Kıbrıs Kimin Babasının Malı?
Tarihçeye lüzum yok, bir tek resim yetiyor bir çok şeyi anlatmaya.
Bu yüzden Kıbrıs’ta Rumlarla aramızda ne olduğuna, İngilizlerin Kıbrıs’ı ele geçirmek için ne dümenler çevirdiğine, AB’nin Kıbrıs’ı Türkiye’den koparmak için neler yaptığına girmiyorum. Bunlar tarihçe meselesi. Kıbrıs’ı biraz da içindeki yaşayanlardan ayrı, bir kara parçası olarak, bir ada olarak ve en önemlisi Akdeniz’deki konumu ile ele almak gerekir.
Bugünlerde bir söz dilime dolaşıp duruyor; “hele ite bak yattığı yere bak…”. Ne alakası var diyen olabilir, bilmem, Anadolu sözü işte. Neyse, konuya dönelim.
Malum, Kıbrıs’ta bugünlerde Türkiye’ye dolayısıyla Türklere defol git diyenler var. Hatta işi ileri götürüp, sosyal paylaşımlardaki galiz küfürlerini pankartlarına taşıyanlar var. Daha düne kadar sırf Denktaş’ı devirebilmek için bu ne idüğü belirsiz adamları demokrasi kahramanı ilan edip Kıbrıs’ta turuncu devrim yaptıran yöneticilerimiz maalesef ki çok şaşkınlar.
Hükümet kanadı öfkeyle verip veriştirmeye başladı, hatta “aç karnınızı biz doyuruyoruz” açıklaması bile yapar olduk. Ayıp ama yaptığımız iyiliği başlarına kaktık. Normalde düşmana bile iyilik hatırlatılmaz.
Gerçi olan bizim büyükelçiye oldu, yıldırım hızıyla görev değişikliği yapıldı.
Kıprıslılar Bizi Niye Sevmez?
Bizim Kıbrıslıların bizi sevmeme meselesine gelince;
Meşhur 74 Harekâtı’nın hemen ertesinde yaşanan birçok trajik asker-yerli anısı bunun temellerini oluşturmaktadır. O sırada Kıbrıslıların “askercik” aşkıyla kucağını açtığı, evinin en mahrem yerine buyur ettiği Mehmetçik’lerimizin içindeki bazı kanı bozuklar maalesef ki kendilerine gösterilen bu sevgiyi suiistimal etmiş, pek çok genç kızın iffetini kirletmişler, Kıbrıs’ın mazlum insanlarına yeni acılar ve dramlar yaşatmışlardır.
O sıralarda orada askerlik yapıp da Kıbrıs’ta kuması, gayrı meşru çocuğu olan pek çok Türkiye vatandaşı vardır. Şahsen de tanıdıklarım olduğu için Kıbrıslıların kendilerinden dinlediğim hikayelerin -abartısı bir kenara- gerçek olduğunu biliyorum. Bu kirli işlerden en çok da kimlerin mesul olduğu da ayrı bir konudur. O konu, konumuz dışında…
Vakıanın başlangıcı bu, bugün ise Kıbrıs’ın eskileri olan ilk yerleşenler, kendini Türk değil de İngilizcedeki Cyprus’ta olduğu gibi “Kıprıslı” olarak tanımlayanların önemli bir kısmı, iyi bilirim ki Türkiye vatandaşlarını zerre kadar sevmezler.
Türkiye onlar için birçok kötülüğün kaynağıdır. Kültür olarak da benzememeyi tercih eder, elden geldiğince küçümser, kötüler ve kendilerini bir Türk olarak değil de İngilizlerin verdiği Çifte Pasaport’a atfen bir İngiliz vatandaşı olarak tanımlarlar. Bu tanımlama sayesinde kendilerini Avrupalı olarak ifade etmek hoşlarına gider.
Onlar için Rumlar, Türklerden daha barışçıldır, Türklerle yaşamaktansa Rumlarla yaşamak onlara daha güzel gelir. Hemen hepsi Kıbrıs Lirası (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin para birimi) üzerinden eski Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için Rum Kesiminden 900-1000 Kıbrıs Lirası maaş alırlar. En azından daha 1999 yılındaki gözlemlerim bunlar. Geçişlerin serbest bırakılmasıyla bunun daha da arttığı söylenmektedir.
Ki, bizim hükümetin de desteği ile Türkiye yanlısı kanadın zayıflatıldığı süreçte bu adamların sokaklarda Türkiye’ye sövmesinin demokrasi arzusu olarak alkışlandığı için bu algı ve düşünce eminim ki güçlenmiştir. Gördüğüm kadarıyla Kıbrıslılara rahat batıyor anlaşılan.
