Kelebekler Bir Gün, Düşler Sonsuz…
Arzu ÜRÜN
yaŞAMDAN
Neden böyle bir başlık attım uzun uzun anlatmam, açıklama yapmam gerekir mi bilmiyorum.
Yaşamı sonsuz kılan, sorunsuz, sızısız, sanrısız, sarsıntısız atlatmamıza vesile olan sonsuz düşler…
Sansür, yasak ve zorlama, yalnız ve ancak düşler söz konusu olunca, mağlup başlar savaşa!...
Kazanmak ve kaybetmek, yenilmek ve yenmek, üzülmek ve sevinmek hakkında düşünüyorum.
Üçlü beşli yaşlarımdan sonra, sürekli duyduğum bir sözü, daha doğrusu bir uyarı ve tembih anlamına gelen şu kısa cümleyi, hiç yerine getirilmemesi gereken bir "emir kipi" olarak algılamıştım bile, bunu algıladığım andan itibaren yapılacak bir şey yoktu artık.
"Sus biraz sus, konuşma" işte bu söz, benim miyat ve mesnedim açısından oldukça önemli ve belirleyici, bir o kadar da uzun ve yorucu bir yolun ilk parkurudur.
Neden diyordum sürekli, niçin bu kadar kötüydü konuşmam, susmam niçin bu denli lüzumlu ve bana dayatılan bir durumdu?
Gereğinden fazla konuştuğum için dayak yemeyi ve azar işitmeyi "ne kadar" zeki olduğumu düşünürsem düşüneyim bir türlü çözememiş olmamı, "ne kadar" üzülsem de aptal olduğuma bağlamış rahatlamış, huzura ermiştim…
O küçük yaşlarımda bile, etrafımdaki bu kalabalıkla bir süre de olsa zaman geçirmek zorunda olduğumu anlamıştım,kendi yöntemleri ile anlatmışlardı.Bu makus talihi,onlu yaşlarıma gelince keyifli, eğlenceli ve çekilir bir hale getirmek, kendi başıma oynadığım bir oyuna ve tiyatroya dönüştürmek hayatımın en büyük arzusu olmuştu.
Kelebekler ve düşler…
Bir gece sallanan ampulün cılız ışığı altında "KÜÇÜK KADINLAR"ı okurken ki bu arada bana en yakını jo' dur. Neyse, kitabımı doymak bilmez bir iştahla okurken ağabeyim yada ağabey olarak kabul ettirilen kişi, kafamın üzerinden bir iple gövdesinden bağladığı arı mı kelebek mi olduğunu anlamadığım garip böceği üzerime atıverdi birdenbire, aniden ve bence hiç sebep yokken. Aslında böyle bir şaka veya eziyet için herhangi bir sebep düşünemiyorum da, neyse konumuz o değil. Bahsi geçen zavallı böcek kitabımın arasından bacaklarımın üzerine düştü, bu dört aylık bir bebekken geçirdiğim havaleyi (baygınlığı) tetiklemiş ve her sene mütemadiyen havale geçirir duruma gelmemi sağlamıştı. Önceleri çok kızmış ve nefret etmiştim ağabeyimden ama daha sonra başıma gelen tüm olumsuzlukları nasıl kendime dönük kazanca çevirebileceğimi bu olayla öğrendiğim için zaman zaman ağabeyimi sevdiğim bile olmuştur. Bu böcek benim için daha sonraları özgürlüğün (özgürlüğümün) sembolü olarak görevlendirdiğim kanatlı meleğim, kelebeğim oluvermişti.
Kelebekler ve düşler…
Zamanı yaşamak, yaşamayı becerebilmek inanın bence en zor sanat. Zaman zaman bir kertenkele gibi kopan kuyruğumuzu yeniden oluşturabilmeli ve yine bir bukalemun misali durum ve şartlar ne olursa olsun renk uyumunu gerçekleştirebilmeliyiz. Söz konusu bahis kabaca düzene uymak olarak algılanmamalıdır.
Sözünü ettiğim uyum, hayatı kolaylaştıran küçük çözümlerle, büyük keyifler alabilmeyi öğrenmek ve uygulayabilmektir.
Sona yaklaşırken sizin adınıza bir dilek tutuyorum.Lütfen olumsuz bütün cümlelerinizi yüklemini olumlu kılacak şekilde düzeltiniz, dönüştürünüz, şöyle ki;
Ağlamak istemiyorum yerine, ağlamamak istiyorum!...
Hepinize kucak dolusu
KELEBEKLER ve DÜŞLER…