Kıçı Açık…
Yine başa döndük!… Yine yoksul evlerden ağıtlar yükselmeye başladı! Yüreğimiz parçalandı!… Yine doğmamış bebekler ve baba özlemiyle yanıp tutuşan çocuklar yetim kaldı.. Yazarı, çizeri, politikacısı ve halkımız her zaman olduğu gibi yine görüşlerini belirtecek… Terör lanetlenecek… BDP’nin Özerklik kararı, Meclis protestoları, derken doğu şimdiden her türlü gelişmeye gebe bir bölge olmaya devam edecek… Dış güçler ise ‘ağzı sulu’ köşe başlarında pusuda… Akıllı politikalarla şimdi birlik ve beraberlik zamanı… Aşağıda okuyacaklarınızı hain saldırıdan önce yazmıştım. Yazımı askıya almayı düşündüm ancak içimiz yansa da, yasta da olsak hayat gerçekleriyle akıp gidiyor… Anlamlı bir fıkrayla yazıma devam etmek istiyorum;
“Bir gün tilki ormanda nefes nefese koşuyormuş. Karşısına çıkan kaplumbağa; “Tilki kardeş ne bu telaş? Tilki de; “Ormana maliyeciler gelmiş, şimdi bir bakarlar bende kürk, hanımda kürk, çocuklarda kürk, dünyanın vergisini yazarlar…” demiş. Bunu duyan kaplumbağa telaşla yürümeye başlamış. Onu telaşlı gören leylek; “ Hayrola kaplumbağa kardeş ne bu telaş?” diye sormuş. Kaplumbağa da; “Maliyeciler ormanda, bende ev, hanımda ev, çocuklarda ev, yakalanırsak dünya vergi alırlar.” Dediğinde leylek de hemen uçuşa geçmiş. Ağaçların üzerinden maymun seslenmiş; “ Leylek kardeş ne iş? Bu ne acele?” diye sorunca Leylek de; “Bende yazlık, hanımda yazlık, çocuklarda yazlık, vergi borcundan batarız…” Maymun bunu duyar duymaz koşarak ağaçtan ağaca atlamaya başlamış.
Biraz ilerledikten sonra aniden durmuş, kendi kendine; “ İyi de ben niye kaçıyorum ki, benim kıçım açık, hanımın kıçı açık, çocukların kıçı açık…” demiş…
Komşumuz Yunanistan’ın kıçı açıldıkça açıldı… Avrupa’nın devlerinden İspanya, Portekiz, İtalya’nın da keza öyle… Aslında dünyanın herhangi bir ülkesinde delik büyüdüğünde domino etkisiyle bizimde arkayı kollama ve yoklama telaşına düşmemize neden oluyor… (!) Bizde bir laf vardır; “Tatlı tatlı yemenin acı acı osurması olur” diye. Kıçı kollamanın ve tasarruf yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile (!) Artık herkesin kendine çeki düzen verme zamanı! 61. Hükümet bile forslu araçlar yerine görüşmelere toplu taşım araçlarını kullanmaya başladı. Yani topluma örnek olmaya başladılar!… “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” hikâyesi… Nasıl örnek olmasın? Seçimlerde az mı para harcandı.
Reklamlar Türkiye’nin her yerinde uçuştu boy boy!… Yollarda kullanılan benzini su mu zannettiniz! Ya meydanlarda dağıtılan eşantiyonlar? Daha önce yaptığımız ve beğenmeyip tekrar yapacağımız Anayasa Değişikliği bedava mı? Tüm bu giderler nereden çıktı dersiniz? Bit tabii ki, hepimizden! Aman kıçı kollayın, zira maliyeciler yakında etrafta dolaşmaya başlayacak… (!)
Cari açığın deliği yıllar geçtikçe büyüyor… Ben size DİE ‘den bazı veriler aktaracağım; 2002 yılından 2011 yılına kadar İhracat, ithalat ve cari açıkları yan yana ve alt alta topladım ve İhracat 760 milyar 815 milyon Dolar. İthalat; 1 Trilyon 173 Milyar 389 milyon Dolar. Büyükten küçüğe çıkar, karşımıza “Cari Açık” denen 412 Milyar 574 milyon Dolar çıkıyor. Bu ne demek? Gelin bunu basite indirgeyelim; Sabit gelirli Ahmet beyin eline geçen 760 TL Gideri ise; 1.173 TL yani Ahmet beyin 413 TL açığı var. Ahmet Bey bu açığı nasıl kapatacak? Anadan, babadan yok, köyden peyniri de gelmiyor. O zaman? Maaş belgesini cebine koyup bankasının yolunu tutacak ve memurun karşısına iki büklüm oturup masumca; “Kredi lazımdı…” diyecek. Kendisine çay ikram eden memurun uzattığı bütün kâğıtları okumadan imzalayıp, masraflardan geriye kalanı alarak marketin yolunu tutacak. Ve ertesi ay, maaşı kuş olacak!… Delik açılmıştır artık!... Ocak ve Temmuz’daki buçuklu maaş zamları bile dişinin kavuğuna yetmeyecektir!...
