Kimse ‘Özerk Yönetim’ Hevesine Kapılmasın
Fakülte yıllarımda bazı Kürtçü öğrenciler, 'Az kaldı, sizi Diyarbakır'a pasaportla alacağız' diye takılırlardı. Aslında bu basit bir şaka değil, bazı hülyaların dile getirilmesiydi. Aradan yarım asır geçti ve Diyarbakır'ın statüsü hiç değişmedi. Eski bir Türk-İslâm medeniyet merkezi olan Diyarbakır, -kim rüyasında ne görürse görsün- Türkiye'nin bir parçası ve eski bir Türk şehri olarak, bazı sorunlarına rağmen gelişmeye devam ediyor...
Başbakan Erdoğan, Barzani ve yeni transferimiz Şivan Perver ile beraber hafta sonu Diyarbakır'da düzenlenen görsel şöleni seyrederken, Türkiye'nin büyük çoğunluğuyla birlikte ben de karmakarışık duygular içindeydim.
Bir yandan, yıllardan beri Diyarbakırımızı Kürdistan'ın merkezi olarak lânse etmiş Kürtçü azınlığın ve dış odakların hedeflerine bir adım daha yaklaştıklarını düşünerek üzülüyor; onbinlerce kişinin bulunduğu törende, ön saflarda sadece birkaç Türk Bayrağı'nın yalnızlığının hüznünü yaşıyor; Başbakan'ın, Kerkük, Erbil, Musul gibi bin yıllık Türkmen diyarlarını 'Kürdistan' olarak nitelendirmesinin ağırlığı altında eziliyor ve milletin yüzde 90'lık kısmı gibi 'Biz bu şehitleri boşuna mı verdik?' diye şikâyet ediyordum.
Diğer yandan, bunun bir 'kaynaşma' toplantısı olduğunu ve Diyarbakır'da yapıldığı takdirde Güneydoğu halkı tarafından 'dostluk mesajı'nın alınabileceğini; bu sembolik 'buluşma' sâyesinde Güneydoğu halkının terör taraftarı grupların ve siyasetçilerin istismarından kurtulabileceğini düşünüyor; büyük çoğunluğun haksızlığa uğradığını ve gururunun kırıldığını bilsem de artık 'yeni sayfaların' açılması gerektiğini görüyordum.
1975'te, yaklaşık 40 yıl önce imzalanan 'Helsinki Nihaî Senedi'nde egemen devletlerin sınırları son olarak tespit edilmiştir. Artık, küçük istisnalar dışında, 2000'li yıllarda yeni egemen devletler veya özerk bölgeler kurulması çok zordur. Her kim uyurken bir tarafı açılıp rüyasında ne görürse görsün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin birlik ve bütünlüğünün bozulması ve Türkiye'nin parçalanması mümkün değildir. Diyarbakır'daki gösteri, bir dostluk ve kaynaşma tezahürü olarak kalacaksa, buna her türlü katkıda bulunmaya ve hareketi desteklemeye hazırız.
Güneydoğu'daki kardeşlerimizin de bu şekilde düşündüğüne eminiz. Lâkin bu iyi niyet gösterisini istismar ederek 'özerk yönetim' hevesine kapılanlar, kısa sürede bunun mümkün olmadığını ve hadlerini aştıklarını anlayacaklardır. Mahallî idareler ile ilgili çıkarılan hiçbir kanunda 'özerk yönetim'i mümkün kılan yetkiler tanınmamıştır.
Türkiye Devleti, 'millî' ve 'üniter' bir devlettir. Mahallî idarelerin yetkilerinin arttırılması, hiçbir şekilde 'özerk yönetim' demek de değildir. Uzun bir dönemden beri Türkiye'nin bölünüp parçalanması ve Güneydoğu'da özerk yönetim kurulması için uğraşan dış siyasî odaklar, çeşitli istihbarat servisleri, medya grupları ile Türkiye'de ihanet içindeki aydın bozuntuları, terörden beslenen kalemşorlar, gâfil ve yabancılaşmış aydınlar boşuna heveslenmesinler... Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır çıkışı, özerk yönetime yeşil ışık olarak değerlendirilemez.
NOT: Değerli dostum, vatansever, imanlı ve birçok eşsiz esere imzasını atan Aytunç Altındal'a Allah'tan rahmet ve ailesine başsağlığı diliyorum. Bu şüpheli ölümün istihbarat servislerince mutlaka araştırılması gerektiğine inanıyorum. Çocukluğumdan beri hayranlıkla takip ettiğim büyük sanatkâr Nejat Uygur'a Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.