Kıyı Alanları Yönetiminde Yeni Yasal Düzenlemeler
Kıyı Alanları Yönetimi Açısından "Kentsel Dönüşüm Alanları"na İlişkin Yasal Düzenlemelerin Değerlendirilmesi
“Kentsel Dönüşüm” kavramı, günümüzde kent planlamasının en önemli konusu haline geldi. TOKİ ve büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere bir çok belediye şu veya bu ölçekte, gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden başlayıp, uluslararası sermayenin ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının dahi ilgisini çeken büyük projelere kadar uzanan bir yelpazede projeler hazırlıyor. AB, Dünya Bankası ve uluslararası kredi kuruluşları ile bankacılık sistemi bu projelerin finansmanına yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar. Söz konusu çalışmalar önemle üzerinde durduğumuz kıyı alanları yönetim sürecini olumsuz etkilemektedir.
Bu bildiride Kentsel Dönüşüm kavramının yasal alt yapısının hazırlanmasına yönelik uygulamalardan, 5393 sayılı Belediye Kanununun “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı” başlıklı 73. Maddesi, 16.6.2005 tarihinde çıkarılan ve 5.7.2005 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun", “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı” ve diğer yasal düzenlemeleri bütünleşik kıyı yönetimi açısından değerlendirmek istiyorum.
Son elli yıllık zaman diliminde baş döndürücü şekilde gelişen kentleşme sürecinde ekonomik, teknolojik, siyasal, sosyo-psikolojik nedenlerin yanı sıra ekonomik cazibe merkezi haline gelen kent ve çevresi kırsal alandan kentleşme ve varoşlara akın eden milyonlarca kişinin yerleştiği bölgeler olmuştur. Bu sosyal gerçek kamuoyunu ve ekonomik sektörlerin gündemine giren önemli konu halini almıştır.
Kıyı, çevre, kentleşme, konut, imar ve bunun yanında bir çok yasal düzenlemenin kente ve fiziki mekana ilişkin bakış açısı ve değerlendirmeleri incelendiğinde, birbiriyle bütünleşen ve genel olarak da tartışmanın “ekonomik değerlere odaklı” olduğunu görmek mümkündür. Kentleşme, yerel yönetimler, kamu yönetimi, kentsel dönüşüm, orman alanları ve tarım topraklarından kıyılardaki düzenlemeye kadar bir çok tasarı yasalaşmıştır. Son yirmi yıllık bu dönemde, tasarıların bütüncül bir yerleşme politikasından yoksun olması, kent ve kamu kaynaklarını korumaktan çok tüketebilecek içerikler taşıması, tüm doğal, kültürel ve kentsel unsurları salt ekonomik değerleri bağlamında ele alması ve bazı yasadışı gelişme ve eğilimlerin meşrulaştırılması yönünde riskler taşımaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelere genel olarak bakıldığında; kıyılarımızı ve tüm doğal-kültürel değerlerimizi asla tekrar üretilemez ve paha biçilemez nitelikleriyle koruyarak gelecek kuşaklara aktarma sorumluluğumuzu tamamen unutarak, koruma-kullanma dengesinin gözetilmesinden çok, bu değerlerin en acımasızca kullanılması ve tüketilmesi yolu seçildiği net bir biçimde görülüyor. Bu endişeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kentsel Dönüşüm Kavramı
“Kentsel Dönüşüm” kavramı, günümüzde kent planlamasının en önemli konusu haline gelmiştir. “Kentsel dönüşüm” konusunda ülkemizde ortaya çıkan ilk ciddi örnekler 1980’lerin ikinci yarısında başlamıştır. Bilindiği gibi bugün kullanıldığı anlamda “kentsel dönüşüm” kavramı; neo-liberalizm, küreselleşme ve dünya kenti kavramlarının, kavram olmaktan çıkıp gerçekliğe dönüşmelerinde kullanılan en temel araçlardan biri olmuştur (Şahin, 2002). Kentsel dönüşüm, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütünüdür (Danış, 2005).
Bu çerçevede, “kentsel dönüşüm” kavramına, kavram saptırılarak “kentsel yenileme” kavramından daha geniş bir içerik yüklenmekte, daha önce yapılaşmamış (ilk kez yapılaşmaya açılan) alanlar dahi bu kapsamda anılmaktadır. Avrupa ve Amerika’da geliştirilen pek çok müdehale biçiminden farklı olarak Türkiye’de kentsel dönüşüm deyince akıllara gecekondu bölgelerinin dönüşümü gelmektedir (Şen, 2006). Kentsel dönüşümün doğasına aykırı olarak, kentlerin farklı problemlerine karşı genellikle tek ve aynı çözümler uygulanıyor. Dönüşüm sorunları, fiziksel mekanın dönüşümüne indirgenirken, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlar genellikle dikkate alınmamaktadır (Şahin, 2002).