Canınız sıkılıp, Ahmet Beye de acıdınız değil mi? (Beter olsun diyenlerinizde olabilir) Yazının başında ne güzel gülümsemiştik. Benimde canım çok sıkıldı. Kendime bir çay dökeyim. Kusura bakmayın, sizi biraz bekleteceğim ama ancak kafam dağılacak!... Geldim.. “Ohhh! Demli çay iyi geldi! Nerde kalmıştık? Evet, Ahmet Bey şimdilik biraz nefes aldı… Yarına Allah kerimdir… Türkiye ne yaptı dersiniz? Cari açığın deliğinin büyüdüğünü söyledik. Devletimizin büyükleri ne yapıyor sizce? Onlarda önce Ahmet Bey’in maaşına ve esnafın gelirlerine göz dikiyor.
Ahmet beyin yaşaması için ne gerekiyorsa hepsine zam yapıyorlar… (Sigara, işki kötü diye, en çok bunlara) Zaten en kolayı da bu!… Oda yetmezse borç istemeye… Tabiî ki önce IMF’ye gitmiyorlar. Onların borcunu azaltmaya bakıyorlar ki; seçim zamanı; “az bir borcumuz kaldı” diye seçmenden oy alabilsinler.. Diğer borçlardan meydanlarda bahsetmiyorlar değil mi? Örneğin; 2002 yılında Cumhuriyet tarihinden bu yana olan 147 milyar dolarlık borcu 2010 yılında ikiye katlayarak 290 milyar 400 milyon civarına çıkarıyorlar. Korkmayın ya! “Borç yiğidin kamçısıdır” diye boşuna mı söylemiş atalarımız. Şimdiye kadar hangi hükümete ne dedik ki? Atalarımızın borcu bizim namusumuzdur! Yeter ki ödemek için Allah sağlık ve güç kuvvet versin!...
Ahmet Bey aldığı krediyi de bitirince tekrar bankanın yolunu tıpış tıpış tutar. Evine bakar; satacak bir şeyi yoktur. Hem olmaz ki! Kim ne yapsın iki kuruşluk eşyasını? Ayıp! Hükümet ise; büyümek, seçimleri garantilemek, yatırımlarla maaşlara kaynak lazım. Türkiye’m güzel ülke vesselam! Taşı toprağı altın… Atalarımızdan ne yadigârlar kalmış. Fabrikalar , binalar, arsalar, daha neler neler!... Sat sat bitmiyor! Hem de yabancılara!... 1985-2003 de 8 milyar dolar, 2003-2009 yılları arasında da özelleştirmeye 42 milyar 039 milyon dolarcık satış yapmışız…
Dünya ekonomisi “SOS” veriyor… Ekonomimizin patronu Sayın Babacan ilk demecinde; “2008 gibi bir krizin yaşanabileceğini” söylemiş… Hani birçoğumuzun bildiği bir fıkra vardır; “ Ülkenin birinde Padişah, vezirini yanına çağırır ve “ Şunlara- şunlara zam yapın, sonrada bana halkın durumu hakkında bilgi verin der. Vezir zamları aksatmadan uygular ve Padişah’ın huzuruna gelir; “Padişahım zamları yaptım, halk zamların ağırlığından yakınıyor, birbirlerine şikâyette bulunuyor, konuşuyorlar” der… Bu olay iki kez tekrar eder. En sonunda vezir, Padişahın huzuruna çıkar ve “Padişahım zamları yaptım ancak halk artık zamlardan yakınmıyor, birbirlerine şikâyette bulunmuyor, konuşmuyorlar, sızlanmıyorlar, yalnız oynamaya başladılar” dediğinde Padişah; “ Tamam vezirim artık zam yapmayın” der.
“Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?”
Ne olur ne olmaz, siz yinede aklınıza sahip çıkan, gerçi protesto etseniz ne olacak! İnsanlarımızın hak arama şevkini bile kırdılar!.. Biraz tazyikli su, biraz radyah (yasaklı sözcük, tersten okur musunuz) , birazda biber gazı!… İşte oynayacak cesareti bile bulamadı bu milletimiz! Padişahlık döneminde oynayan halkın daha mı fazla demokrasisi vardı? Ne dersiniz?
Ölen fidanlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan ailelerine ve milletimize sabır diliyor, terörü bir kez daha lanetliyoruz…
Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın…