Oraya buraya sürülür ve sürgün hayatı yaşarlar. Sadece kendileri etkilenmez bu handikaplardan.
Saldırgan ve asice rüzgârları masumların yüzüne fırlatarak fırtınaya; bazen de kasırgaya neden olurlar. Her şey kendi etraflarında kararır. Bu da yetmez diğer insanları da karartır. Hatta karalatır… Kirletir…
Anlamsızlık yuva yapar içine. O yuva -ki kutsaldır. Manidardır bilenlere.
Kimileri bu içine sığmayan kasırgaları yazılarıyla savurur. Kimileri ise yazılara ilham olur.
Yazılar da bir çeşit sahibini anlatmaz mı zaten? “Bu ne çile?” diye söylendi hemen. “yok, olmuyor yapamıyorum işte” mazeretlerinin arkasına sığındı.
Aslın da aradığı tek bir şey vardı.
Fırtınası ve kasırgası değerli bir şahsiyet olmaktı. Bütün sancıları buna gebeydi. Kıvrandı kıvrandı.
Ama o şahsiyet bir türlü doğmadı.
Bekleme artık o şahsiyet var olmayı beklemiyor. Sen “yok”-sun “Sen?”
Şunu bilemedin…
Fark edilmek, fark edilememek sancısının izzet-i insandaki hesabını..
Zavallısın bu yüzden..
Bilemedin fark edilmeye çalıştığın cümlelerinin zavallı olduğunu…
İnsanın hangi süreçlerden geçerek değerli olduğunu.
Zannetme ki geldiğin konum, getirildiğin konum seni değerli kılar. Değer güvenle sağlanır. Güven vermediysen değerlilik adına elde ne kalır. Çevren de nasıl tanındığına bir bak. Yokla, kaç kişi sana güveniyor. Kaç kişinin yüzünü güveninle gülümsettin.
Güven eşit olmadı hiçbir zaman yalana!
Şimdi acıyorum sana. Çünkü sen gerçekten zavallısın. Kaygılısın…
Sen cennete küsmüşsün… Cennet de sana…
Yine de; kaygılanma! Şekillendirebilir bir el seni. Baştan sona, gıcır gıcır son model bir insan yapabilir. Dünyanın cennetine de ahiretin cennetine de götürebilir.
Seni içindeki cehenneminden kurtarabilir. Fakat artık akıllara ve şuurlara sis bulutlarını değil, yağmur yüklü bulutlarını değdirmelisin.
Karanlıkta yanan bir fener olman lazımsa önce o fenerle kişiliğini aydınlatmalısın.
Yolunu kaybeden kişiliğine bu fener rehber olmalı –ki etrafında sek sek atlayan mutluluk parıltısına arkadaşlık edebilesin.
Her iki kelimenin ardından “kıymetliyim” cümlesini hatırlatmana gerek de yok!
Artık bu cümleyi sil hayatından, kafandan… Çok sıkıcı ve itici…(sin) bu yüzden…
Ah! Şu kahrolası kibirli ve zavallı kişilik.
Mücadelen(!) sonun da azığın neydi-ne oldu? Ya kazanımın?..
Ağzından çıktı, kulak duydu, rüzgâr da savurdu, gerginliğe malzeme oldu. Bir de hizmetçi tutsaydın ya!.. Savurduğun basitliğin ağırlığını toplardı hiç olmazsa, asık yüzlerde..
Önemlisin, kıymetlisin, her şeysin… Eşref-i Mahluksun çünkü.
Evvelinde ve ahirinde “ruh”sun. Nur hüzmeleriyle gözleri kamaştıran enerji yüklü bir varlıksın.
Beklediğin cennet senin kendini yok etmende saklı.
Nereye gidersen git varlığın yokluğuna armağan olsun.
Unutma;
Birinci vazifen, ruh istiklalini ilel –ebed muhafaza ve müdafaa etmendir.
Hasret kardeşim hasreti bitirmiş, ne iyi etmiş ve hoş gelmiş.
Mart 9th, 2011 at 23:17