content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

04 Haz

Kepçeyle Panzer Kovalanırken, Kısa Bir Tespit Yığını…

Sıcak gündem yazmayı pek sevmem. Bir; hazıra konmak, fırsatçılık yapmak gibi gelir. İki; zaten bir kalıcılığı da yoktur, bugün okursun, yarın arşiv değeri bile kalmaz. Kaldı ki Türkiye’de günde üç kez gündemin değiştiği oluyor. Bu yüzden çoğu zaman konunun biraz soğumasını, herkesin eteğindeki taşı dökmesini beklerim, pişti olmayalım, tekrara düşmeyelim, farklı bir kelam edelim. Ya da tam tersi, inadına alakasız bir konu seçerim kendime...

Ama bu defa farklı, nedeni de tarihe not, arşivlere “şerh” düşme isteği...

Konu tabi ki, Gezi Parkı direnişi ve tüm Türkiye’de meydana gelen halk ayaklanması. Bugün kendi blogumda da -fazlasıyla kişisel- bir girizgah yapmıştım, buradan bakabilirsiniz. (http://bit.ly/13esjvO)

Mesele “artık” park değil ama... Başlangıç noktası bu olduğundan, kolay kolay da geri adım atılmayacağı için daha epey gündemde olacağından biz Gezi Parkı’nın kendisinden bahsedelim önce...

Gezi Parkı’nın olduğu yere AVM yapılmak istenmesi saçmalığın dik alası... “AVM değil, otel”miş, o daha da saçma. İstiklal Caddesi tek başına değil Türkiye’nin, dünyanın en büyük alışveriş merkezi değil mi zaten? Daha neye ihtiyaç var, Beyoğlu ya da yakın çevresinde olmayan ne var da, oraya AVM kurup getireceksin?

Olay kesinlikle üç-dört ağaç meselesi değil. Öyle olsa binlerce binlerce ağacın kesileceği üçüncü köprü, yeni otoyol ya da üçüncü havaalanı için kıyametin kopması lazım. Değil. Ağaç değil. Bunu tekrar tekrar yazıyorum, çünkü bizzat Başbakan bile aynı tezlerin arkasına sığınıyor hala, inatla...

Olay ne? Bir; bugün de söyledim, dünyanın en naif, en çocuksu eylemini “koyan”, çimlere uzanıp kitap okuyan ve adına “ağaç nöbeti” diyen gençlerin sabah dörtte tepesine çöküp ADAM ÖLDÜRDÜN. Konu oradan sonra, haysiyet, insanlık onuru meselesine döndü. Meşru müdafaa halini aldı. Polis terörüne karşı, savunma refleksi oldu. İki; bu küçük sebep, İstanbul gibi 10 milyondan fazla insanın yaşadığı, yılda bir o kadar da ekstra insana ev sahipliği yapan dünya metropolü bir şehirde, önemli bir adıma giriştin ve kimseye danışmadın. “Otobüslerin rengi turkuvaz mı olsun, pembe mi olsun?” diye bile anket yaparken, bunda sormak aklına (ya da işine...) gelmedi. Halka saksı muamelesi yaptın ve bu ilk değildi...

Oysa halka danışılsa, ne kadar güzel fikirler çıkıyor ortaya... Bu ülkede acayip kafası çalışan, acayip entelektüel donanımlı insanlar var. Mimarlar, şehir plancıları... Radikal’in “Gezi Parkı yıkılmasın, aksine daha da genişlesin, Hyde Park, Central Park gibi olsun...” kampanyası gibi örneğin. Gerçekten otele mi ihtiyaç var ya da gerçekten mağaza mı açılmalı o bölgeye? İnan onun da estetik, barışçıl ve doğa dostu bir çözümü bulunurdu...

Üstelik, bu gibi bir kararın Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nden çıkması da -bana göre- yanlış... Büyükşehir Meclisleri, sadece şehrin ana planlarıyla ilgilenmeli, işi planlama olmalı. Silivri’nin kaderini Silivri’de oturanlar, Beyoğlu, Eminönü gibi bütün kente mal olmuş ilçelerin kaderini ise o ilde oturanların tamamı söz hakkı kullanarak belirlemeli... Büyükşehir meclis toplantılarına babam kalkıp gitse, benim adıma karar alma hakkı vermem ona.

İşin ağaç, park, çarşı-pazar kısmı bu...

