Kim Kimi Hizaya Getirir ?…
1972 li yıllardı ve üniversite birinci sınıfın ilk ayları idi. İşçi evi planlıyorduk,elbette ki bu işin acemisiydim. Oturduğum kasabanın kültürü ve görgüsü ile bir şeyler çiziktirdim, asistana gösterdim. Banyo ve tuvalet konusunu ayrı- ayrı çözümlemiştim. Yani tuvalet ve banyolar ayrı mekanlardı.(Maliyetten azami tasarruf için beraber çözümlenmesi isteniyordu) Asistan nedenini sordu,bende “kültürümüzde bir kişi banyo yaparken diğerinin klozeti kullanmasının mümkün olmadığını” söyledim.Benim kendi fikrinde bir kişi olmadığına karar vermiş olacak ki sert bir üslupta “sen mimar olamazsın,köyüne dön” dedi.
Anladım ki asistanın siyasi anlayışı mesleğinin önüne geçmiş, geçmekle kalmamış bir yerleri düşman haline getirmiş.
Aslında yazı formatım gereği dedemi araya sokup “konulara at gözlükleri ile bakmayın” nasihatini söylemem gerekirdi. Lakin bu “at gözlükleri” nide aşan bir durum, zira bakmakla kalmayıp eylem haline getirildi mi iş haddini aşıyor demektir.
Bugün korkarım yazımı küçük anılarla geçiştireceğim galiba,
Arkadaş gurubumu bir lokantada yemeğe davet etmiştim, içlerinden biri “eşlerimizle beraber mi?“diye sordu, hayır cevabını verince “cumhuriyet çocuklarıyız aslında onlarla beraber olmalıydı” dedi.
Acaba atalarımızın “sapla samanı birbirine karıştırmayın” sözü yerine oturur mu bilemiyorum ama arkadaşımın hayatını sloganlar üzerine kurmuş olduğu belliydi.
Beklide ömrüm boyunca sloganlara ve “izm”lere pek itibar etmediğimden olsa gerek bu türlü şeyler benim çok garibime gidiyor.
Yine talebelik yıllarımda idi bir arkadaşım babasının mercedes’ine bindiği halde sırf halkçılık olsun diye birinci sigarası içerdi, ama fukara arkadaşlarına bir kuruş dahi yardımda bulunduğunu görmedim.
Bütün bunlar bana “acaba” dedirtiyor,
Acaba kişi doğruyu yada ideali savunma adı altında kendini var etme, aidiyet yada hayata tutunma mücadelesini mi veriyor?
Yine aynı şekilde bir ideolojinin mücadelesini verenler, bu uğurda can verip can alanlar acaba ideolojilerini hakim kılma mücadelesi mi yoksa iktidarı eli geçirmenin kavgasını mı veriyorlar? Şüphesiz bunlar kıldan ince çizgilerle ayrılmış ve ayırt edilmesi zor kavramlardır.
Acaba (her türlü ) ideolojik saplantılar içersinde olanların, yüzyılların birikimi ve mayalanması ile oluşmuş yaşam biçimini ağa düzeni, irtica, çağ dışı gibi bir takım kuru kavramlara sığınarak yok etmelerinin iyi niyetle bir alakası olabilir mi?
Acaba neden her başarıya ulaşmış ideolojik mücadelenin sonunda uğruna mücadele verilen kitleler, yığınlar yada sınıflar bu işten en fazla muzdarip olanlardır?
Acaba diyorum halk için mücadele edip halk adına iktidar olanlar neden halkın yaşam biçimini yoz görüp onu şekillendirmeye çalışırlar, yada medenileştirmek adına başka bir gömlek giydirmeye kalkışırlar?
Burada şu soruyu sorabilirsiniz,” peki toplum hiç mi yönlendirilmemeli, geliştirilmemeli, kendi haline mi bırakılmalı?”
Buna cevabım sizi tatmin eder mi bilemem ”toplum kendi iç dinamikleri ile daima kendini geliştirmiştir, kendine uygun olanı her zaman bulmuştur”
Yada şöyle diyebiliriz “toplumu geliştirmek için illa ideolojilere ihtiyaç yoktur”
Bu yazı uzar gider, aslında sizi sıkmadan burada kesmem lazım, ama son bir cümle söylememe izin verin,
Ne var ki, daima böyle düşünüp halkı hizaya getirmeye çalışanlar bir gün kendilerinin halk tarafından hizaya getirildiklerini görmüşlerdir.