Kim Kime Nasıl Mesaj Veriyor?
Dünkü yazımızda, İsrail'in Paris so Sciences'den Prof Ruben Durante ile Paris School of Economics'ten Ekaterina Zhuravskaya'nın "Dünya izlemezken saldır. Uluslararası medya ve İsrail-Filistin çatışması" adlı çalışmasından söz etmiştik.
Çalışmayı yapanların "İsrail saldırılarının yüksek haber baskısı oluşturacağı önceden bilinen büyük bayramlar, festivaller, spor müsabakaları gibi olaylardan birkaç gün önce gerçekleşmesinin daha muhtemel olduğunu bulduk" şeklindeki tespitlerine yer vermiştik.
Önceki akşam Erdoğan'la Davutoğlu görüşmesi, AB'nin vize konusundaki kıvırma hamlesi ve İsrail'in Gazze'ye operasyon düzenlemesi, terör örgütü DAEŞ'in Mekke kırsalına saldırması, Rusya ve ABD'nin Halep ateşkesinin aynı zamanda olmasının taraflar arasında ciddi bir mesajlaşma olduğuna da işaret ediyor.
Burada üzerinde durulması gereken kimin kime mesaj verdiğidir. Yani edilgenler ve etkenlerin kim olduğuna bakmak gerekir.
Sürece Oktay Vural'ın Devlet Bahçeli'ye yönelik çıkışını da eklemekte yarar var.
Yaşadıklarımızın pek çoğu da algı yönetiminin bir parçası ve dünya algılarla yönetiliyor. Oysa algı yönetimine maruz bırakılanlar gerçeği göremezler. Mesela Hürriyet, Cumhuriyet, Sözcü ve Birgün okurları gerçeği görebilir mi? İstese bile göremez. Çünkü okuduğu gazeteler her gün gerçekleri çarpıtarak, okurunu zihinsel iğfale maruz bırakıyor.
Açıkça hipnoz ediyorlar okuru.
Bunu yaparken Türkiye'nin geleceği, milletin dertleri, hatta tapınıyormuş gibi gözüktükleri Kemalizm veya diğer ideolojileri umurlarında bile değil.
Dünya görüşü ne olursa olsun bir yayın organı ülkesinin savunma sanayiinin millileşmesinden rahatsız oluyorsa, bir yazar ‘Katar'da ne işimiz var' diye yazı yazabiliyorsa, bir gazete Amerika'nın, İsrail'in donanmasına övgüler düzüp, Türkiye'nin savaş gemisi üretmesiyle alay edebiliyorsa, bir gazeteci devleti zora sokacak gizli bilgileri ‘haber' diye yayınlayabiliyorsa, İslam'la ilgili haber yayınlarken yanına masonik subliminal resimler koyabiliyorsa, siyasi görüşten bağımsız olarak ülkenin her doğru adımını aşağılayıcı bir dille haberleştiriyorsa, terör örgütü DAEŞ üzerinden Müslümanlara küfrederken, bir başka terör örgütü PKK söz konusu olduğunda insan haklarından söz ediyorsa; burada ahlaktan, vicdandan, vatanseverlikten hatta sıradan vatandaşlıktan bile söz edemezsiniz.
Kimse hiçbir zaman iktidar partisinden yana olmak veya onun görüşlerini tasvip etmek zorunda değil. Ama siz iktidar partisinin ülke menfaatine olan her adımını eleştirir, hakaret eder, aşağılar, sonra da kalkıp ‘diktatörlük'ten söz ediyorsanız, sizin yaptığınıza düpedüz ihanet denir.
Ülkeyi kişisel çıkarlarınız ya da mensubu olduğunuz yapının emirleri doğrultusunda sabote ediyorsanız, sizinle FETÖ'nün, PKK'nın, DAEŞ'in, DHKP-C'nin hipnotize edilmiş canlı bombaları arasında hiçbir fark yok demektir. Dahası terör örgütü mensuplarının size göre daha az tehlikeli oldukları bile söylenebilir.
Bu nedenle adı geçen gazetelerin yaptığı haberlerin düpedüz ‘terör' faaliyeti olmadığı söylenemez. Çünkü terör sadece eline silah alıp, insan öldürmek olmayıp, ülke ve milletin geleceğine ihanet de terörün bir başka şeklidir.
