Kişiye Özel Hukuk Paradoksu…
Geçtiğimiz hafta ben Fazıl Say davası için temyiz aşamasından ve içtihat oluşmasının en iyimser tahminle 10 yıl süreceğinden bahsetmiştim. Sanırım bir sonraki gün de Hürriyet’te İsmet Berkan, Fazıl Say davasında temyizin mümkün olmadığını, çünkü Say’ın “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini” yazmıştı.
İkimiz de yanılmışız.
Medyadan izledik; Say’ın avukatlarının yaptığı itiraz üzerine, bir üst mahkeme verilen kararı “usulden” bozdu. Fazıl Say hakkında verilen karar, mahkemede tekrar görüşülecek ve yeniden açıklanacak.
Mahkeme, mahkumiyet kararında direnirse, bu defa hükmün açıklanmasını geri bırakmayacak, 10 aylık hapis cezasını para cezasına çevirecek. (Kaba hesapla 6 Bin Lira civarında bir şey yapar...) Hukuki açıdan Fazıl Say’ın hapse girmesi olasılığı zaten kesinlikle yok. Burada bizim için önemli olan, Yargıtay’ın, hatta sonrasında Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin ne karar vereceğini görebilmek.
Peki ya mahkeme kararında direnmezse? Fazıl Say için daha 15 gün önce “üç dinin ortak değerlerine hakaret etmiştir, nefret suçu işlemiştir.” diyen mahkeme bu defa suçsuzluğuna hükmeder ve beraat kararı verirse?
Burada bir mola verip, başka bir olaya bakalım. Nafize Babayiğit 77 yaşında. Haberlerini gazetelerde bolca görmüşsünüzdür, dağdaki oğluna kazak örüp gönderdiği için “terör örgütüne yardım ve yataklık” suçundan ceza aldı. Hakim insaflı çıktı, cezaevine gönderilmedi, ayağına elektronik kelepçe takıldı, ev hapsine mahkum edildi... Evinden dışarı çıkamıyor, bahçeye adım atamıyor, cama bile çok yaklaşınca bileğindeki alet firar etti diye ortalığı ayağa kaldırıyordu.
Nafize Nine’nin başına gelenler gazetelere, televizyonlara yansıyınca -hele ki tam süreç ortası- yetkililer insaf etti. Günde bir saat evden çıkmasına, komşuya gidip gelmesine, bahçede hava almasına izin verildi. Pranga biraz gevşedi...
Şimdi sorum burada başlıyor.
Fazıl Say için de, Nafize Nine için de medyanın, kamuoyunun gösterdiği tepkilerden sonra hukukun -ya da uygulayıcılarının- geri adım atması, yumuşaması “gerçekten” doğru, iyi bir şey mi?
Bir kişi için savcılar, hakimler seferber olup en akıl almaz cezaları verecekler... Vicdanları katledecekler. Daha sonra kanayan vicdanlardan yükselen sesler, tepkiler üzerine usul usul, kıyıdan kıyıdan geri çekilecekler. Sanki ilk kararı veren onlar değilmiş gibi, yan çizecekler. “Pardon” diyecekler. “Yanlışlık olmuş...”
Ve biz de “Yaşasın adalet yerini buldu!” diyerek sevineceğiz.
Şöyle sormak gerekirse; bunun ismi “kişiye özel hukuk” olmaz mı?
Suçun ve cezanın kişiselliği, en temel, evrensel hukuk kurallarına aykırı değil midir?
Tabi ki bu insanlara verilen abuk-subuk cezaların, hukuksuz kararların böyle kalmasını savunuyor değilim, saçmalamayın.
Ancak, bir üst mahkemenin kararı olmadan, temyiz yargılaması olmadan geri alınan karar ya da geri atılan adım da, en az bu kararların kendisi kadar hukuksuz ve gayri adildir...
Fazıl Say’a verilen hapis cezası, saçmalığın daniskasıdır. Bunu bozacak, Say’ı aklayacak olan da üst yargıdır. Eğer dün Say’a “suçlusun” diyen hakim, bugün yedi düvelin üzerine gelmesi üzerine yan çizip “vazgeçtim, masumsun.” derse, esas bu saçmalık kere saçmalıktır.
77 yaşındaki kadını, oğluna kazak ördü diye eve hapsetmek, terörist ilan etmek insanlığa sığmaz. Ama gazetelerde çarşaf çarşaf haber olunca, aynı kadına “hadi acıdık” der gibi prangasını gevşetmek de insanlığa, dürüstlüğe sığmaz.
Adam gibi bir hukuk devletinde, hakkınızda verilen saçma sapan kararlar, haksız-hukuksuz cezalar bozulsun, adalet yerini bulsun diye gazetelerde haber olmaya, kamuoyunda infial uyandırmaya ihtiyacınız olmaz.
Adam gibi bir hukuk devletinde, sadece ünlü sanatçılar ya da basının ilgisini çeken yaşlı nineler değil, ünsüz sanatçılar, yeteneksiz müzisyenler, orta yaşlı erkekler, genç çocuklar, hayatlarında hiç bir gazetede, isimleri bir satır bile geçmemişler de güvence altındadır...
Adam gibi bir hukuk devletinde, işlemediğiniz bir suç için ceza almayacağınızı, hele ki düşüncelerinizi açıkladığınız, kazak ördüğünüz için hapislerde sürünmeceyeğinizi bilirsiniz.
Ama aslolan, o adam gibi hukuk devletinde dün alınan kararın yarın “zart” diye değişmeyeceğini de bilirsiniz. Esas hukuki güvence budur.