Şimdilerde bizimkiler küskünlükle kızıyorlar. Liberallerle olan öfkeli kavgada olduğu gibi hükümet düşmana söylenmeyecek laflar diyor. “Kursağınızda dursun emiii!....” der gibi. Yakışıksız bir yaklaşım. Aslında özünde doğru, nankörlük kızdırır insanı, ama sükunetin korunması esas olmalıdır.
Kıbrıs’ın Türkler İçin Asıl Önemi
Ancak Kıbrıs’ın Türkiye için olan önemi oradaki Türklerin ya da Rum-Türklerin ne düşündüğünü önemsiz kılmaktadır. Kıbrıs’ı tarihimize çıkmamak üzere girdiği 1571’deki şekliyle yeniden düşünmek gerekir.
Kıbrıs, modern tarih boyunca Akdeniz üstünlüğünün kilit adası olmuştur. Bunu bilen Osmanlı imparatorluğu ağır bedellerden sonra 1571’de Kıbrıs’ı fethedince Akdeniz hakimiyetini kaybedeceğini düşünen dönemin büyük deniz gücü Venedik, İnebahtı’da bunun karşılığı olarak Osmanlı donanmasını bir baskınla yakmıştır.
Fakat Kıbrıs Osmanlı için o kadar önemlidir ki bu kontratağı küçümsercesine Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa Venediklilere hitaben; “Biz, Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik; siz, İnebahtı'da donanmamızı yakarak bizim sadece sakalımızı tıraş ettiniz. Kırılan kol bir daha yerine gelmez; fakat tıraş edilen sakal daha gür çıkar” sözlerini sarf etmekten beis görmemiştir.
Gerçekten de Kıbrıs, Akdeniz’e hakim olmak isteyecek her gücün, her yere uzanabilecek vazgeçemeyeceği bir koldur. Bunu Türkler de böyle bilir, İngilizler de. Sırf bu nedenden İngilizler hiç sebep yokken Osmanlı’nın en zayıf anlarından birinde Kıbrıs’ı oldubittiye getirmiştir.
Kıbrıs, Akdeniz’in kilididir. Kıbrıs, koskoca bir imparatorluk bakiyesinin kaderine hükmetme kapasitesine sahip bir yüzen uçak gemisidir. Bu yüzden günümüz reel politiğini düşününce Kıbrıs’ın hiç kimsenin takdirine bırakılmayacak kadar önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu konumu dolayısıyla Kıbrıs, ne Kıbrıslılara bırakılacak kadar ucuzdur, ne de Türkiye’nin gelgitlerle nereye varacağı belli olmayan AB Sevdasına kurban edilecek kadar basit bir meseledir.
Kıbrıs, Akdeniz’de bir varlık yokluk meselesidir.
İşte görüyoruz, Akdeniz’deki adaların hiç birinde yokuz ve sadece 6 mil olan kendi karasularımızın dışına Yunanistan’ın izniyle çıkıyoruz. Kıbrıs da giderse Mersin limanından İskenderun limanına bile gidebilmek için Yunanistan’ın izni gerekecektir. Bu mesele o kadar önemlidir ki bugünlerde sık sık haber olan Akdeniz petrolleri ve benzeri konulara değinmiyorum bile.
Bu yüzden Kıbrıslısı da Türkiyelisi de İngilizi de Amerikalısı da bu işin burasını iyi bilmeli ve adımını ona göre atmalıdır, Anadolu’nun gerekirse yarısı verilir ama Kıbrıs kimseye verilemez. Çünkü Kıbrıssız bir Anadolu hiçbir zaman olamaz. Hele Anadolu’da Türk diye bir şey hiçbir zaman olamaz.
İşte bu sebepten dolayı Türkiye, artık işin asıl bu tarafını adam gibi dile getirmeli, buna göre adım aralıklarını yeniden hesaplamalıdır...
Sonuç;
Tekrarlamakta fayda var: Kıbrıs Akdeniz'in yüzen uçak gemisidir. Kimse kusura bakmasın ama üç kıtayı aynı anda tehdit etme yeteneği olan böylesi bir ada Kıbrıslıların takdirine bırakılacak kadar ucuz değildir. Türkiye' her neye mal olursa olsun Kıbrıs'ı kendi hayatiyeti için elinde tutmak zorundadır ve tutacaktır.
Kıbrıs meselesinin özü de budur...