Kime Göre Hangi Demokrasi? (II)
Yıllar öncesi, batıya insanca yaşamayı ve insan haklarını öğreten atalarımız, kan ağlıyordur halimize. Onlar ilimi servet bilmiş ve ilimi sultan ve padişah tahtlarına oturtmuşlardı. İlim adamlarını yere göğe sığdıramazken bu topraklarda,
düşüneni düşüncesinden dolayı tıkıyoruz, hala demir parmaklıklar arkasına.
Farkında olmadıkları bunu yapan kanunlarının ve tasarıların vs vs vb adı şanı neyse çürüyen bu bedenler değil yok olan bir milletin özgürce düşünme kavgasıdır. Kim ne düşünürse düşünsün ve yaşarsa yaşasın, duygudaşlık hayatımızın gerçek yargısı ve yasası olmalıdır.
“Yaşamak esir, yaşanılır sanıldığında
Güzergâhı belirsiz bir yolculuğun yaklaşmasında.
Hayat acı kahkahalarını atıyor, kıskıvrak hüzünlerde
Kıvrılan kalpler de karalar bağlayan, gözyaşları tebessümsüz…” AYSUN GÜL
Cumhuriyet öncesi, halk ve saray birbirinden öylesine kopmuştu ki padişaha ve Osmanlıya yanlış düşünen asılıp kesilebiliyordu. Bir tek kişinin fermanıyla. Osmanlı döneminde nefinin öldürülmesi de bunun en belli örneğidir. Hayatta sebepler eve sonuçlar olmadan hayatın yokuş aşağı inişler ve yokuş yukarı çıkışları belli olmuyor. Asabi bir zihniyetin tek tip insan formatı da ülkeyi işte bu hallere sokuyor.
Birileri demokrasiyi bir yerlerden kurcalıyor ve ayarlarını bozuyor. Bozulan ayarlara yeni ilaveler yapılmak isterken de eldekilerde yıkılıp gidiyor. Bu topraklar ilimle yoğrulurken demokraside bu ilmin kursağında büyümedi mi? Ekâbirin bütünleyici sözleri karşısında umutsuz süreçlere girmek yerine umuda ayak sürümek yerine umudun içimizde var olduğu görmeye başlamanın zamanı geldi de geçiyor bile.
“Sıradan geçmeler, sıraya dizmeler can çekişiyor
Gitmelerin sırasına, sıradan gül(me)ler
Gün çıkmazda sırası gelmeden sırasızca
Sınırsızlık sonsuzluğu tartakladı sır(a)ladıkça.” AYSUN GÜL
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir sözlerinin sahibi bu ülkeyi demokrasi diye ortalığı inleten Avrupa’nın elinden alan ATATÜRK değil mi? neden ilkelerin ve sözlerin artık bir önemi kalmadı ki. Bu insanların söylediklerinden polemikler ve tartışmalarımı anlıyoruz. Böyle mi! demokrasi sınavından geçiyoruz. Geçmişteki yaşanan zorluklar karşısında bile düşüncelerinden ödün vermeden hayata bağlanana insanlarımızı bir düşünün. Onlar koca bir savaş verdiler kan revan…
Üniversitelere ilim yuvası demeye artık dilim varmıyor. Rastgele bilgilere kapak atan gençlerin geldiği seviyesizlikte bir o kadar ortada. Bu millerin gençlerine ortalarda yaşamak yakışmıyor. Eğitim yuvalarının ne hale geldiğini gördükçe içimizdeki dikenin batışı da bir o kadar artıyor. Başörtüsü demokratik içeriğini artık zamanında pes edilen yasalara teslim etti ve seçim sandıklarının en önemli oy potansiyel sebebi oldu. Özgürlük deyip okuma hakkını aramayanlar evlerde oturdular ve sonuçta olan başörtüsünü açana değil açmayanlara oldu. Açan dudaklarına fermuara çekerken açıpta okullara girenler ve çalışanlar başörtü savunucusu oldular.
“Sesler dudaklara sıkışan, kıpırdanış
Sesler ağza yığılan, söz sağanakları
Sesler boğazı kilitleyen, bir yara
Sesler kalbin, iç çekişleri
Sesler aklımın giriş anahtarları
Sesler firaka sessizce cümle olanlar.” AYSUN GÜL
Hep birlikte ülkemizin geçtiği bu sürünme politikasından kurtulamadık ve tv karşısına geçip izledik film seyreder gibi. Ülkeyi karıştırıyorlar diye lanetlemiş gözüyle baktınız bu kızlara. Oysaki tek amaçları eğitimdi. Umutları diğer gençler gibi meslek sahibi olmaktı. Fakültelerde tek gaye eğitmek ve kültürlü gençlerle ülkemize yeni ufuklar açmak olmalıydı. Sonra olmayan bir zamanın içinde bunları yaşarken ilim ile bilgilenmeyi arıyoruz, sıkılmadan ve utanmadan.
Geleceğimizi çürütüyoruz, kara yürekli kara zindanlarda. Artık zindanları bile arar oldu bilgi eğitmenlerimiz, bilinçsizlikler sayesinde. Asırlara damgasını vuran, o büyük insanların yaptıklarını bile iteledik bir kenara dilenci misali.
Hz. Ali diyor ki: “ Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.”, ve devam ediyor Atatürk: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Diyerek, nasıl unuttuk bunları ve yazılanları ve söylenenleri bu kadar çabuk nasıl belleklerimizden çıkarabiliyoruz. Ve Allah (c.c) diyor ki: “Oku benim adımla yaradan aşkıyla ve adıyla oku” ayetiyle üzerine basa-basa ilimden başka gerçek olmadığını söylüyor.
Seneler geldi geçti; bu ülkede adı her ne olursa olsun, “demokrasi, bağımsızlık, özgürlük, hakkaniyet” vs. vb. vd. insan olmaya, insanca düşlemeye ve yaşamaya ihtiyacımız var. Kime göre hangi demokrasi değil hepimize göre aynı demokrasiyle yaşamak şiarı olmalı diyorum. Empatiyle yaklaşmayı duygularımızın adabı muaşereti olarak kabul etmek görevimiz.
İşlevi olmayan magazin programlarını izlemeyi bırakmalıyız ve beyin inkılâbımızı gerçekleştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
“Susmasın demokrasi gölgeler yığıldı yine içime
İçim içim gölgeler suskunluğuma söz kattı
Katıksız nimetler nasibime katıklandı
Nasiplerim kısmetsiz koşuyor nefessizce.” AYSUN GÜL
Sözün özü; toplum kendini uçurumun kenarına getirdi. Elde kalanları yani kendimize ve yakınlarımıza ait olanları kurtaralım ve demokrasi denilen asli kavramı tekrar gözden geçirelim. Avrupalıdan alamayacağımız insan haklarını ve demokrasiyi dilenmekten vazgeçerek onlar bunu öğreten atalarımızı iyi öğrenelim.
Selam ve dua ile.
"Kime göre hangi demokrasi değil hepimize göre aynı demokrasiyle yaşamak şiarı olmalı diyorum. Empatiyle yaklaşmayı duygularımızın adabı muaşereti olarak kabul etmek görevimiz."
Baştanbaşa her cümlesi insanca olan yazının özünü bu iki cümle taşıyor... bir yazımda buna benzer sözleri ben de kullanmıştım...teşekkürler..tebrikler Aysun Hanım.
Aralık 10th, 2010 at 13:04