Kedinin Ciğer Acısı
Aslında amacım bir hayvan çiftliği açmak. Kâr maksatlı değil. Bunu bugün bir daha düşündüm derince. Kadının biri bir kediyi almış kucağına merdivenlerden aşağı indiriyordu. Kedinin hikayesi aslında 3-4 gündür süregeliyor.
Evvelinde apartmanın çok yakınlarından bir yerden acı acı miyavlayıp duran bir kedi vardı. Okulda da duymuştuk. Hatta arkadaşlarla mart muhabbeti yapmıştık. Buradaki değişken hava şartları, bahar havaları, mart başlangıçlarına benzemesi gibi şeyler yüzünden miydi bu tür acı acı miyavlamalar? Bizim apartmanın kedisi ayrı fakat. Onun derdi mart derdi filan değil.
Leopar desenli tayt giyinmiş kadının kucağındaki kediyi görünce durumun çok manidar olduğunu düşündüm. Tayt ve kedi. Zamanlama çok manidardı. Kedinin hal ve tavırlarına bakılırsa idi bu kadını tanıyordu. Kadın onu birkaç gündür uzaklaştırmaya çalışıyordu bir sebepten fakat şu an hala anlamış değilim neden uzaklaştırmaya çalışıyor. Şu satırları yazdığım anlarda bile sesi geliyor kedinin. Ayrılık acısı kötü bir şey olsa gerek. Bizimkilere benziyor mu acaba? Acının şiddeti yani.
Didim’de böyle sorunlar var. Kişioğlu geliyor Didim’e. Ya çocuğuna hediye diye alıyor ve sonra bu yazlıkçılar gidince güzelim köpekler sokaklarda kalıyor ya da yine kişioğlu karı tavlamak için köpek besliyor. Kişioğlunun entelektüel-ahlak seviyesi Recep İvedik’in o köpekli sahnesi kadar. Sonra yine bir şekilde ayrılık zamanları. Ben ömrümde bu kadar çok çeşit köpeği bir arada burada gördüm. Çok çeşitli köpekler var burada. İşte zaten bu yüzden dedim: bir hayvan çiftliği açmak istediğimi. Kendime ait, çeşit çeşit köpeklerden oluşan bir hayvanat bahçesi gibi.
Hayvan sevgisi.. Amerikalı ağabeyle oturduk bir ara. Akşama doğru ben yemek yerken birden peyda oldu. Buyur abi, dedim. Künefe söyleyeyim, dedim. Yok, dedi. Sağol,dedi. Eskilerden, yani geçen seneden, konuştuk. İkimizin ortak tanıdığı bir kişiden bahsettim. Geçen sene milleti soyup soğana çevirdiğini, sonra sıvışıp gittiği söyledim. Allah’tan ki tam takırım zaten de dedim beni çırpamadı dedim. Haberi yokmuş. Yarı inandı yarı inanmadı. Üstümüze vazife değil, dedi. Bunu derken, tamam fakat yalan da söylüyor olabilirsin, gibi bir ima da yaptı sanki. Nerden geldik bu konuya?.. Ha, o kişi… o kişiyi sonra Facebook’ta buldum. Arkadaşlık isteği gönderdim. Kabul etti. Birkaç gün baktım ettim sayfalarına. Hep hayvan dolu. Yani hayvan sevgisi filan, yüksek insani değerler.. filan.
Facebook sanki bir hamam gibi. Yani kişioğlu veya kişikızı geliyor, melekleri kıskandıracak kadar pak pür mür olabiliyor face’de. Bizzat tanıdığım bir kız var mesela geçen seneden. Bu kız çete kuran, haraç kesen, ağzı on ton küfür logarı, bir çükte durmaz Perihan gibi…fakat öte yandan da melek.
İnsanoğlu ne pis bir varlık.. Her şeyi kullanıyor…Havada karada uçana kaçana ölüyü diriyi bizi.
…
Kedinin sesi kesildi. Umudu kesti ve akşamın karanlığında yola vurdu kendini. Sanırım öyle. Ayrılık acısı. Onların acıları da bizimkilere benziyor mu acaba? Yolda şiddeti azalır acının fakat ağırlığı artar. Sanırım öyle..