content

29 Haz

Kimseye Etmem Şikayet Ağlarım Ben Halime

Önce iki değerli meslektaşımdan gelen e-mektupları -imlâ hatalarını düzeltmek dışında- ‘aynen’ yayınlıyorum. Daha sonra benim bu mektuplara cevabımı okuyabilirsiniz. İlk e-mektup Dr. Gökhan Ünalan’ dan: Hocam deli gibi firmaları yeriyorsunuz. Hayatımızda bize mutlu anları sağlayan bu insanlar. Doktor da adam olsun bilgili olsun ve yanıltıcı reklâma kanmasın. AKP de yanıltmıyor mu hep bizi.

Tüm medyayı ele geçirmiş. Ve Cem Uzan tek bir kanalla % 8 oy almamış mıydı? Kanmayacaksın, bilgili olacaksın. Bırak sinek gibi gezinsin firmalar. Bırak sponsor olsun firmalar. Yoksa doktorlar ne sosyal olabilecek ne de rehabilite olabilecek. Sizde de ciddi bir patoloji ve garip hezeyanlar hep sezdim, seziyorum.

Doktorlar hakkında yazdığınız laflar sonucu nice zor durumda kaldı doktorlar. Bence siz kınanması gereken bir insansınız. Siz ud çalın bırakın bu işleri. Bu arada ben hayatta ilaç firmaları ile ilişkisi olmayan bir doktorum. Üzülüyorum öğrenciniz de oldum. Bu günler sizin günleriniz. AKP günleri. Doktorlar arasında yegâne sevilmeyen birisi olduğunuzu bilin. Yaptığımız her şey için maddi kaygı duyan insanlar bize saldıran hastalardan sorumlusunuz. Muayenehane ve akademik hayatınızda para kazanamadığınız için hırslanmanızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Başarısızsınız. Ve bundan sonrada ilişkide olduğum medya gruplarına sizin hayatınızı yazmayı düşünüyorum. Başlık KAZANAMAYANLAR olacak.

İkinci e-mektup ise Dr. Cengiz Işık’ tan:

Sayın hocam,
Kongrelere bakış mantığınızla o zaman hiçbir bilimsel gelişmeye itibar etmeyeceğiz; zira neredeyse tamamı ilaç firmaları tarafından yapılıyor. İstesek de istemesek de bir şekilde onlara para kazandırıyoruz çünkü bütün referans kaynaklarının nerde ise tamamı onların çalışmalarına dayanıyor. Ayrı bir husus da madem bu kadar dikkat edeceğiz, firmalara ait hiç bir promosyonu da kabul etmememiz lâzım. Kalemden bloknotuna kadar. Peki aylığı 1700 lira olan bir kardiyolog ya da dahiliyeci ne yapacak hocam, sadece interneti mi takip edeceğiz? Bilimsel gelişme takibi sadece akademisyenlerin hakkı mıdır? Her sorun internet üzerinden çözülebilecek midir? Daha söylenecek o kadar şey var ki buna vakit yetmez.

Birisi, benim deli gibi yerdiğim ilaç firmaları sayesinde mutlu, sosyal ve rehabilite olan; diğeri 1700 liraya bir ay gece gündüz çalışan bu iki genç meslektaşımın e-mektupları biz doktorların hal-i perişanını fazla söze gerek bırakmadan çok güzel ortaya koyuyor. Bu tür eleştirilere samimi olarak çok memnun oluyorum ama bunların beni üzen bir tarafı olduğunu da açık yüreklilikle belirtmek istiyorum. O da benim suçlanmam, kınanmam veya bana hakaret edilmesi değil; tabii ki kem söz sahibine aittir. Beni ‘Derdimi meslektaşlarıma bile iyi anlatamamış olmak.’ üzüyor.

