Kirlenmişliğin Adı Kurnaz Siyaset
Bir ülke düşünün, bu ülke de yargı bağımsızlığını kaybetmiş, düşünen yazan sanatçı bilim adamı gazeteciler hapsedilmiş, insanca yaşam hakkı ve özgürlükler yok edilmiş, insan hak ve özgürlüklerini savunmanın yasaklandığı bir Türkiye. ”Kötülerin zulmünü gördüğümde, iyilerin sessizliği beni korkutuyor” diyor Martin Luther Kıng. Ama ne yazık ki bugün Türkiye’de bu zulme resim çizenler, kendi siyasal gelecekleri adına ülkeyi felaketin içine doğru sürüklediklerinin farkında bile değiller. İnançların siyasete alet edildiği bir ülke ve adı konulamayan demokrasi. Tek adam demokrasisi demek daha doğru olacak sanırım. Kendisini yönetenleri sorgulayamayan bir topluma hükmetmek kadar kolay bir idare şekli var mıdır acaba? İşte bunun adı otoriter bir rejim,yani eleştirilmeye bile tahammülsüzlük göstermek, sokakta yürümenin demokratik bir hak olduğunu unutarak hala Gezi olaylarını sorgulayan bir anlayış. TARİHİN GERÇEKLERİNİ YOK ETMEK… Atatürk ve cumhuriyet işte asıl istenmeyen değerlerimiz, andımızda ” ey büyük Atatürk açtığın çağdaş aydınlık yolda yürüyeceğime and içerim” der.sonunda ”ne mutlu Türk’üm diyene sözleri unutulmamalı ama bugün hepside birer birer kaldırılıyor. Milli bayramlarımız adeta kazanılmışlığın ruhundan uzaklaştırılıyor, Ümmet anlayışının şeriat olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum, ama hala bunu anlamayan bir toplumuz biz, zaman zaman kendime sormadan yapamıyorum. Türkiye benim ülkem şimdi nereye sürükleniyor? Batı’nın çağdaş değerlerinden koparılmış bir Türkiye’mi? yoksa Ortadoğunun karanlığına sürüklenen bir Türkiye’mi?. Ama şu anda yaşananlara baktığımda görmek istemediğim bir Türkiye gerçeği var karşımda,oysa görmek istediğim Atatürk devrimlerine bağlı cumhuriyete inanmış aydın çağdaş laik bir ülke. Ama ne yazık ki benim ülkem şimdi tüm bu değerlerin çok gerisinde kalıyor. İnsan hak ve özgürlüklerinden bahsedenlerin yarattığı korku sendromu, bana bile toplumun aydınlanması noktasında yazmak istediklerimi yazmama engel oluyor, yazma düşünce özgürlüğü bu mudur? Ben senin istediğin anlamda yazı yazamam, ben sana biat etmeye mecbur değilim, ben senin gibi düşünmek zorunda değilim, bunu böyle düşündüğüm için benim korkularım var derken haksız mıyım acaba? Peki bu nasıl düşünceye saygıdır, ben senin gibi düşünmediğim için bana yaşamsal hayatımda korkular vermeye hakkın var mı? Düşüncenin bilim ve Atatürk’ün yargılandığı bir ülkede siz nasıl demokrasiden söz edebilirsiniz? Bugün yaşanan tek bir gerçek vardır Atatürk ve cumhuriyet, şayet bu ülkede sözde değil özde çağdaş bir demokrasiden söz edecekseniz, tarihin tüm kazanımlarına değerlerine saygı duyarak sahip çıkacaksınız, tarihin gerçeklerinden intikam almak adına bir siyasetin bu ülkeye getireceği sonuç bir felakettir. Şunu da unutmamak gerek diye düşünüyorum, kin intikam ve hırs içinde olanlar, bir gün gelir kendi kendilerini yok ettiklerinin farkına vardıklarında o felaketin içinde sadece kendileri kalır kendilerini yok ederek. Bu sonu tarihe baktığımızda sadece diktatörler yaşamışlardır. Milletine zulmedenler,milletini kendi hırsları ihtirasları uğruna nasıl bir sona