Kim, Kimi Düşünüyor?
Önceki gün, alışverişteyim. Böyle yazınca sanki yalnızca önceki gün alışveriş yapıyormuşum gibi oldu. Keşke öyle olsa, ben dahil etrafımdaki arkadaşlarım afyon yutmuşcasına her daim bir şeyler alma derdinde. ‘Paranız var ki alıyorsunuz’ diyeceklere hemen söyleyim çoğu zaman almıyoruz. Sanki deli gibi birşeyleri almaya odaklanıyor, odaklanmaya zorlanıyoruz.
Kıyafetler, ayakkabı, aksesuarlar, güzellik/kozmetik, aile üyelerinin, evin ihtiyaçları, ev dekorasyon, elektronik cihazlar ve yeni model otomobiller.
Yenininin yenisi çıkıyor, yedeğin yedeği alınıyor. Eskiden bu hedeflere ulaşmaya hayat gailesi denirdi, şimdilerde hayat anlayışı. Neyse alışverişi anlatıyordum.
Yemek takımları arasında alternatifleri ikiye indirdim. Satış görevlisi arkadaş, ısrarla Fransız ithal takıma yönlendiriyor.
Diğer takım yerli ürün ve fiyatı daha makul. Renkler de cazip. Tamam bu takımı alacağım. Sarmasını rica ediyorum arkadaştan. Ne mümkün.
Sevimsiz bir tavırla tercihimi doğru bulmadığını söylüyor. Bilmem kaç lira için bu ürün kaçırılmazmış. Muhteşem ısrarlı. Sakince, ithal ürün satmaları için talimat alıp almadıklarını soruyorum. Sesini yükseltiyor: “Ben sizi düşünüyorum!” Haydi buradan buyrun.
“O kadar hassasınız ki, Fransız işçileri de düşünüyorsunuz sanırım. Türkiye’de işsizlik tırmanırken siz Fransa’da fabrikalar kapanmasın istiyorsunuz” diyerek elimdekileri bırakıyorum.
Arkamdan ‘delirttim herhalde kadını’ der gibi sözlerimden bir şey anlamamış bakıyor. Ah diyorum içimden ‘Bu konunu önemini hiç anlamayacaksın’.w
FRANSIZ MANTIĞI
Sınır tanımadığımız ithal sevdası, dış ticaret açığı ve dış borçları körüklüyor. Bir ticaret dönüyor ama aslında üretim sürekli düşüyor. Bu da hızla çoğalan işsizlik, gelir adeletsizliğinde bugün yaşanan uçurum ve büyümenin sürekli gerilemesi demek.
Küreselleşmenin yansımasıyla tüketim talebi desenimiz hayli değişti. Milli geliri 40 bin euro’luk ülkelerle aşık atıyoruz. Oysa ülkede üretilen ürünü satın almanın katkısı çok yönlü. Fransa boşuna Fransız otomobil alanı vergi indirimiyle desteklemiyor. Yerli malı değil, ‘yerli üretilen malı’ almaya özen göstermek sağlıklı bir ekonomi için şart. Türk, yabancı fark etmez yeter ki ülkede üretim yapılsın.
Türk sanayisinin de ihracat ve ülke tüketimine göre yeniden dizayn edilmesi gerekli. Ürün tercihlerinde barkodu 869 ile başlayan yani Türkiye’de üretilen malları satışı teşviklerle desteklenmeli. Eskiden yerli üretim kısa sürede bozulur, aldığına pişman ederdi.
Şimdilerde güzel, kaliteli ürünler üretiliyor. Madem sistem hepimizi sürekli tüketmeye zorluyor hiç olmazsa bunu kendimizi ayağımızdan vurmayarak yapalım. Tamam mı, zar zor bulduğu asgari ücretle 10-12 saat ayakta çalışan satıcı kardeşim, bilmem şimdi anlatabildim mi?
Asıl ben seni düşünüyorum.