Bu iki e-mektubun sahibi arkadaşıma bana meselemizi tekrar anlatma imkânı verdikleri için de teşekkür ediyorum. Ben de bir doktorum, hayatımı bu işten kazanıyorum ve hiçbir meslektaşımla da alıp veremediğim yok. Benim kavgam, biz doktorları bir kaleme, bir bloknota bile muhtaç duruma düşüren sisteme karşı ama bu mektuplardan da belli oluyor ki düşüncelerimi herkesin anlayabileceği şekilde ortaya koyamıyormuşum. Müsaadenizle bu eksikliğimi gidermek istiyorum:

BİR: Elbette doktorları eleştirdiğim yazılarım da var ama tüm yazılarımı ve kitaplarımı dikkatle okuyanlar benim asıl ‘tıptaki yozlaşmayı’ ve bunun en önemli sebeplerinden biri olarak gördüğüm ‘tıbbın ilaç endüstrisinin tahakkümü altına girmiş olmasını ve kimsenin de buna ses çıkarmamasını’ hedef aldığımı kolayca göreceklerdir. Her zaman belirttiğim gibi, bu yozlaşma ülkemizin bir meselesi de değildir; moda tabiriyle ve tam mânâsıyla bir ‘küresel sorundur’. Dolayısıyla da bu sorunu sadece bizim halletmemiz mümkün değildir fakat yapabileceğimiz de pek çok şey vardır.

Adamın Biri Doktora Gitmiş… Gidiş O Gidiş! isimli kitabım da doktorları değil modern tıbbı ve tıptaki yozlaşmayı eleştirmektedir. Acı ama gerçektir ki, tıptaki bu yozlaşmadan sanıldığı gibi sadece hastalar değil, tüm sağlık çalışanları (hemşireler, eczacılar, laborantlar… ve elbette doktorlar) büyük zarar görmektedir; hatta belki de bunlar içinde en olumsuz etkilenen grup doktorlardır! 

Yazılarımın amacı, çok zor şartlar altında görevlerini lâyıkıyla yapmak için fedakârca çalıştıklarını ama ne maddi ne manevi olarak tatmin olmadıklarını, tam aksine suçlanıp hakarete uğradıklarını, zaman zaman dayak yediklerini, hatta öldürüldüklerini çok iyi bildiğim doktorların –tabii bu iki mektup sahibinin de- haklarını savunmaktır. Bunların içine bıçak parası alan, muayenehanelerini hasta yatırmak için kullanan doktorları da katabilirsiniz. Çünkü 150-200 lira bıçak parası veya yatırma parası alırken suçüstü yakalanan doktorlar da tıptaki yozlaşmanın sebebi değil kurbanlarıdır. Asıl suçlu, doktorları 200 lira para almaya muhtaç eden sistem ve bu sistemdeki hatalarıdır. Elbette bunları görmeyen, görmek istemeyen veya bunlara ses çıkarmayan, tepkilerini dile getirmeyenler de bir o kadar suçludur.

İKİ: Ben 31 yıllık hekimim ve hâlen muayenehanemde çalışmaya devam ediyorum. Bu iki meslektaşımın beni ‘doktor düşmanı’ ilan etmeleri gibi, medyada da benim için zaman zaman ‘ilaç düşmanı’ veya ‘aşı karşıtı doktor’ şeklinde nitelendirmeler yapılıyor. Bunlar da elbette ki doğru değil:

Modern tıp okumuş ve binlerce doktora modern tıbbı öğretmiş, her gün onlarca hastaya ilaç yazan bir hekim ve de ilaç kullanan bir hasta olarak ilaca karşı olmam nasıl mümkün olabilir ki zaten? İlaca karşı olan değil tam tersine ilaca çok saygı duyan bir hekimim. İlaca değil, gereksiz ilaç kullanımına karşıyım. İlacın sıradan bir ticari tüketim ürünü muamelesi görmesine karşıyım. İlacın tanıtımına, reklâmına karşıyım. İlaç tüketiminin özendirilmesine karşıyım. İlaç tedavilerinin dayatılmasına karşıyım.

Gayet tabiidir ki ilaç ve aşıya olduğu gibi ilaç endüstrisine karşı olmam da akıl ve mantık dışıdır; aksine onların yanındayım, onların en büyük destekçisiyim. Yeni ilaç bulmak, hâlen kullanılanları daha etkili ve daha az zararlı hâle getirmek için daha çok çalışılması, daha çok araştırma ve inceleme yapılması ve daha çok para harcanması gerektiğine de yürekten inanır ve bunu da her zaman her yerde savunurum. İlaç endüstrisinin varlığını sürdürebilmesi için mutlaka kâr etmesi gerektiğini de bilirim.

