Kıyı Alanlarında Bedelsiz Kamulaştırmanın İptali (II)
Avrupa İnsan Hakları Sözeşmesi ve Mahkemesi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanmış ve 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme ile güvenceye alınan hakların uygulanmasını denetleyecek iki ayrı organ kurulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (1954) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (1959)’dir. 1959 Viyana Zirvesi’nde iki aşamalı sistem yerine AİHM’in kurulması kararlaştırılmıştır. Bu mahkeme Avrupa Konseyi’nin bir organı olarak 1 Kasım 1998’de Strasbourg’da kurulmuştur (Cengiz, 2002)
Sözleşme ve ek protokoller çerçevesinde güvenceye alınan haklar şunlardır. Bireyin yaşama, özgürlük ve güvenlik hakkı, hukuk ve ceza işlerinde adil yargı hakkı, seçme ve seçilme hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, medya dahil ifade özgürlüğü hakkı ve mülkiyet hakkıdır. Kıyı alanları ile ilgili olarak mülkiyet hakkı üzerinde durulacaktır.
Kararların icrası: Mahkeme kararlarının icra edilmesi demek; karar verilen ihlal ile benzer ihlallerin sona erdirilmesi ve bu konuda tüm önlemlerin alınması ve de saptanan aykırılıklar nedeni ile AİHM tarafından Sözleşme’nin ihlal edildiğinin tespit edildiği hallerde, ilgili devlet’in, tespit edilen ihlali iç hukuk düzeninde, mümkün olduğu ölçüde, tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırma, ihlal öncesi hale dönülebilmesi için gerekli onarımı yapma ve hukuk dışılığı tekrar etmeme yükümlülüğü vardır (Kılınç, 2006). Mahkeme “giderime” hükmetmişse bu giderimin başvurucuya ödenmesi, ödeme süresi aşılmış ise karardaki gecikme faizinin de ödenmesi suretiyle ihlâlin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıdır. Bu sebeble, ilgili devlet, genel veya bireysel önlemler alır. Onarma yükümlülüğünde en çok karşılaşılan bireysel önlem iç hukukta yargılamanın yeniden açılmasıdır. Bu türde bir önlem öncelikle ceza davalarında mümkün olmaktadır, zira medeni hukuk alanındaki zararlar genellikle maddi tazminat yoluyla giderilebilmektedir (Usal, 2003).
Kararlarının niteliği :Mahkeme ulusal mahkemelerin kararlarını denetleyen bir temyiz mahkemesi değildir. Ulusal mahkemelerin kararları kaldırılamaz veya değiştirilemez. AİHM kararları kendiliğinden ve doğrudan iç hukukta sonuç doğurucu bir etki yaratmamaktadır. Diğer bir deyişle Mahkeme’nin kararları Sözleşme’ye aykırı bir yasayı yürürlükten kaldırmamakta, bir idari işlemi iptal etmemekte veya bir yargı kararını bozmamaktadır. Bu anlamda, AİHM kararları “beyan edici” niteliktedir. Sözleşme’ye aykırılık halinde kararların gereklerinin yerine getirilmesi için kullanacağı yolların seçiminde ilgili Devlet belli bir serbestliğe sahiptir. AİHM’nin, tespit olunan ihlale benzer ihlallerin önüne geçmek için ne tür önlemler alınmasına dair ilgili Devlet’e emir verme yetkisi yoktur ve bu yöndeki talepleri her zaman reddetmiştir (Sancakdar, 2005).
Kararların iç hukuka etkisi: AİHM kararlarının icrasının en önemli ve en kapsamlı alanı iç hukuktaki uygulamalardır. AİHM’in örnek kararlarından ve oluşan içtihatlardan yola çıkılarak iç hukukta, daha insan hakları mahkemesine gidilmeden bir AİHS denetiminin yapılması gerekmektedir. Bir ülkede uygulanan kanun maddesi sözleşmeye aykırılık oluşturuyor ise AİHM bu maddenin sözleşmeye aykırılık oluşturduğunu tespit eder. Bunun doğal sonucu olarak yasa, sözleşmeci devletin başta verdiği temel yükümlülükler çerçevesinde değiştirilecek ve AİHS’e uygun duruma getirilecektir. İnsan hakları ihlaline yol açan neden idari bir uygulama ya da işlem ise, bu konuda da mahkeme ihlalin tespitine karar verir. Aleyhine karar verilen devlet ise o uygulamayı ve işlemi durdurmak daha sonraki başvurulara zemin açmamak zorundadır. Mahkeme Sözleşme ve eki protokollerin ihlal edildiğine karar verdiği kimi durumlarda, hakkaniyete uygun bir giderimi başvurucunun adli tatminine yönelik olarak ödenmesine karar verebilir. Bazı durumlarda ise mahkeme ihlal durumunun saptanmasını tek başına başvurucu için yeterli bir adli tatmin sağlayacağını belirterek giderime hükmetmez. AİHM kararlarının iç hukukta etkisini gösteren en önemli düzenleme AİHM kararlarına dayanarak iç hukukta belirtilen yasal süre içinde yargılanmanın yenilenmesine olanak tanınmış olmasıdır (Dinç, 2007)
Kıyı Alanları İle İlgili AİHM Kararı
14 Şubat 2007 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde kıyı kenar çizgisinde kalan arsalarının tapuları bedeli ödenmeden iptal edildiği için şikayetçi olan iki kişiye Türkiye'nin 26 bin euro tazminat ödemesini kararlaştırdı. AİHM, bu karara Türkiye'nin yaptığı itirazı da reddetmiştir. Bu davanın sonucu kıyı kenar çizgisi ihlali iddiasıyla binlerce kişinin tapusunun iptal edildiğini ileri sürerek dava konusu yapması için emsal teşkil edecektir. Dava dilekçelerinde davalılar ortak sahip oldukların arsalarının tapusunun iptal edilmesi nedeniyle mağdur olduklarını belirterek Türkiye Cumhuriyeti’nden 50 bin dolar tazminat talep etti. 5 yıl süren yargılama sonunda AİHM, 2006’da ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin mülkiyet ihlali yaptığına’ hükmederek yasal faiziyle birlikte arsanın keşif bedeli olan 26 bin euronun davacılara ödenmesine karar verdi. Türkiye’nin bu karara yaptığı itiraz da AİHM tarafından reddedildi. Bu karar üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, AİHM’in hükmettiği 26 bin euro tazminatı davacılara ödedi.