sürüklediklerinin bile farkında olmayanlar, işte asıl tarihi gerçeklerle yüz yüze o zaman kaldıklarında kendi hırslarına yenilmenin acısını duyarlar. EĞİTİMDEKİ SARSINTI..! Türkiye okumayan bir ülke, toplum adeta okumanın araştırmanın bilim ve çağdaş değişim anlayışının gerisinde bırakılmaya çalışılıyor, İktidar okumayan görmeyen bilmeyen ve sorgulayamayan bir nesil yetiştirme çabası içinde. Başbakan (RTE) hala her ile kasabaya üniversite açtıklarının heyecanından bahsediyor, peki bugün 170 kadar üniversitesi olan bir ülkede, acaba her yıl uluslararası bilimler akademisine yollanan bilimsel makale sayısı kaç? Bugün her yıl bu kadar üniversitesi olan bir ülke, yılda en az 8-9 bin bilimsel makale üretmesi gerek, ama şu anda bana kim açıklayabilir acaba bu sayıyı? Biliyorum kimse bunun yanıtını veremeyecek zira bu sayı yok. İktidara sahip olanlar okumuş aydın sorgulayan bir toplum istemiyorlar, onlar her zaman kendi istediklerini alkışlayan bir mongol toplum yaratmanın gayreti içindeler. Bilmeyen gerçekleri görmeyen araştırmayan sorgulayamayan bir nesil. Şimdide durup dururken dershaneleri siyasal çıkar içinde tutmaya çalışıyorlar. Ben bu aşamada dershanelerin kapatılmasına her zaman olduğu gibi yine karşıyım. Peki bir yılda üniversiteyi kazanamayan birinin koca bir yılı nasıl geçeçek, tekrar yeniden üniversiteye hazırlanmak adına bu koca bir yıl içinde dershane sürecinde daha bilinçli olması, daha hazırlıklı donanımlı olarak bu bir yılı boşa geçirmeden değerlendirmesi, ve yeniden kendisini üniversiteye hazır duruma getirmesi varken, siz şimdi onu bu koca bir yıl içinde kahve köşelerine çaresizliğe ya da yaşayacağı bir psikolojik bunalımların ortasında bırakıyorsunuz. Eğitim düzeyinin hala yetersizliğini savunduğum üniversitelerde başarı oranınında nerede kaldığın görmemek mümkün mü? AKP İnadına ve kendisinde gördüğü siyasi gücün verdiği hırsla her gün yarattığı siyasal sorunlara, şimdide günlerdir süren dershaneleri kapama olayını gündeme taşıdı. Ben bugün Almanya ile Türkiye arasındaki eğitim ve kültür değerlerini araştırdığımda sadece aradaki korkunç gerçeği gördüm. Bugün 75 milyon Türkiye’de tüm il ve kasabaları içine alan bir noktada sadece 2000 sayısına bile ulaşmayan kütüphane sayımız var. Ama Almanya’da 83 milyona yaklaşan bir nüfusta tümüyle dağılmış 18 bine yaklaşan bir kütüphane sayısı var. Şimdi sormak isterim aradaki bu korkunç uçurum her şeyi açıklamıyor mu? Biz hala düşünce özgürlüğünden sözde bahsederken, bunun ne kadar aldatıcı bir açıklama olduğunu benim uyuyan koyun misali nereye sürersen giden milletimin bundan hala habersiz olması. Koca bir ülke şimdi tüm değerleriyle sadece tek bir adamın ağzından çıkacak sözlerin demokrasi olduğunu sanıyor. Bunun adının otoriter bir rejimin yansıması olduğunu bilmiyor. İşte yaşanacak korkunç gerçeğin adı burada gizli. Ama benim halkım hala uyumaya devam ediyor, ama milletin hala verilmiş narkozun etkisiyle uyumaya devam etmesi birilerinin işine geliyor. Siyasetin kirlenmesi adeta kurnazlığın adı olması, bana göre yaklaşan seçimlerde nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını şimdiden görmek mümkün sanırım.
Prof.Dr.Levent Seçer