağınıza, bunları sorgulayan dernekleri kapatma yoluna gidiyorsunuz öyle mi?
Vah size, vah size, vah…