Bir ilacın ona yapılan ‘tıbbi harcamalar ve verilen emekler yüzünden’ çok pahalı olması da beni hiç rahatsız etmez. Ancak, bir ilacın pazarlama masrafları, sponsorluklar, hediyeler, rüşvetler, reklamlar, promosyonlar gibi ‘tıbbi olmayan harcamalar’ yüzünden pahalı olmasını ise asla kabul edemem. Şüphesiz ki, ilaç endüstrisinin daha çok ilaç satmak, daha çok kâr etmek için yaptıkları pazarlama faaliyetlerinde de ilaç endüstrisi ile doktorlar arasındaki karşılıklı çıkar ilişkilerine de şiddetle karşıyım.

ÜÇ: Bir kongrede ulaşabilecek her türlü bilgiye o kongre ile ilgili yayınlardan üstelik de daha kongre yapılmadan bile sahip olmak mümkündür. Bunun için binlerce kilometre uçmaya, birkaç bin dolar masrafa girmeye gerek yoktur. Özellikle internete erişimin yaygınlaşması ve kolaylaşmasıyla bence kongrelerin mânâsı kalmamıştır.

Kongrelere karşı çıkmamdaki ikinci önemli sebep de ‘kongrelerin çok pahalı olması, bunların genellikle turistik yerlerde yapılması ve bir kongreye katılanların neredeyse tamamının ilaç şirketlerinin davetlisi olması’ dır.

İlaç şirketlerinin kesesinden kongreye gidilmesini çok yanlış daha doğrusu ‘gayrı ahlaki’ buluyorum çünkü kimsenin kimseye menfaati yoksa bir kuruş vermediği bir dünyada bu şirketlerin bu harcamaları daha sonra kat be kat çıkarmak için yaptıklarını bilmek için çok akıllı olmaya gerek yok.

Kongrelere karşı çıkmamdaki bir başka sebep de bu tür kongrelere katılımların akademik kariyer yapmak isteyenler için neredeyse olmazsa olmaz şartlardan biri olmasıdır. Yeni başasistan girmiş genç bir akademisyenin ilerleyebilmek için bu tür kongrelerde sözlü-yazılı bildiriler sunmak, konuşma yapmak gibi faaliyetlerde bulunması gerekiyor. Ancak karnını doyurmaya yetebilen maaşıyla da bunu başarması imkânsız olduğundan hayatının baharında ilaç endüstrisinin kucağına oturmak zorunda kalıyor.

Özetle, bugünkü şekliyle bu tür tıp kongreleri artık ‘bayi toplantısı’ ndan başka bir şey değildir.

Birkaç bin kişinin katıldığı bir kongreye gitmek yerine teşhisle ilgili yeni bir girişimin nasıl yapıldığı, yeni bir aletin nasıl kullanıldığı, bir laboratuarın nasıl çalıştığı, yeni bir ameliyat tekniğinin nasıl uygulandığı, bir kliniğin nasıl yönetildiği... gibi bizzat görüp yaşanmadan anlaşılması, kavranması ve öğrenilmesi çok zor ve belki de imkânsız olan şeyler için yurt içi veya yurt dışı merkezlerin ziyaretini ve buralarda belirli süre çalışılmasını daha doğru buluyorum.

Gelelim neticeye

Sevgili meslektaşlarım, kafamızı kumdan çıkaralım; biz doktorlara birçok cepheden -kişiliğini yitirmiş üniversiteler, ilaç endüstrisinin pazarlama kuruluşları haline dönüşen tıp dernekleri, popülist siyasetçi ve bürokratlar, politikaya bulanmış tabip odaları, tıp endüstrisi- uygulanan orantısız gücü, asimetrik psikolojik harekâtı artık görelim. Bunlara karşı birlik olup hep beraber mücadele edelim; yoksa bu günleri de arayacağımıza hiç şüpheniz olmasın.

Bana gelince:

İsteyen beni kınayabilir, isteyen suçlayabilir, isteyen hakaret de edebilir; ama bunların karşılığını ve cevabını da alır. Doğru bildiklerimi yazmaya ve söylemeye devam edeceğim; tabii udumu da elimden bırakmıyorum:

Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben hâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

4 Kere Cevaplanmış to “Kimseye Etmem Şikayet Ağlarım Ben Halime”

  1. 1
    Çapar Kanat Says:

    Sayın Hocam
    Mümessil İle İlaç Tanıtımlarına Doktorlar İnanmıyor! , Ne Olacak Bu Tıp Fakültelerinin Hali? , Sinsi Sinsi Yapılan Bir HPV Aşısı Reklamı! , 5 Yaşından Küçüklere Grib Aşısı Tavsiye Edilmiyor , Arena Programındaki Tartışma , Cerrahpaşa Tıp Dönem Birincisinin İbretlik Konuşması , yazılarınızı bu yıl lise 4 ‘ üncü sınıfını bitiren ve Tıp fakültesi Aday adayı kızıma okutturdum.
    Sizin yazılarınızı ülkemizin tüm sevgili doktorlarımıza okuttursanız veya okusalar da İlaç Endüstrisi- Tıp Doktoru ilişkisini tenkit ettiğiniz istikamette düzeltebilme imkanınız yoktur. Bunu derken amacım sizin yazdıklarınızın faydasızlığını dile getirmek olmayıp kamuoyunu aydınlatmada çok iyi şeyler yaptığınızı ifade etmek istiyorum. Dile getirdiğiniz hususlar gelişmiş ülkelerin medyasında yıllardır yazılıp çizilmeye başlandı. Bizim ülkemizde de ancak yaşadığımız bu yıllarda sizin gibi açık yürekli tıp doktorları tarafından kapalı kapılar ardında dile getirilmiş olsa da biz ilk defa sizin gibi hem doktor hem de köşe yzarı tarafından dile getirildiğini ilk defa görmekteyiz.
    Çok satan medyada yazan Tıp doktorlarımızın sizn yazdıklarınızı yazabileceklerine ihtimal dahi veremiyor.
    Bunları yazmakla, tenkit ettiğiniz meslektaşlarınızı olması gereken etik değerlere getirebilme imkanınız yoktur. Tıbbi etik değerleri, ilaç endüstrisinin oluşturduğu çıkar ilişkilerini de yok etme noktasında yasal düzenlemeleri yapacak mevkii ve konumda da maalesef değilsiniz.
    Yazdıklarınız ilaçları tüketenler, veya ilaç tüketme aday adaylarıdır. Bunun sayısı da ülkemizin toplam nüfusudur. Yani tüketicilerdir. Sevgili doktorlarımızdan gelen sizin moralinizi bozucu emailler sizin yazma enerjinizi tüketmemelidir. Sevgili Doktorlarımızı değil kamuoyunu, tüm tüketicileri, tüm sağlık hizmeti alıcılarını aydınlatmaktasınız. Tüketicileri aydınlatma şiarıyla devam ettiğiniz takdirde bir şeyleri değiştireceğiniz umudunda olmalısınız.
    Tebrik ederim.
    Bir başka husus ise:
    Ülkemizde 2009 haziran ayında AB’ ye uyum süreci çercevesinde yayınlanan İlaç Araştırmaları yönetmeliğinde çok önemli bir eksiklik vardır; İlaçların her bir faz çalışmalarında her bir doktorun mevzubahis ilaçla ilgili tesbitlerinin sağlık bakanlığınca oluşturulacak bir internet bilgi bankasında depolanıp, tüm doktorların bilgisine sunulmasıdır. Her bir doktorun yaptığı tesbitlerin tüm ülke doktorlarının incelemesine getirilecek açıklık,şeffaflık; Başka ülkelerde olumsuz neticilenen,ama her nasılsa ülkemizde olumlu neticilenen faz araştırmalarında hangi klinik araştırmaya dahil edilen doktorumuzun o ilaçla ilgili klinik tesbit raporunun kamuya açık bir bilgi haline getirilmesi yolunda yasal düzenlemeler getirilmelidir.
    Bu tesbit ve değerlendirmem, klinik araştırma yapan şirketlerin kendi ilacı ile ilgili klinik araştırma yapan doktorların verdiği klinik raporlamayı da değiştirmelerinin önünü kapatacaktır.
    Tüketicilerimiz de beş yıl sonra on yıl sonra piyasaya ikinci, dördüncü faz araştırmalarının sonuçlarını görebileceklerdir.
    FDA gibi ilaç ruhsatı veren kuruluşlar o ilaçla ilgili istatistiki sonuçlara bakmaktadır. Aynı anda bir çok ülkede yapılan ilaç klinik araştırmalarının sonuçları, geri kalmış ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş olan ülkelerin istatistiki sonuçları ayrı ayrı istatistiklense her bir katogoride belirttiğimiz ülkelerin klinik araştırma istatistik sonuçları çok farklı çıkacaktır. FDA ilaç ruhsatlamasında ayrı ayrı katogorilendirmeden toptan ortalama istatitistiki sonuçlara bakmaktadır. FDA’ dan veya Avrupa ilaç ruhsatı veren kuruluşlardan ruhsat alınmış ilaçların bazı ülkelerin hükümetlerince kendi ülkesine sokulmayış nedeni; İlaç ruhsatındaki ruhsat veren kuruluşa bakmasının yanı sıra o ilaçla ilgili tüm ülkelerdeki klinik ilaç araştırma istatistiki sonuçlarının ayrı ayrı ülke bazında değerlendirmelerinin sonucudur. Mesala; Almanya FDA ruhsatlı ilacın birkaç ülkede olumsuz klinik araştırma istatistiki ortalamsını gördüğünde bunu Almanya’ ya sokmamaktadır. Ama ülkemiz: Sadece FDA’ nın rusatına bakmaktadır.
    Neticeten; İlaç Klinik Araştırma sonuçları geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde maalesef yönelndirilebilinmektedir.
    İşte bu yönlendirmenin önüne geçilebilemesi için Sağlık Bakanlığı ilaç ruhsatı verirken sadece FDA belgesine bakmayıp yukarıda işaret ettiğimiz gibi tüm ülkelerdeki sonuçları da değerlendirmelidir.

