Kemalist İdeoloji ve Müstakbel Anayasa-II
Kemalizmin Mukaddes Kitabı Yok:
Atatürk'ün bize dar bir ideolojik kalıp bırakmadığını özellikle vurgulaması, Kemalizm'i bütün dogmatik düşüncelerden uzak, bilimi ve aklı hedef gösteren, dinamik bir dünya görüşü olarak tanımlamamıza olanak veriyor. Gerçekten de Stalin, Hitler ya da Mussolini gibi dar ve bağnaz bir ideolog olmayan ve arkasında, izleyicilerini takip etmekle yükümlü tuttuğu bir "kitabı mukaddes" bırakmayan Atatürk'ün; faydacı, sivil ve demokratik bir modernleşme ideolojisine Batılılaşma üzerinden ulaşmak isteyen, özgül bir fikri hareketin kurucusu olduğu çok açık. Faşizm ve komünizm gibi dogmatik ideolojilerden farklı olarak, üyelerine metafizik güçler vehmetmeyen kurucu, aydınlanmacı, rasyonalist, realist, Cumhuriyetçi ama bir o kadar da esnek ve çoğulcu bir ideolojik harekettir bu.
Öyle ki siyasi yelpazenin sağından soluna, merkezinden periferisine, liberalinden muhafazakârına kadar insan haklarına dayalı, sivil, demokratik ve seküler dünya görüşünün umdeleriyle bağdaşan bütün politik görüşlere sonuna kadar açıktır. "Çağdaşlaşma ideolojisi" olarak Kemalizm'in bünyesinde taşıdığı bu plüralist karakter, aynı zamanda onun ortak bir kurucu ulusal değer olarak bilincimizde ve kimliğimizde yer alabilmesinin de en büyük güvencesidir.
Eğer Kemalizm çağdaşlaşma ideolojisi kapsamı dışına çıkarılarak, moderniteden mülhem üç temel ideoloji olan liberalizm, sosyalizm ve muhafazakarlığın siyasi ve/veya ekonomik politikaları arasında resmi tercihte bulunan, dogmatik, bütüncül ve katı bir ideolojik paradigma olarak anlaşılırsa, bu durum hiç şüphesiz, Kemalizm'in ortak bir değer olma vasfına zarar vermenin ötesinde, Türkiye'deki cari sistemin liberal demokratik karakterini de ortadan kaldırır. Anayasanın, ideolojik açıdan tarafgir olduğu bir ortamda, demokratik rekabet ve yarışma da anlamını yitirecektir. Kemalizm'e bu tür bir katı ideolojik görev yüklenmesi, onun aynı zamanda konjonktürel siyasi gelişmeler ışığında şekillenen birtakım eğreti devlet politikaları açısından araçsallaşması anlamına da gelecek ve "hangi Kemalizm" sorusunun ortaya çıkmasına yol açacaktır.
Doğru Tanım:
Özelleştirmeleri Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı bularak iptal eden yüksek mahkeme kararlarına esin kaynağı olan 1930'ların devletçi Kemalizm'i mi, 1940'ların korporatist ve otoriter Recep Peker Kemalizm'i mi, 1960 ve 70'lerin komünizm düşmanı Kemalizm'i mi, yoksa 1990 ve 2000'lerin her taşın altında irtica emaresi arayan, pür pozitivist Kemalizm'i mi? "Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma" dinamik ideali anlamında Batı vokasyonunu esas alan bir Kemalist ideolojinin, bu özelliğinin hukuken açık bir şekilde tanımlanması kaydıyla, yapılacak yeni anayasada yer almasında herhangi bir beis yok. Aksine köklü anayasal geleneğe sahip demokrasilerdeki anayasal metinlerde, kurucu babalara ve değerlere atıfta bulunulmasının yaygın bir uygulama olduğu gözönünde bulundurulursa, sosyal entegrasyonun henüz tamamlamamış Türk toplumunda; bayrak, vatan ve kurucu felsefe gibi ortak değerlerin referans gösterilmesinin zorunluluğundan bile söz edilebilir.
Ancak bu bağlamda önemli olan Kemalist düşüncenin nominalist bir anlayışla yapılacak yeni anayasada nasıl isimlendirileceği veya hangi ölçüde yer alacağı değil fikri kökleriyle, tarihi, sosyolojik ve siyasi dayanaklarının ortaya konularak, günümüz koşullarında bu soyut kavramlardan hangilerine, ne tür bir zihniyet üzerinden hukuki anlam verileceğinin net bir şekilde tartışmaya açılmasıdır. Yoksa Kemalizm veya Atatürkçülük terimleri yerine "Atatürkçü düşünce sistemi" veya "Atatürk ilke ve İnkılâpları" denmesi eğer bilinçli bir tercih ise bunun fazla bir anlam ifade etmediğinin belirtilmesi gerekiyor. Çünkü "Kemalizm", "Atatürkçülük", "Atatürkçü düşünce sistemi" veya "Atatürk ilke ve inkılâpları" kavramları aynı bütünsel düşünce açılımını tarif ettikleri oranda, bunlar arasında derinlikli bir felsefi ayrım yapmanın anlamlı olduğunu iddia etmek zorlama bir yorum olsa gerek. Dolayısıyla bütün bu biçimsel ve sığ polemiklerin üzerinde sorulması gereken esas soru şu olmalı: Şehirleşme, sanayileşme, eğitim, meslekleşme, ticarileşme, devletten bağımsız girişimci bir orta sınıfın oluşması, dışa açılma, iletişim ve ulaşımın gelişmesi gibi modernizasyonun önemli; reel sosyo-ekonomik aşamalarını kat etmede ciddi başarılar gösteren Türkiye'nin, modernleştirmeci Kemalist ideolojiyi, bu yeni dönemin sivil ve demokrat bakış açısının uzun erimli ve çağdaş verileri ışığında, yeniden yorumlayıp, hayata geçirebilecek bir zihniyet olgunluğuna ulaşmasının vakti hâlâ gelmedi mi?
cok mutevazi ve iyi kalpli olan sayın merdan hocamında dediği gibi kemalizmin yeniden yorumlanıp gunumuz sartlarına uyarlanarak bizleri aydınlatılması gerekmektedir ki genc kusaklar bunları daha iyi anlayıp uygulayabilsinler..
Şubat 13th, 2009 at 04:09