AİHM'den kıyı davalarına emsal tazminat kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye'yi, İzmir'in Seferihisar İlçesi'nde, kıyı şeridinde kaldığı gerekçesiyle, arsalarının tapusu, bedel ödenmeden iptal edilen davacıların her birine 9'ar bin Euro (16 bin 600'er YTL) tazminat ödemeye mahkum etti. AİHM bu kararla aynı durumdaki mağduriyetlere karşı bir koruma içtihadı oluşturmuştur. Bu karar emsal niteliğindedir.
AİHM, davacılara tazminat ödenmesi kararını AİHM ile Türkiye'nin arasında da imzalanan 1 Numaralı Protokolün ihlal edilmesine bağlamıştır. Protokolde yer alan "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez" hükmünü gerekçe olarak gösterdi. AİHM davacıların, mülkiyet haklarından herhangi bir tazminat ödenmeksizin mahrum bırakıldığına dikkat çekmiştir.
Sonuç
AİHM kararlarının icrası konusunda altı çizilmesi gereken belki de en önemli nokta şudur. AİHS’in iç hukuka aktarılmasında aslında en etkili yöntem, ulusal yargı makamlarının adeta “Yerel Sözleşme Mahkemesi” rolünü üstlenmesidir. Zira AİHS’te yer alan hakların korunmasında asıl görev ulusal yargı yerlerindedir, bu anlamda AİHM’in görevi talidir. O yüzden ulusal mahkemelere büyük iş düşmektedir ve bu sebeple ulusal mahkemeler “İlk Derece Sözleşme Mahkemesi” görevi görmelidirler. Kıyı alanları yönetimi konusunda AİHM’sinin vermiş olduğu kararlar da dikkate alınarak Kıyı Kanununda yeni bir düzenleme yapılmak isteniyorsa, bunun geniş katılımlı bir platform oluşturularak, koruma ilkelerinden vazgeçmeden, doğayı, kültür varlıklarını, kentleri ve turizmi “rant arayışlarına” teslim etmeden, yerelleşme politikalarına uyumlu ilkeler ışığında yapılacak çalışmalar sonrasında gündeme getirilmesi gereklidir. Son söz olarak çok katılımlı ve üzerinde akademik, bilimsel, toplumsal ve yönetsel anlamda konsensüs sağlanmış, uluslararası kriterlerde göz önüne alınarak Kıyı Kanunu değişikliği üzerinde durulmalıdır.
Kaynaklar
Akın, Ü. (1998)., İdare Hukuku Açısından Kıyıların Tabi Oldukları Hukuki Rejim, Yetkin Yayınları, Ankara.
Akkaya, A. M.,-Burak., S.-Gazioğlu., C. Yücel., Z.(1997)., Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı Ve Yönetiminde “Kamu Yarar” İlkesi “Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi Ve Sorunları” Türkiye’nin Kıyı Ve Deniz Alanları Konferansı,1997:Ankara.
Akkaya, M. A., (2004) “Türkiye’ de Kıyı Alanları Yönetimi ve Hukuki Rejimi” İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü, Doktora Tezi. İstanbul:2004.
Cengiz, S., (2002), “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında 41. Maddeye Göre Tazminat (Adil Tatmin) Yükümlülüğü”, İzmir Barosu Dergisi, Nisan 2002, Sayı:2
Dinç, G.,(2007), “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ve Malvarlığı Hakları” Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara.
Doğan, E., Burak, S., Akkaya, M A., (2005)Türkiye Kıyıları Kavramsal Tanımlama, Planlama- Kullanım, Beta Yayıncılık, İstanbul: 2005.
Sancakdar, O.,(2005) “AİHM Kararlarının Türk İdare Hukukuna Etkileri Konusunda Genel Gözlemler” İzmir Barosu Dergisi, Nisan 2002, Sayı:2
Usal, Z., (2003),. “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası” Toplum Ve Hukuk Dergisinin Bahar 2003 Sayısında Yayımlanmıştır.