Kentsel Dönüşüm Kavramından Anlamamız Gereken
Son yirmi yıllık süreçte “kentsel dönüşüm” olarak isimlendirilen bir çok proje gerçekte dönüşüm projeleri değildir. Bir kentsel alandaki kullanım biçimini değiştirmeyen, aynı kullanımla yenilenmesini veya rehabilite edilmesini öngören bu projelerin “kentsel iyileştirme” veya “kentsel yenileme” projeleri olarak isimlendirilmeleri gerekirken, “Kentsel Dönüşüm Projeleri” olarak adlandırılmalarının nedeni, projelerin içinde saklı olan “bir kesime” rant sağlama amacının, dönüşüm kelimesinin içinde yatan popüler ve olumlu ideolojik anlamın ardında saklanılmak istenilmesinden kaynaklanmaktadır (Aslan, 2004)
Örneğin bir gecekondu alanının çok katlı konut alanı haline getirilmesinin dönüşümle bir ilişkisi bulunmamaktadır. Yapılan dönüşüm anlayışı rantın artırılması ve yeniden paylaştırılması yoluyla yenilenmenin sağlanmasıdır. Özellikle kıyı kentlerinde hızla gerçekleşen, bazı alanlarda ise halen potansiyel olarak bekleyen bu rant, kıyı kentlerinin ekonomik güç dağılımı haritalarının değişmesine yol açmakta, bu noktadan sonra kentsel yağma geniş kesimler açısından meşrulaştırılmış olmaktadır (Kurtuluş, 2003).
Kentsel Dönüşüme Yönelik Yasal Düzenlemeler
1950’li yıllarda sanayileşme ile birlikte İstanbul, İzmir ve Ankara gibi kentler, yoğun göç alarak, kontrolsüz bir biçimde büyümesi ve bu büyümeye karşılık verecek konut sayısının bulunmaması ise gecekondulaşmaya neden olmuştur. 1970’lerde ise kentleşme devam ederken uydu kentler oluşmaya başladı. 80’lerde kentleşme hızla azalırken, kent merkezleri ve gecekondu bölgelerinde dönüşüm kavramı gündeme gelmiştir.
1984 yılında, 2981 sayılı “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun”, gecekondu dönüşüm sürecinde önemli rol oynamıştır. Söz konusu kanun ile gecekondu alanları için ıslah imar planları yapma imkanı doğsa da, sonuçta gerçekleştirilen kentsel dönüşümler, fiziksel dönüşümün ötesine geçememiştir.
İlk örneklerini 1980’li yıllarda vermeye başlayan kentsel dönüşüm/rehabilitasyon projeleri Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde kendini göstermeye başladığı söylenebilir. Bu aralıkta Bedrettin Dalan tarafından yürütülen Gökkafes, Tarlabaşı Bulvarı, Park Otel ve Haliç Kıyı Kesimi Dönüşümü projeleri bu anlamda, doğruluğu yanlışlığı değerlendirilmeksizin, ilk projelerdi. Benzer şekilde 1980’lerin ikinci yarısında Ankara’da şekillenmeye başlayan kentsel dönüşüm örneklerinden biri Ulus tarihi kent merkezine ilişkindi. Bu süreçte İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’nin artan bir ivme ile kentler için farklı içerikli, amaçlı ve şekilli dönüşüm projelerini kamuoyuna sundukları söylenebilir (Öktem, 2001).
Türkiye’de hızlı kentsel yenilenmeye yönelik bu ilk adımlar atılırken, mevcut kanuni düzenlemelerin yeterli olmadığı noktalar hissedilmeye başlanmıştır. Kentsel Dönüşüm kavramının yasal alt yapısının hazırlanmasına yönelik ilk adım, 2004 yılının bahar aylarında Belediye Kanunu’nun ‘Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı’ başlıklı 73. Maddesinde yapılan düzenlemeyle atılmıştır.
‘Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı’ adı altında 3 Temmuz 2005’te yasalaşan düzenlemeler dahilinde, kent içi alanların, yani halihazırda mevcut yapı stoğunun ve kentsel dokunun dönüşümüne ilişkin tartışmalar hız kazanmıştır. Belediyelerin imarsız, büyük ölçekli ve sağlıksız kentsel yerleşmelere karşı giriştikleri mücadale her ne kadar yasal bir düzenleme gerektirse de, yasaların tersi yönde işleyeceğine dair bir endişe oluşmuştur. Belediye Kanununun çıkmasının hemen sonrasında masaya yatırılan yüzlerce proje ve bu dönüşümün kent topraklarının asıl sahiplerine kazandırılmak yerine yeni bir toplumsal sınıfa ait kılınma çabası bu endişeleri pekiştirmiş ve sosyal tepkiye dönüşmüştür (Uysal, 2006).
Belediye yasasıyla yapılan başlangıçtan sonra hızlanan çalışmalar, 16 Mayıs 2005 tarihinde yenilenen ‘Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun’un çıkarılmasına ortam sağlamıştır. Böylelikle mevcut düzenlemelerin daha geniş bir çerçevede ele alınmasına olanak tanınmış ve yetkiler genişletilmiştir (Kurtuluş, 2003).
DEVAM EDECEK...