Türkiye dışında herkesin nam-ı hesabına çalışan Sözcü gazetesinin, Amerika'nın donanması ve İsrail'in savunma sistemine methiyeler düzüp, Türkiye'nin savunma sanayiinde millileşmesinden rahatsızlık duyduğunu sadece hipnotize olmuş Sözcü okuru bilmez.
O malum yapıların Sözcü'sünün yazarı Saygı Öztürk, 1 Mayıs 2016 tarihli yazısından ülkesini ve 'niye darbe yapmıyor' diye kızdıkları askerleri suçlarken İsrail'e övgüler düzüyor.
“Dinci' DAEŞ terör örgütü aklına estikçe “Kilis'e sallayın iki roket” diyor. Geçen hafta bu köşenin okurlarına Kilis'te yaşananları, devletin vatandaşını ortada bıraktığını duyurmuştum. Asker roket atılan yere “anlık” karşılık veremiyor ya da atış yapılan yerin koordinatları yoksa “misliyle karşılık verdik” demekle, gerçekten karşılık verilmiyor, sadece top atışları yapılıyor” diyen Öztürk, canını ortaya koyan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni suçluyor, sağ yakaladığı asker ve polise saldırmış PKK'lılara bile insanca muamele eden, Suriyelilere sahip çıkan devletin kendi halkına sahip çıkmadığı iftirasını atıyor.
‘Mehmetçik'le, Siyonist teröristi aynı kefeye koyuyor. DAEŞ üzerinden hepimize küfrediyor. Onlar da biliyor ki, Sözcü'cüler ne kadar Müslüman ise, DAEŞ'çiler de o kadar ‘dinci!' Ama dertleri okuru hipnotize etmek olunca, hiçbir yalan ve çarpıtma umurlarında değil.
Türkiye'nin milli savunma sanayiini küçümseyen Sözcü yazarı, devamla: “Roketli saldırıların hedefi konumunda olan İsrail'e niçin şimdi bir roket düşmüyor acaba? Çünkü buna göre savunma sistemini kurmuş, roket hedefe 3 kilometre uzaklıkta imha ediliyor. Biz de ise ilin valisi çaresiz. Halka tek önerisi “Her an roket düşebilir. Hiç değilse öbür dünyaya abdestsiz gitmeyin” demek oluyor.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “İsrail'in elinde ‘Çelik Kubbe' isimli başarılı bir sistem bulunuyor. Türkiye'nin IŞID roketlerini engelleyecek bir alçak irtifa kısa menzilli savunma sistemine sahip olmaması çok büyük bir zafiyet” diyor” diye yazmış.
Hiçbir işe yaramadığı sayısız kez ispat edilmiş, Gazze gibi çaresiz bir minicik yerle girdiği her savaşı kaybetmiş İsrail'e övgüler düzüp, Türkiye ile alay edenler kime hizmet ediyor olabilir? Türkiye'ye hizmet etmeyen birin, kimin kulu kölesi olduğunun bir kıymeti yok. Köle olduktan sonra kimin kölesi olduğunun ne önemi olur.
2012 savaşında İsrail'in ‘Demir Kubbe'sinin onlarca kez delindiğini, 21 Temmuz 2014'de Bolomberg Bussinessweek'e konuşan İsrailli yetkilinin ‘Demir Kubbe'nin işe yaramadığı itirafından bulunduğunu, ‘Demir Kubbe'sinin işe yaramayınca ABD'nin 1 milyar dolarlık ek yardım gönderdiğini, bunun bir aldatmaca ve caydırma için propaganda aracı olduğunu Sözcü'nün pervasızları bilmiyor mu?
Bal gibi biliyor ama Türkiye'nin milli ve yerli savunma sanayinin gelişmesinin İsrail'e pahalıya mal olduğunu, ciddi pazar kaybettiğini, terör devletinin askeri üstünlüğünün yok olduğunu gizlemeye çalışıyor.
Bununla da kalmayıp, niye silah üretiyorsun, senin yaptıkların beş para etmez, ABD ve İsrail'in “çok işlevsel” silahlarını al diye mesaj veriyor. Veriyor da veriyor…
Dertleri belli. Yeter ki Türkiye güçlenmesin, bölgesel ve küresel aktör olmasın, Müslüman dünyaya liderlik etmesin, batı karşısında güçlü olmasın, olmasın da olmasın…
Söyleyin Allah aşkına hain ve terörün yeni bir tanımına ihtiyaç yok mu? Bu psikolojik savaşa katlanmak zorunda mıyız? Medya bunu halka anlatmayacaksa ne işe yarar?