Şimdi inelim sokaklara...

Öyle günler yaşadık ki, bana bir hafta önce anlatsanız yemin ediyorum inanmazdım size. Kimi olayları başka zaman dinlesem, fantazik bulurdum. Ama şimdi hepsi somut birer gerçek, Türkiye tarihinde ilk kez bir “sivil” halk ayaklanması gerçekleşiyor.

Peki ne olacak? Hükümet mi devrilecek? Şu gidişatta, hayır. Darbe mi olacak? İç savaş mı çıkacak? Hayır.

Ya da şöyle biraz uzağa bakalım; gelecek genel seçimde oy dağılımı değişecek mi? Şu an için hayır. Sokaklardakiler, “zaten” AKP’ye oy vermemiş ve vermeyecek olanlar... En fazla MHP’ye kızan CHP’ye kayar, CHP’ye kızan, MHP’ye...

E o zaman neye yarayacak bunca kan, bunca gözyaşı, bunca acı, bunca emek?

Şuna : Bundan sonra Türkiye, bir daha asla eskisi gibi olmayacak. 700 küsür sene padişah, 90 sene T.C. “tebaası” olan halk, artık özgürlüğünü kazandı. Kitleler özgüvenine kavuştu. Bundan sonra ister %90 AKP oy alsın, ister tek başına CHP iktidar olsun, ister başkanlık sistemi gelsin. İktidardakiler de, halk da bilecek ki; bir daha bıçak kemiğe dayanırsa, yine sokaklara dökülünür. Yine aynı şeyler yaşanır.

Bu bir defaya mahsus bir hükümet değişikliğinden ya da bir erken seçimden bin kat daha önemli bir kazanımdır...

Yine de “ille kısa vadeli etki” derseniz; Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin karizması, otoritesi bir daha yerine konulamaz, telafi edilemez biçimde sarsılmıştır. Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında, Başbakan ile Bakanları arasında gerilim kopma noktasına artacaktır. Polis hükümetin kontrolünden çıkmıştır, ipleri esas elinde tutan “cemaat” ile Başbakan’ın son bağları da çatırdayacaktır. (Kuvvetle muhtemel polisi ihtidale sevk edecek olan da ne Başbakan, ne Cumhurbaşkanı; Fethullah Gülen olacaktır...)

Son tespitler :

Medyanın olan biteni nasıl görmezden geldiğini dehşetle fark ettik. Güneydoğu’da buna benzer manzaralar 30 yıldır yaşanırken de medya bu sansürün daha beterini uyguluyordu. İstanbul’un göbeğinde 500 bin kişi haber olmadı, Amed’in, Şırnak’ın, Hakkari’nin halini varın siz tahmin edin...

Büyük çoğunluğunuzun ölesiye nefret ettiği Roj Tv, Dicle Haber Ajansı ya da benzerleri, Kürtler için nasıl hayati önemliymiş ve nasıl bir misyonu omuzlamış şimdi görüyoruz...

Konu Kürtler’den açılmışken; tamam barış süreci nedeniyle Amed’de ya da diğer illerde Kürtler ayaklanmadı. Sessiz kaldı, tarafsız göründü. Ama ya İstanbul’da neden yoklardı? Ya da neden bu kadar az ve pasiflerdi?

Direnişin fiziksel savunma kısmını Parti-Cephe ve anarşistler yüklenmiş durumda... Oysa 30 yıldır daracık sokaklarda polis panzeriyle, gazıyla, suyuyla, devlet terörüyle savaşmış ve bu konuda “kendi yöntemlerini” geliştirmiş olan Kürtler sokaklarda olsaydı, belki de gidişat çok farklı bir yöne savrulacaktı...

Sözün özü... Aslında üzerinde yazılacak onlarca başlık, söylenecek onlarca söz daha var. Ancak bir kısmını sosyal medyada sıcağı sıcağına tüketip bitiriyoruz zaten. Kalanı da olayların sıcaklığına ve oynaklığına göre durduğu yerde değişiyor, gelişiyor ya da hükümsüz kalıyor.

Paylaşmak ya da üzerinde fikir beyan etmek için bile yeterince garip şeyler yaşıyoruz.

Şu an ben bu yazıyı yazarken, vatandaşlar dozerle polis panzeri kovalıyor. Bunun üzerinde mantık temelinde oturup ne tartışacaksın?

twitter.com/kaangkts

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank