Kısa Kısa – Süpersin Merkel; Arkandayız
Suriyeliler burada da varlar. Makilik alanlar; denize yakın bölgeler insan kaçakçıları vb. İnsanların Türkiye'den, Didim'den ayrılmak için kullandıkları son toplanma merkezi.
Hatta bir arkadaşa da takılıp duruyoruz. Tam da buralarda Suriyeli mültecicilerin çoğaldığı bir zamanda iki kişilik bir bot aldı. Arada bir açılıyor denizde birkaç kilometre. Süper zekam gereği, hemen bağlantıyı kurdum: “Sen de insan kaçırıyorsun.”
Şaka maka az buz para değil; kişi başı en az 1000 lira filan. Bu aracılar için işin güzel güzel yanı, bu mülteciler denizde boğuldukları zaman içleri rahat ediyor. Hesap soracak kimse de kalmıyor.
Merkel, Avrupa liderleri arasında en mantıklı davranan kişi oldu, gibi görünüyor. Ülkelerine gelen mültecilerin bir kısmına işgücü-istihdam olarak baktı. Bizim burada bakış açımız son derece yanlış.
Her şey F Klavye ile başladı sanırım. F klavyenin, bu f klavye olayını başlatan şimşir bakanın umurunda olduğunu pek sanmıyorum. Alacalı adamları hiç sevmedim zaten. Türküz biz, Türk klavyesi kullanmalıyız. Peki biz Türksek neden gerçek Türk kafası kullanmıyoruz? diye soran olmadı. F kafa, örneğin.
Şu aralar en iğrendiğim kelime: “kardeşlik”. Kişiler kardeş olunca, ki benim de kardeşlerim var, son derece rahat davranışlarla kardeşlerimin yanında kalabiliyorum. İşin tembellik yönü var yani. Düşünsene; koskaca mühendis kız, ben evine gittiğimde abim gelmiş diye bana hizmet ediyor. Oysaki kalksana; sen de iki işin ucundan tutsana. İşte; ben de bu şekilde, yani onun gibi davranmaya başladığımda yurttaş olurum. Kardeşimdir diye... olur mu hiç.
Kan seven insanlar dolmuş taşmış dolayımda. Ben, edebiyata yaklaşımım gereği, pek çok şeyi öyküleme eğiliminde olduğum için, haliyle insanlara bakarım. Taraf diye gördüğümüz tarafların, zaman geçtikçe ortak pek çok özelliğini görünce, her yeri tımarhane gibi görmekten kendimi alamıyorum.
Bir asker şehit oluyor mesela. Kişioğlu üzülüyor, kahrediyor, kin güdüyor. Bir başka asker, hemen iki dakika sonra bir teröristi öldürdüğü zaman kişioğlu öyle bir coşkunluk yaşıyor ki... ben işte, bu noktada şaşırıyorum. İntikam denen şeyin bir asaleti var mıdır? Varsa bile şu yaşanan şeyin asaletle bir ilgisi yok. Coşkunluk. Ölen, öldüren... ergenliği bir türlü aşamıyoruz.
Altın kaplama koltuklara oturdular. Başka resimler de bulmuşlar koltuklarla ilgili. Bir tek Afrika kabilelerinde var böyle şeyler. Ha, bir de papa denen kişi filan oturuyor; zihinsel düzlem açılarından baktığımızda aynı yerdeler.
Ben bir gün papa oldum, biliyor muydunuz?.. Tokat'taydım o zamanlar. Tokat'a bir sınav için gitmiştim. Gök Medrese şimdilerde müze olarak kullanılıyor. Dolaştım, dolaştım... baktım bir tane yeşil renkli ağaçtan oyma, işte şu papanın mapanın veya bizim kabile reislerinin oturduğu türden, taht-koltuk var. Sağa baktım sola baktım... yanaştım bir oturdum şöyle... Müze görevlisi beni izliyormuş... Azarladıydı beni. İyi ki de azarlamış. Şöyle bir koltuğa kıçı alıştırmak onulmaz şeylere de yol açabilirdi. Fakat kıç bu sonuçta; nerede ne zaman neye alışacağı belli olmaz. İnsan işte o yüzden kendi kıçını azarlamalı her zaman.
Yiğidin malı meydanda, derler. Bu söz çirkin anlamlara kaydı günümüzde. Sizlere bu sözün gerçek anlamını anlatmak isterim:
Yiğit (erkek veya kadın;fark etmez).
Mal, dedikleri şey de “kıç”tır. Mal denen şeyin kıç olduğundan şüphe ediyorsanız şöyle düşünün. Arabayla, deveyle, uçakla vb araçla taşıdığınız “mal”lar hep arkadadır. Buradan, bizim malımızın kıç olduğunu anlayabiliriz.
Kıçın meydanda olması, gerekir demek ister bu sözde. Yiğit, stabil kişi, kıçını olur olmaz yere komaz, ona buna yaslamaz; hatta, hep meydandadır, der-demek ister bu söz. Duruş, düşünsel bir duruştur.
Vatikan. Bu kelime aklıma, babamın arabasının tüp sisteminin markasını getiriyor. Tartarin miydi? Evet. Geçenlerde tekledi. Onarttı Aydın Sanayi'nde.
Merkel'in çıplak fotoğraflarını yayınladılardı bir ara. Bir deniz kenarında. Kız arkadaşları da var. Küçük bir iskele üzerinde baya baya beyan ediyor. Çıplaklık kötü bir şey değil yani. İnsan nereden nereye geliyor. Takdir edilmesi gereken şey bu zaten; nereye geldiğiniz; fakat nasıl da geldiğiniz.
Bizim reislerin çıplak fotoğraflarını da yayınlasalar... Bırrrrr... Dünyanın ikinci veya üçüncü süper gücü olabiliriz.
***
Ben dediydim; bu çocuk bir gün atomu tutacak, diye. Nobel ödülü ve sonrasında Bilkentli Mete Atatüre'nin ilginç buluşu-deneyi. Peşi peşine gelen bu buluşlar-deneyler Türklerin atom denen şeye hakim olduğunu gösteriyor gibi. Atom altı. Ne varmış lo bu atomun altında. Işık, gürültüler çıkarıyormuş. Pata pata pata!
Fakat Mete Atatüre sevinmesin; ben şu insan denen şeyin çıkardığı gürültünün ilmini çözmüşün(kayıtlarda vardır); sen hala tut atomlarla filan uğraş! Yani şimdi parçalarsın marçaların, elin yüzün radon,uronyum, Plütonyum, marsonyum olur.. uğraşma. Bırak o atomları. Det! Haaayt.
Sen ne güzel insansın Mete!
***
Dokumacılar. IŞID'li dokumacılar: Onlarla ilgili aklıma bir şey gelmiyor, şundan başka: