Kimsenin Tarihi Pür Ak Değil…
Kimsenin Tarihi Pür Ak Değil... Yüzleşin. Korkmayın Bir Şey Kaybetmezsiniz!
Ayşe Hür, ‘Cumhuriyet’in Azınlık Raporu’ başlıklı yazıyla, tarihi bir kronoloji yayınladı. Bu raporun tamamını Taraf Gazetesi’nde okuyabilirsiniz. Ben sizinle bazı bölümlerini paylaşacağım.
Ve bu topraklarda bizimle ilgili anlatılan tarihin aslında birer yalan, aldatmacadan oluştuğunu göreceksiniz.
Hiçbir ülkenin tarihi pür ak değil. Aynı bizimki gibi. Kendi tarihimize bakmayı bilmeden, yüzleşmeden, bilgilenmeden başka ülkelerin tarihleri ile yüzleşmesini istemek, onların kirli tarihlerini örnek göstererek, kendimize pay çıkarmak. Ne kadar adil…
Ermeniler tamam da,
diğerleri kimdi?
Ermenilere yönelik insanlık dışı uygulamalar sadece Osmanlı döneminde olmamış ki… Osmanlı devlet sınıfı, iktidarını Türkiye Cumhuriyeti’nde devam ettirmiş. Bürokrasi, asker uzaydan gelmemiş ki… Geçmişin bir devamı.
16 Mart 1923 Mustafa Kemal Adana’da yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor: “Memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.”
Atatürk, Ermeniler ve diğerleri derken kimleri kast ediyor sizce… Yahudileri, Yezidileri, Kürtleri, Alevileri, ne kadar azınlık varsa hepsini… Dün Hüseyin Şengül köşesinde yazıyordu: “Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, yaptığı genom dizileme araştırmalarının sonucunu açıkladı: “Türk ırkı diye bir ırk yokmuş! Araştırmayı yapan Dr. Cemalettin Bekpen; Türkiye’nin kendi içindeki DNA çeşitliliğinin Avrupa’dakinden daha fazla olduğunu belirterek; “İnsanlar ve toplumlararasındaki genetik farklılıkları en iyi açıklayan değişken ırk, dil, etnik köken, ten rengi değil, coğrafi konumdur” demiş.”
Harvard Üniversite’sinden araştırmada görev alan Ömer Gökçümen, coğrafi konumun etkisini şöyle açıklıyor: “Fransız ırkından bahsedemediğimiz gibi Türk ırkından da bahsedemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz. Belirli bir süredir, 100 yıldır, 200 yıldır insanlar kendini Türk bilmiş ve o yüzden Türklerle evlenmiş, birbiriyle evlenmiş olmalarından dolayı bir benzeşme var. Ve bu tamamen aynı coğrafyada yaşamakla ilgili.”
Hüseyin Şengül, yazısında şu görüşlere yer veriyor: “Türkiye’nin şimdiye dek bir genom projesi gerçekleştirmemiş olması bir rastlantı mı, yoksa çıkacak sonuçların ‘Türkçülük inşasını’ yıkması ihtimalinden dolayı mı böyle bir araştırmadan uzak duruldu?
Böyle bir ihtimal olsa da, şimdi bu araştırmayla bunun ihtimal olmaktan çıktığı ve gerçeğin epeyi bir görünmesine dönüştü.
Türkiye’nin genetik çeşitliliğinin; örneğin Batı Avrupa’ya göre daha çok oluşu, Anadolu’nun tarihsel olarak Doğu-Batı arasında geçirgen bir alan oluşundan kaynaklanmakta. Binlerce yıldır bu coğrafyada yüzlerce farklı halk çatışarak, birleşerek değişti, dönüştü. Hep yeni sentezlere ulaşıldı. Anadolu, melezleşti!”
Yahudileri taşıyan
gemileri kabul etmedik
Sahillerimize gelen Yahudileri taşıyan gemilerin nasıl zorla uzaklaştırıldığını ve insanları taşıyan gemilerin nasıl battığını ve boğulduklarını okuyun. Nasıl insanların Türkçe konuşmaya zorlandığını hatırlayın. Türk olmayanların doktorluk yapamadıklarını, gazetecilikten nasıl uzaklaştırıldığını okuyun. Hatırlayın…
Ve sonra da bu topraklarda Cumhuriyet döneminde yaşananları okuyunca, hatırlayınca, Osmanlı’nın 1. dünya savaşı döneminde neler yaşandığını ve trajediyi bir hayal edin… Ve sonra kendinize şunu sorun: Bu topraklarda Ermenilere, Yahudilere, Kürtler’e, Alevilere kısacası bize benzemeyenlere düşmanlığın nedeni ne?
Ve şunu düşünün? Bu topraklarda ötekine düşmanlığı büyüten ne? Ve ötekini yok etmek için, devletin tezgahlayacağı her türlü kirli kalkışmada yandaş bulmakta neden zorluk çekmediğini bir düşünün.
Yeniden Ayşe Hür’ün yazısından örnekler verelim. Ve düşünelim…
Aralık 1923 Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.
- 13 Ocak 1928 Rejimin gözüne girmek isteyen bir grup Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi öğrencisinin aldığı karar uyarınca, birden vapur, tramvay gibi toplu taşıma araçlarına “Vatandaş Türkçe Konuş!” yazılı pankartlar asılmaya başladı. Dönemin gazetelerinde “Türkçe Konuş!” hitabına tahammül edemeyen “sözde vatandaş”lardan şikâyet ediliyordu. Bu tarihten itibaren kampanyanın gerekleri-ne uymadıkları gerekçesiyle pek çok gayrımüslim hakkında Türklüğü tahkir davası açıldı. (Hatırladınız mı, sözde vatandaş kavramını… Sahi hangi omuzu kalabalık paşa söylemişti bu kavramı… Ve ta-rihte ağa babaları kimmiş? A.T)
- 11 Nisan 1928 tarihli Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun’la doktorluk “Türk olma” şartına bağlandı. Böylece gayrımüslimler doktorluk yapamaz oldular.
- 1929-1930 arasındaki 18 ay içinde Türkiyeli Ermenilerden 6 bin 373 kişi Suriye’ye göç etmek zorunda kaldı.
- Ekim 1930 Belediye seçimleri sırasında yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (SCF) listesinde altı Rum, dört Ermeni ve üç Yahudi olması üzerine, iktidardaki CHF şiddetli bir gayrımüslim karşıtı kampanya başlattı. Parti kuruluşundan 99 gün sonra kendini feshetmek zorunda bırakıldı ama gayrımüslimlere kızgınlık bitmedi.
- 14 Haziran 1934 Kabul edilen ve ülkeyi “Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşanlar” (has Türkler), “Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşmayanlar” (Kürtler) ve “Türk kültüründen olmayan ve Türkçe konuşmayanlar” (gayrımüslimler ve diğerleri) olarak üçe bölen İskân Kanunu’ndan sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki Rumlar ve Ermeniler, kendileri için uygun görülen bölgelere sürüldüler.
8 Ağustos 1939 Avrupa’nın çeşitli yerlerinden topladığı 860 Yahudi mülteciyi Filistin’e taşırken, yolda karşılaştığı bazı sorunlar yüzünden İzmir’e sığınmak zorunda kalan Parita gemisi, yolcuların “Bizi öldürün ama geri göndermeyin” haykırışlarına rağmen 14 Ağustos’ta iki polis motorunun refakatinde limandan çıkarıldı. Gemi çıkarılırken CHP’ye yakın Ulus Gazetesi “Serseri Yahudiler İzmir’den gitti” diye başlık atmıştı.
- 12 Aralık 1940 Romanya’nın Köstence limanından aldığı 342 Yahudi mülteci ile İstanbul’a varan “yüzen tabut” namlı Salvador’un (aslında 40 kişilik bir tekneydi) bir mil bile gidecek hali olmadığı açık olduğu halde Türk makamları, gemiyi yoluna devam etmesi için zorladı. Sonuç hazindi: 13 aralık günü Silivri açıklarına şiddetli fırtınaya yakalanan Salvador’un parçalarından tam 219 ölü toplandı.
- 15 Aralık 1941, Köstence limanından aldığı 769 Romen Yahudi’sini Nazi zulmünden kaçırıp Filistin’e götürmek isteyen Struma gemisi Türk makamlarının yolcuların karaya çıkmalarına izin vermemeleri üzerine, 2,5 ay Sarayburnu açıklarında hastalıkla ve ölümle pençeleştikten sonra zorla Karadeniz’e çıkarıldı. 23 mil açıkta, motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk edilen Struma 24 Şubat 1942 günü, saat 02:00’de kimliği bilinmeyen denizaltılarca batırıldı. Faciadan sadece bir kişi kurtuldu. Parita, Salvador ve Struma gibi mülteci gemilerine reva görülen muamele, aynı zamanda Türkiye Yahudilerine verilmiş bir mesajdı.
Not: Dünkü köşe yazımda Ahmet Altan’ın ismi çıkmıştır. Okuyucularımdan ve Ahmet Altan’dan yapılan hatadan dolayı özür dilerim.