Kendi Gibidir İnsanın Tanrısı
Kendi Gibidir İnsanın Tanrısı
''Hakikati araştırmış olmasından dolayı kim cezaya çarptırılabilir? Araştıran yanılabilir; fakat o nihayet
Tanrıyı aramıştır. Böyle bir kimse Tanrıya kat'iyen aramayan, aramaya lüzum görmeyen ve onu bulmuş olduğuna kaba sofulukla ve körü körüne inanan kimseden herhalde yüz defa azizdir.Mühim olan Tanrı değil, Tanrıya giden yoldur''
MAURİCE MAETERLİNC (TANRI HUZURUNDA) adlı kitaptan
Kendi gibidir insanın iyisi, çok doğru bir atasözü. Bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayan, bizim gibi giyinen vs. herkes iyidir. İşin ilginç yanı kendimizi iyi tanıdığımız için başkalarının davranışları hakkında düşünürken onlarında meydana gelen olaylar karşısında bizimle aynı tutumu sergileyeceklerini düşünürüz. Örneğin zaman zaman yalan söylediğimiz için diğer insanların da yalan söyleme ihtimalini düşünürüz. Dedikodu yaptığımız için
bir yerden ayrıldığımızda şimdi kim bilir arkamdan neler konuşuyorlardır diye içimizden geçiririz. Tanrı inancıda
böyledir işte, siz nasılsanız tanrınız da öyledir.
İnsanlar çoğunlukla kendi yaratıkları tanrılara inanmışlardır. Bu tanrılar genellikle adaletsiz, zalim ve mantık dışı görünseler de bu onları yaratan insanların kendileriyle aynı özelliklere sahip olmalarından kaynaklanır. O'nu yaratan insanlar kendilerini nasıl değerlendiriyor, yargılıyor ve cezalandırıyorlarsa, tanrıları tarafından da aynı şekilde cezalandırılıyorlar. Dolayısıyla siz eşitsiniz tanrınız.
Aynı zamanda tanrı bireyin kendi adalet anlayışının bir göstergesi ve uygulayıcıdır. Bizim yapmak isteyip de
yapamadıklarımızı o yapar. Rahmetli dedemin tanrısı en çok yüksek sesle konuşanları sevmezdi. Bu yüzden yan komşunun ahirette dilinin uzayacağını ve orada bir daha hiç konuşamayacağını söyler dururdu. Çünkü dedem komşusunun yüksek sesle konuşmasından rahatsız oluyor, O'na kendisi ceza veremediği için tanrının vereceğini düşünerek rahatlıyordu. Haklı olduğumuza inandığımız her konuda karşımızdakini tanrıya havale etmez miyiz?
Kendi mantığımıza ters gelen bütün olaylar tanrının mantığına da ters gelmelidir, diye düşünürüz. Ama işler
iyi gitmezse isyan etmeye başlarız, neden böyle oldu? Bu nasıl adalet ? Tanrım ne yaptım ki benim gibi iyi birini
cezalandırdın? Bunu hiç hak etmedim vb. sözler sarf ederiz. Çünkü biz her zaman doğru düşünürüz asla yanılmayız. Tanrı hep bizim tarafımızı tutmak zorundadır. Nede olsa O bizi değil biz O'nu yaratmışızdır.
" Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor"
(ŞURA SURESİ AYET 30)
Tanrıyı bu şekilde düşünmemizin O'nu insani vasıflarla donatmamızın sebebi ise yaratılmış olduğumuz bu maddesel dünyanın dışına çıkamamamızdan kaynaklanmaktadır. Genellikle tasavvufla uğraşanlar maddeyi aşmışlar tanrıyı
insanlaştırmak yerine kendileri Ene'l Hak demişlerdir. Diğer bir yandansa yeryüzünde yaşamamızı idame ettirmek için
de maddesel dünya deneyimlerini kullanmak zorundayız. Aksi halde yaşayamayız. Yeryüzünde yaşamamız için gerekli olan bu maddesel mantık tanrıyı ararken yanlışlara sapmamıza neden olabiliyor. Örneğin çevremizdeki hemen hemen tüm canlılar (bölünerek üreyenler hariç) dişi ve erkekten oluşuyor. Bu nedenle varlığını bildiğimiz ama göremediğimiz
diğer varlıkları da dişi veya erkek olarak düşünüyoruz. Tanrıyı erkek, melekleri dişi, şeytanı erkek bazen dişi.
Oysaki dişi ve erkek olmak tanrısal katta bişey ifade etmiyor.( NECM SURESİ 21-22-23) Çünkü; yeryüzünde üreme ve çoğalma var. Ama gerçek olan diğer alemde bu söz konusu değil. Bizler dişi ve erkek olgusuna o kadar alışmışız ki cinsiyetsiz bir varlığın olabileceğini hayal etmekde dahi zorlanıyoruz. Hatta cinsiyetsiz olmayı kötü bir şeymiş gibi algılıyoruz.
" Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışlarına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazı-
lacak ve sorguya çekilecekler" ( ZUHRUF SURESİ AYET 19)
TANRI NASIL ERKEK OLDU
Daha öncede belirttiğimiz gibi dişi veya erkek olmak yeryüzü ile ilgili bir olaydır. Peki neden tanrıyı erkek olarak düşünüyoruz. Eski çağlardan itibaren de erkek olarak mı görülüyordu elbette hayır, ilk çağlarda tanrıdan daha
çok tanrıçalara rastlıyoruz. Ama günümüzde tanrıça kavramı tamamıyla yok olmuştur.
Tanrıça dininin temellerine ilk olarak yontmataş çağında rastlıyoruz. Bilindiği gibi bu dönem yazının bulunmasından çok önce yaşanmış bir dönemdir. O nedenle o dönemde kişi tanrı ve tanrıça kavramları her türlü materyalin değerlendirilip kurgulanmasıdır. Tanrı kavramı değil de tanrıça kavramının o dönemde ele alınmasının nedeni insanların anaerkil topluluklar oluşturmalarıdır.Aynı zamanda kullandıkları eşyaların ve tapındıkları putların kadın figürleri ile dolu olmasıda tanrıça kurgusunu güçlendiriyor. Bilim adamı Jacquetta Hawkes yontma taş çağında "... anayanlı soyun ve karıköylü evliliklerin ( yani kocanın karısının aile evine yada köyüne taşınmasının ) çok yaygın olduğunu; kadının toplumsal konumunun erkekten çok daha üstün olduğunu gösteren pek çok şeyin" bulunduğunu belirtir. Hindistan'da bulunulan Dravitler topluluğunda ve Afrika'nın bazı bölgelerinde bu eski geleneğin hala sürdüğü gözlenmiştir.
Peki nasıl oluyor da bugün modern ve üstelik bilgi çağında kadınlar küçümsenirken yontmataş çağı gibi ilkel
çağda kadınlar el üstünde tutuluyor ve tanrıça oluyordu. Hawkes 1963 yılında yaptığı açıklamada bunun nedenini çok
güzel bir biçimde açıklıyor: "gerek Avustralya'lı gerek başka ilkel kavimler babalığın diri bilimsel (biyoloji) yanını
anlamıyor yada cinsel ilişkiyle gebelik arasında zorunlu bir bağ bulunduğunu kabul etmiyorlardı". Bu düşünceyi savunan sadece Hawkes değildir James Frazer, Margaret Mead gibi insan bilimcilerde cinsel ilişki ile doğurganlın arasında bir ilişkilendirme kurulmasından önce kadının saygı gördüğünü söylemektedirler.
Kadın doğurganlığı nedeniyle saygı görüyor ve insanı yarattığı düşünülüyordu. Dolayısıyla yaratıcı gücünde kadın olduğu düşünülüyordu. Bu durum yazının bulunması ve kutsal kitapların gelmesiyle değişiyor. Bu arada doğurganlıkta erkek etkisinin olduğunun anlaşılması da kadının yerini değiştiriyor. Kadın değer kaybetmeye başlayınca tanrıça kavramı yerini tanrı kavramına bırakıyor. Hatta durum bugünün tam tersi şeklinde yaşanıyor. Nasıl bugün erkek egemenliği altında ezilen kadın cinsi, erkek cinsinden şikayet ediyorsa; tanrıça döneminde ezilen erkek cinsi tanrıçanın tanrıya dönüşmesiyle nefes alabiliyor ve şikayetini abartarak Havva masalını uyduruyor. Böylelikle tüm günahları ve şeytanlıkları rahatça kadına yüklüyor. Kısaca ya kadın üstün oluyor yada erkek yani insanlık her zaman bir aynı eksik ilerliyor.
"Kendi gibidir insanın tanrısı" cümlesi bireysellikten çıkarılıp topluma uyarlanınca toplumda kim güçlü, kim egemen ise tanrının cinsiyeti ona göre belirleniyor. Yani tanrının kişiliğini birey cinsiyetini toplum belirliyor
Güzel bir bakış açısı.
Kasım 26th, 2009 at 21:12Emeğine sağlık.
Ben senim
Biliyorsun
Sen bensin
Ben de sen
Biz olmalı
Dost olmalı
Bir olmalı
Bu iki gönül
Bu iki ruh
Bu iki beden…
Ayşe Adlım
Kasım 28th, 2009 at 18:05Hani bazen çok düşünürsünüzde yüksek sesle söyleyemezsiniz ya,iç sesinizde size aynı şeyleri sürekli mırıldanırda, böyle dersem etrafımdakiler bana nasıl bakar dersinizde susarsınız, siz bu yazınızla bunların dışa dökümü olmuşsunuz. Kaynakların incelenmesi,bu konunun irdelenmesi o kadar emek harcandığını gösteriyorki sizi tebrik ederim. Harika bir yazı olmuş, başkayazılarınızı dört gözle bekliyorum....
Eylül 2nd, 2010 at 09:28YAZIN ÇOK ETKİLİ OLMUŞ.
Nisan 18th, 2011 at 16:43ÇALIŞMALARINDAN DOLAYI TEŞEKKÜRLER.
FATİHA SURESİ İLE İLGİLİ
ÇALIŞMAN VARDI NE OLDU..