Kırk Yıl Geciken Kitap
Türkmen kril alfabesini sökmeye başladığımda okuduğum ilk kitap, Prof.Dr. Mehti Köseyev’in 1951 yılında yayına hazırladığı, ancak devrin diktatör yönetimi tarafından yasaklanarak halka ulaştırılmadığı için 4O yıl sonra 1990’da yayınlanabilen “GORKUT ATA” adlı eser olmuştu.
Bugün kitaplığımı süsleyen Türkmen Türkçesiyle yazılmış pek çok kitap gibi onu da Aşkabat’ta Rus Pazarı girişinde seyyar satıcılık yapan yaşlı bir Türkmen’den almış, önceleri Dresden nüshasının Türkmen kriline aktarılmış bir nüshası olduğu düşüncesiyle pek önem vermemiştim…
Prof. Nazaar Gullayev’den “ Dede Korkut Destanlarındaki Kahramanların Destani ve Tarihi Tarafları” konulu doktora (kandidatlık) tezini alıp iş başa düşünce, çok kısa bir sürede krilde yazılmış kaynakları okumak zorunda kaldığım zaman, bu kitabın pek de sandığım gibi olmadığını anladığımda pek geç kalmış sayılmazdım.
Gorkut Ata adlı kitapta, Dede Korkut destanlarının Dresden nüshasındaki 12 hikâye ile birlikte, bunların Türkmenistan’da derlenen yeni varyantları ve ayrıca Türkmenler arasında derlenmiş yeni rivayetleri de yer alıyordu. Derlemeler Ata Rahmanoğlu (Rahmanov) ile Nurmurad Esenmuradoğlu (Esenmuradov) tarafından Türkmen boyları, tayfaları arasından tespit edilmişti…
Tesadüfen keşfettiğim bu hazineyle birlikte, Türkmenistan’da hazırlanan bir çeviri eser ilk defa M.E.B. yayınları arasında yer alarak daha da değerleniyor, böylece Türk Edebiyatı da 4 yeni Dede Korkut rivayeti kazanmış oluyordu. (Yusuf Akgül, Dede Korkut Hikâyelerinin Türkmenistan’da Derlenen Yeni Rivayetleri, Ankara, 1997, Türk Dünyasından Seçmeler, MEB Yayınları )
Kendilerini tarihi Oğuz boylarının devamı kabul eden, Prof.Dr. Faruk Sümer’in tespitlerine göre de büyük çoğunluğu Salur Kazan’ın nesilleri olan Hazar Ötesi Türkmenleri için, Dede Korkut (Korkut Ata) hiç de yabancı bir şahsiyet değil…
Türkmenler Dede Korkut hikâyelerini sadece, Dede Korkut kitaplarından veya Dresden – Vatikan nüshalarından öğrenmediler.
Türkmen bahşıları, ozanları da Korkut Ata rivayetlerini anlatmışlardı. Ninnilerde, destanlarda, masallarda, türkülerde, koşkularda Köroğlu(GÖROGLI) ve Keloğlan(KELCEBATIR)’ın yanı sıra Salur Kazan (SALIR GAZAN) da vardı…
Rahmetli Orhan Şaik Gökyay’ın, Muharrem Ergin’in, Faruk Sümer’in kitaplarının Türkmesintan’a veya dahi Asya’daki diğer Türk bölgelerine girebilmesinin pek de mümkün olmadığı; Barthold, Yakubovskiy, Samoyloviç, Kononov.. gibi Sovyet bilimi adamlarının destandaki hadiselerin ortaya çıkış sahasını (SADECE) Azerbaycan ve Kafkaslar olarak tespit ettikleri(!) bir dönemde, 1945-1950’li yıllarda Prof. Mehdi Köseyev, önce Dede Korkut Kitabı’nın Dresden elyazma nüshasının Türkmen Türkçesine çevirisini ”Sovyet Edebiyatı” dergisinde özetler halinde yayınlatmış, daha sonra da Baymuhammed Garrıyev ile birlikte, Dresden nüshasının yanı sıra Ata Rahmanov ve Nurmurad Esenmuradov’un derlediği “ Korkut Ata Türkmen Halk Nüshası” (Gorkut Ata, Türkmen Halk Nusgası)’nı bir kitap haline getirmişti.
Ancak kitap yayına hazırlanıp baskı yapıldığı halde, Sovyet rejimi tarafından YASAKLI ESERLER arasına dâhil edildiği için halka ulaştırılmadan toplatılıp yakılmış, imha edilmiş...
O yıllarda küçücük bir çocuk olan, Mehdi Köseyev’in kızı Kümüş Amangeldiyeva (şimdi Türkmen Devlet Üniversitesinde profesör), babası hakkında kendisine sorular sorduğumda, bana;
“Hadiseden sonra ailesinin çok sıkıntılar çektiğini, kışta-kıyamette evlerini basan Sovyet askerlerinin babasının bütün kitaplarıyla birlikte evlerindeki bütün eşyaları da sokağa çıkarıp yaktıklarını”
ifade etmişti.
Mehdi Kösyev ile birlikte Baymuahammet Garrıyev ve Ata Rahmanov’a da çok eziyetler çektirmişler, sürgünlere yollayıp iş vermemişler; “milletçi”, “pantürkist”, “halk düşmanı” gibi suçlamalarla tutuklamışlar, uzun süre bilim hayatından uzaklaştırmışlar.
“KIRK YIL GECİKEN KİTAP”ın sözünü ettiğimiz 1991’daki ilk baskısından sonra, 1994’te genişletilmiş ikinci baskısı yapıldı. Hem de Mehdi Köseyev’in 1950’de yazdığı “Sözbaşı” yazısının orijinal metniyle birlikte…
İşte ben o kitapta yer alan, Dede Korkut hikâyelerinin Türkiye’de hiç bilinmeyen rivayetlerini Türkiye Türkçesine aktarmış ve 1997’de Türk Edebiyatına kazandırmış idim.
Benden 2 yıl sonra, söz konusu eser, o zaman Atatürk Kültür Merkezi Başkanı olan hürmetli Sadık Kemal Tural’ın katkılarıyla, Yeni Türkmen-Latin Alfabesiyle Türkiye’de bastırılıp 1999 yılında, (19 Şubat) Bayrak Bayramında rahmetli Sapar Murat Türkmenbaşı’na doğum günü armağanı olarak sunuldu.
Böylece 5O yıl önce ilinden yurdundan kovulan, sevenleri de sürgünlere gönderilip resmi eziyetler çektirilen Korkut Ata’ya, bağımsızlığın bir armağanı olarak resmen “iade-i itibar” edilmiş oluyordu…
İşte geciken bir kitabın hikayesi…
Türkmenistan’da daha nice geciken kitaplar var; uzanacak el, yer verecek gönül bekleyen kitaplar ve insanlar...