Kısa kısa – Göktaşından Haber Geldi
500 milyon km var sanırım mesafe. Artıyor ya da azalıyor olabilir ara. Philae, yani Rosetta'nın yavrusu göktaşının ışık almaz tarafına iniş yapınca güneş enerji panelleri çalışmamış, haliyle sinyal gönderme için ışık almasını beklemişlerdi.
Geçenki yazımda bu durumdan söz etmiştim. Göktaşı ile kafam arasında bir bağlantı oldu sanırım ve bu gün bir sinyal geldi. Artık, araştırıcı aracımız çalışıyor ve sinyal gönderiyordu. Dünyaya ulaşmadan duyumsadığıma göre göktaşı kafalı da olabilirim, dedim kendi kendime.
Allah'ın taşı beni duyuyor da yanıbaşımdaki insan duymuyor veya ben göktaşından haber alıyorum da yanımdaki insandan haber alamıyorum. Kabahat benim muhtemelen; alıcı ayarlarımı çok uzağa kurmuş da olabilirim; o yüzden kimseyi duymuyor olabilirim. Fakat öte yandan; ne olurdu sanki bir kişi dahi kafasını ta o tarafa kuraydı da sinyallerimiz karşılaşaydı.
Twitır hesabı da var bu uzay aracının; sistemi öyle kurmuşlar yani: otomatikman twitır hesabındaki duvara geçiyor gelen sinyali birtakım sunucular.
Merhaba Dünya! Sesimi duyabiliyor musun? Böyle demiş uzay aracı. Uzay aracı bile ne yaptığını biliyor da işte şu insanoğlu ne yaptığını bilemiyor. Babacık iyiyim ben. Güneşi de gördük. Aferin küçük kızım! Çalışmaya devam et! İşin gücün sinyal senin; başka hiçbir işle uğraşma! Yoğunlaş işine. Ses etmeden çalışmana hayranım. Fakat yine arada bir bir ses. Philae. Twitirı filan boş ver, telefon da et ara ara, ara. Hem nefes almış da olursun.
Bak! Yalnızsın hem oralarda. Uzay zontalarına dikkat et.
Sinyaller ne güzel şeyler... Yanınızdan bir sürü sinyal geçiyor...vücudunuzdan. Belki duyuyorsunuz da, öylesine bir şey; öylesine bir saçmalık olduğunu düşünerek es geçiyorsunuz.
***
Evine yeni taşınanlar... veya yazlıklarına tatillerde gelenler..gibi insanlar sanki ilk geldiklerinde biraz daha fazla gürültü yapıyorlar gibime geliyor. Şakadak terlikli biri geldi hemen üst katımdaki daireye. Şakadak şakadak, tıkıdak şakadak.
Geçen, geçen dediğim dün, tam da evden çıkıyordum, çıkmadan salon güneşliklerini açayım da güneş girsin içeri dedimdi. Balkona da kısa bir bakış attım...fakat balkonda tuhaf bir şey vardı.. Balkon demirlerine takılmış bir şey..salınıyor da. Tülün ardından biraz daha dikkatli baktım... Bir külotlu çorap.. Edemedim de açtım balkon kapısını, aldım. Çıkmadan, çıkış kapısının önündeki çöpe yöneldimdi ki aklıma bir şey geldi. Kafama geçirdim çorabı. Eski soyguncular gibi. Banyoda aynada kendime bakıp bakıp güldüm. Bayan şakadak terlik'in dairesine çıkıp soygun yapmak geldi içimden.
Burada rüzgarlar fazla. Rüzgarın biri uçurup getirmiş balkona. Canım da sıkılıyordu zaten.
Asteğmen olduğum zamanlarda bir ara bir evde kiracı olarak kalmaya başlamıştık. Bizden önce de iki asteğmen kalıyordu. Evin el değiştirdiği gün bir yerlerde oturduyduk sohbet için eski kiracılarla. Arkadaşlarımdan biri bizi uyarmıştı bir konuda. Yukarıdaki daireden sürekli tangalar düşüyor, dikkatli olun, demişti. Tabii şimdi bayan şaşadak terlik için imada filan bulunmuyorum. Sadece aklıma geldi olay.
Karanlıkta sesi ortaya çıkan bir teyze de var karşı apartmanda. Öğrencilerime de sık sık bahsederdim zaten; buna culukizm adını takmıştım. Hagulugulu! Hagulugulu! Yani gürültüyü duyunca gürültü yapma isteği; bir kendiliğindenlik var durumda. Kendiliğindeliğin kendisi.
***
Sinyal geliyor; belki de telefondur... Sonra görüşürüz.