Kendine “Demokrat” Batı’nın İkiyüzlülüğü ve Türkiye
Sevgili okuyucularım, hâlen Suriye'de süregelen Esad'ın zulmüne ve Mısır'daki Sisi'li darbe yönetiminin sergilediği katliamlara bigâne ve sessiz kalan Batı'nın bu tavrı, 'demokrasi'nin onlar için ne anlama geldiğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuş durumdadır.
İnsan hakları, hürriyet, demokrasi denildiğinde, 'bu kavramların öncüsü ve uygulayıcısı' benim diyen fakat söz konusu kendi coğrafyası dışındaki ülkeler olunca kendi çıkarlarını gözeten Batı'nın bu ikiyüzlülüğü, yine Başbakan Erdoğan'ın deyimiyle 'İşlenen cinayetlere ortaklık etmek'ten başka bir şey değildir.
***
Sağlık ve Turizm eski Bakanı, değerli dostum Bülent Akarcalı, gönderdiği yazısında, Özal döneminden başlayarak günümüze kadar, Batı'nın nasıl çifte standartlı davrandığını teferruatıyla anlatıyor:
"Saddam, Halepçe' de, başta Fransa olmak üzere ABD ve Avrupa ülkelerinin sattığı silahlarla çoluk çocuk demeden kendi vatandaşlarını katledip gazla zehirleyerek öldürdü. Türkiye Halepçe gazlı katliamından kaçan 40.000 Kuzey Iraklı Kürt komşusuna kucak açtı.
1990'da İkinci Körfez Savaşı'nda bir gecede bu sefer yarım milyon Kuzey Iraklı ayakkabısını dahi giymeye fırsat bulamadan can havliyle yine Türkiye'ye sığındı. Ülkenin dört bir yanından, ânında binlerce yiyecek -içecek -giyecek dolu kamyonlar akın akın yardıma koştu.
1989'da Komünist Bulgaristan Başkanı Jivkov'un başlattığı 'adını, dilini, dinini değiştir' zulmü sonucu 300.000 soydaşımız 6 asırdır yaşadığı topraklarda her şeylerini bırakarak Türkiye'ye sığındı.
Ne ABD ne Avrupa basınında Jivkov'u kınayan en ufak bir ilana rastlamadık.
1992'den itibaren Saraybosnalılar Müslüman ve de Türk kabul edildikleri için düzenli ve sürekli soykırıma tabi tutuldular, hatta bir kısmı BM'ye bağlı Hollandalı subay ve askerlerinin gözleri önünde umursamazlıkla katledildi. Bu vahşeti lânetleyen herhangi bir ilâna rastlamadığımız gibi, yıllar sonra katliama göz yuman Hollandalı subay ve askerler Hollanda Devletince madalyalara layık görüldüler.
30 yıl boyunca devam eden PKK vahşetinde öldürülen Asker ve Polis şehitlerimizden vazgeçtim, beş bin'in üstünde çocuk- kadın- yaşlı ve sivil için tavır koymuş kaç Batılı ismi sayabilirsiniz? Öyle bir ilana öncülük eden Türk aydınına da rastlanmadı.
1985'ten bu yana yalnız Almanya'da Türklere ait 3500'den fazla işyeri, dükkân, büro, ev vs saldırıya uğradı, kimileri içinde insanlarımızla yakıldı. Alman Devleti ve Polisi'nin bu olaylara duyarsızlığını eleştiren bir tek ilan göremedim.
Bunlar birebir yaşadığım geçmiş olaylardır ve bir hatırlatma mesajıdır." diyen Bülent Akarcalı, şöyle devam ediyor: "Bu yazı ne Gezi olaylarını ve arkasından gelişen durumları destekleyen yazılı ve görsel basın desteğini, ne de yurt dışında kendi paramızla çıkarttığımız ilânları eleştirmek için yazılmıştır. Tek amacı şudur: Türkiye'nin eksiğini- yanlışını görmeye ve bunu kınamaya bu kadar hazır bir Batı dünyası ve bu dünyayı harekete geçirecek insanlarımız, şu yukarıda saydığım vahşetler, insanlık dışı suçlar işlenirken neredeydiler?
Irak'ta bir milyon insan öldürülürken yoktular, hâlâ her hafta yüzlercesi ölürken yoklar. Suriye'dekiler ölürken yoklar. Mısır'dakiler ölürken yoklar. Sınırlarımız içinde bir milyona yakın mülteciye hayat hakkını biz verirken onlar yine yoklar!
Ama iş Türkiye'yi kınamak olunca varlar! Siz imzalayanlar söyleyin, imzaladığınız yazılarınızın içeriğine değil ama temsil ettiğiniz toplumlarınızın samimiyetine nasıl inanalım?"
***
Bir Batı ve özellikle Avrupa uzmanı olan Akarcalı dostumun da dikkat çektiği hususları ilâve ettiğimizde görüyoruz ki, 'kendine demokrat', 'kendine saygılı' ve 'kendine insan' bir Batı dünyası var. Bunu artık yadırgamıyoruz. Yadırgadığımız ve maalesef görmekten utandığımız, memleketimiz içinde de, aynı şekilde 'kendine demokrat'ların bulunmasıdır.