KKTC’nin Başına Ban Ki-Mun Belâsı
Kefere korkusu yahut AB’den menfaat beklentisi yüzünden, daha hükümete sahip olur olmaz; Rab’in lânetlediği ve faillerinin en ağır surette cezalandırılmasını emrettiği zinayı, tam bir mürailikle serbest bırakanların, başörtüsünden medet umdukları ve parlamentoya türbanla girmeyi zafer çığlıkları ile kutladıkları bir garabet yaşıyoruz.
Bu utanç yetmezmiş gibi; Sahil ve sınırlarının kahir ekseriyeti gâvura peşkeş çekilmiş; Ekseri mahalleri fuhuş, kaçakçılık, yolsuzluk-soysuzluk, terör-tedhiş, uyuşturucu bataklığına dönüşmüş; İslâm ülkesi olmasına rağmen resmi izinli ve ruhsatlı domuz çiftlikleri, mezbaha ve haram haneleri ile maruf hale gelen bir memlekette öğrenci evleri cazgırlığı yapılabiliyor!.
Hayret ki ne hayret!.. Henüz Güvenpark polis işgaline son veremeyen, milli hudutları korumak yerine, başbakanlık/bakanlık çevrelerinde güvenlik kordonu ve barikatlar oluşturan, buna mukabil cadde ve sokaklarda araç parkı rezilliğini önlemekte aciz kalan.; Demokrasiyi geliştirmek ve halka hizmet etmekle memur ve mükellef iken, asli görevini unutup, tali iş ve meşveretle “seçim sath-ı maili ve ekonomisi” yaratmaya çalışan bir icra ile malul olduk…
Bunun yanı sıra, şerefli ve şanlı “Türk Ordusu/Peygamber Ocağı” vasfını; (mezkür hükümetin halâ sorgulayıp, yargılamaya yanaşmadığı) menfur 27 Mayıs günü filen yitirmiş bir teşekkül’ün; Mütalâa ve müzakereye açık, şaibeli davaları müteakip çok garip istifalarla sarsıldığını hayretle müşahede ile; Kasım 2013 celbinde “En büyük asker (!) bizim asker” nidaları ile inleyen gar ve otogar peronlarını; Aleni saflık ve masum yalancılıkla rol kesen gafilleri utançla temaşa vaziyeti alırken şaşırıp kalıyoruz…
27 Mayıs’ı yapan, Atatürk’ün Anayasasını çöpe atan, Cumhuriyet, adalet, hukuk ve demokrasiyi rafa kaldıran; Demokrasiyi geliştirip, adalet ve hukuku pekiştirmek yerine, Her on yılda bir darbe yapmaktan utanmayan; 1963’den itibaren 3.5 baldırı çıplakla başlatılan terör, tedhiş ve anarşiyle, ta hükümete ortak oluncaya, parlamentoya girinceye kadar hal ve baş etmeyen, hakkından gelmeyen; İsrail’le iştirak-işbirliği, tank-tahkimat-tamirat, ticaretle malul eli silâhlı topluluğa Türk Ordusu denilemez!..
Bütün bu hicaplar yetmezmiş gibi bir de, Başbakanlık sandalyesinde oturan kişinin; İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile düzenlediği ortak basın toplantısında; “Annan planı artık adeta rafa kaldırıldı, buzdolabına kondu. Şimdi artık bir Ban Ki-mun planı herhalde oluşacak. O zaman bu planı oluşturalım, adımı da artık atalım ve neticeye kavuşturalım. Oyalama devam etmesin. Güney Kıbrıs kararlıysa Kuzey Kıbrıs’a da aynı şekilde gerekli telkinleri yapabiliriz. Yunanistan da bu telkinleri yapmış olsun. BM Genel Sekreteri’nin riyasetinde bu işi neticelendirelim,” diyebilmesinin büyük şoku ve şaşkınlığı içindeyiz.
Meğer Başbakan: BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a "Şu anda ve önümüzdeki dönem yapılmakta olan görüşmelere G20 zirvesinde St. Petesburg'da başlamak istiyorum.”da demiş..
Bir yanda bunlar telâffuz olunurken, diğer taraftan; Akritasçı-Eokacı Anastasiadis’in görüşmelere başlamak için Maraş’ın Rumlara devredilmesi talebiyle ortaya çıkması, ne büyük bir utanmazlık, yüzsüzlük, cüretkârlık, şımarıklık, alçaklık, şerefsizlik ve soysuzluktur! Buna Türkiye Cumhuriyeti hükümeti’nin dışişleri bakanı nasıl seyirci kalabilir? Dahası, Kıbrıs Rum diyasporasının ana karası Yunanistan’ın, irili-ufaklı ONBİR Türk-Ege adasını gasp-irtikap ve işgal etmesine rağmen mütehammil olunup, nasıl seyirci kalınabilir?
Türkiye AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış; Kıbrıs sorununun (?) çözümü için Annan Planı benzeri bir “Ban Ki-Mun” planının ortaya çıkmasının söz konusu olduğunu belirterek: “Kıbrıs meselesi çözülürse şimdi çok kısa bir süre içerisinde 12 faslı açıp rahatlıkla 10 faslı kapatabilecek noktaya gelmiş oluruz. Çok az bir çalışmayla, bazı kanunları geçirerek o rakamı daha da artırabilecek noktadayız.Şu anda fasıl kapanamıyor, çünkü Kıbrıs meselesi çözülmedikçe fasıl kapatmama olamaz şeklinde alınmış bir AB kararı var..” diyor!..
Görülüyor ki; AKP’ye göre halâ bir Kıbrıs sorunu var sanılıyor. Neymiş o? KKTC.
Meseleyi 54 yıllık AB domuzluğu düzleminde gözlediğimizde, çok açık, net biçimde: AB kalleşliği, TC düşmanlığı ve dâhili-harici bedhah işbirlikçiliği görülür. Bu hainliğin faili malum tarafı: Türk, Türkiye ve KKTC düşmanı, dönme-devşirme, sabe ve kriptolardır biline!