    Saygılarımızla
    Çapar Kanat

  2. 2
    Hafize ASLAN Says:

    Benim bulunduğum bölgede doktorumuz bel fıtığı olan hastaya çok pahalı bir antibiyotiği belki ileride hastalanır diye yazabiliyor.Yine aynı doktor yine aynı antibiyotiği hiç alakasız bir şekilde diş tedavisi için yazabiliyor.Htta o antibiyotik için hastaların ilaçlarını değiştirebiliyor.Antibiyotiğin firma mümessillerine çalışmanın etik olmadığını söylediğimde bana yazıldığı için şükretmemi söylediler.Doktorumuz sivilceye bile aynı antibiyotiği yazarak halkı ve SGK yı kazıklamaya devam ederken firmada onun için bir konferans davetiyesi ayarladı.Ne tesadüftür ki eğitici konferansta Antalya da:))
    Boşver Doktor Bey her meslekte doğru söyleyene dokuz köyün yolu görünür.Bildiğiniz ilkede devam ediniz.

  3. 3
    Mustafa Karaatmaca Says:

    Her ne kadar tıp doktoru değilsem de bir müfettiş olarak,sayın Prof.DR.Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA'nın tüm tespitlerine yürekten katılıyorum. Bir çok doktorun ilaç firmaları ile nasıl işbirliği yaptıklarını birçok soruşturmada görmüş olmam, adeta makalenin teyidi gibidir.

    Sayın hocam, tıb konusunda da aktüel bilgi edinmemizi sağladığınız için teşekkür ediyorum.

  4. 4
    Ahmet Rasim Küçükusta Says:

    Yorum yazan üç değerli okuruma da çok teşekkürler. Bunlardan çok istifade ettiğimi özellikle belirtmek istiyorum.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank