Keçilere Özgürlük
Ayşen Korkmaz ÇETİN, bakın ne diyor: Ben keçi yetiştirip sütünü kullanmak istiyorum, bunun için internetten bir araştırma yaptım. Saanen cinsi keçi süt veriminden dolayı tercih ediliyormuş fakat her baktığım sitede yemle beslemekten bahsediliyor.
Benim bildiğim keçi hürdür yiyeceğini kendi seçer temizdir öyle ahırda beslenemez ben keçilerim özgür olsun istiyorum bizim eşimle hayvancılığa dair hiç bir deneyimimiz yok ineği bile iki kere görmüşüzdür hayatımızda ama kendimiz neslimiz ve gelevek nesiller için iyi bir şey yapmak istiyoruz çiğ süt üretmek peyniri yoğurdu tereyağını kendimiz yapmak daha sonra kendi yiyebiliğimizi güvenle ''''''tüketime''''''''''' sunmak istiyoruz ama yem olayı çok canımızı sıktı keçilerin illa yemle mi beslenmesi gerekiyor, böyle beslenirse doğallığını yitirmez mi? cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Keçiye inat denilmesinin sebebi ‘’dikine ‘’ gitmesindendir. ''Dik'' tabiri hem inat anlamında hem de yokuş anlamındadır. Keçi yokuşu çok sever, tırmanmak onun fiziki yapısına uygundur. İniş, onun mecburen döndürülmesi gereken evinin, ahırının yolu da olsa hiç hoşlanmaz. Yokuşta katettiği aynı mesafeyi iniş yolunda alamaz. İniş, onun için korkudur. Sarp kayaların kenarında incecik yollara onun için ad konmuş; patika. Bulmacaların meşhur sorusu olmuş. O patikalar ne insana ne de başka memeli hayvana, ona ait olmuş. Sanki tahsisli bir yol.
İşte tam keçiye inat koyun uysallığın timsali, yokuşu hiç mi hiç sevmez. İnişi ve düzü sever. Kafası yerde yürürken her ne kadar otları ararken insanoğlu onun bu duruşunu uysallığına yorumlar. Keçi, yerden ot toplamaktan hiç hoşlanmaz, daima kafası yukarda yeşilini, yiyeceğini almak ister. Yerden mecburen bir ot alsa da hemen kafasını kaldırır, sürekli hem yürümek hem de yürür iken yiyeceğini almak ister. Makilik ormanlarda karnını doyurmayı pek sever. Yeşil bulduğu her şeyi yemek ister. Bir fidanın yapraklarını yiyip bitirdiğinde dalını da gövdesini de kemirmeyi ihmal etmezken fidanın gövdesinin kabuğunu da soymuş olur.
İşte bu noktada keçilerin ormanda beslenmesi ile ilgili vaveyla başlar. ‘’ Ormanı keçi bitiriyor ‘’ ormancılıkla ilgili bildirilere konulunca; Ormanı çoğaltmanın çaresi bulundu!
Vurun abalıya. Suçlu bulundu ve keçiler ormanlarımızdan kovuldu. Güya ormanı kurtardılar.
Ormanı çoğaltmanın yolu keçiyi ormandan kovmak değildir. Çünkü ormanın keçiye ihtiyacı var. Orman ağaçlardan oluşur, her bir ağacın havaya,suya, toprağa ihtiyacı olduğu kadar keçilerin gübresine de ihityacı var.
Başarının sahibi çoktur. Başarısızlığın ise mazereti yoktur. Başarısızlıkta herkes bir suçlu arar. Orman Genel Müdürlüğü ormanları çoğaltamamanın suçunu kendine çıkaracak değil ya, keçiye suçu yükledi. Zavallı keçiler dilleri yok ki söylesin:
Kızılırmağın suyu salına salına akar iken İç Anadolu Türkiye Haritasında benim kafamın keli gibi kabak bir vaziyette duruyur. İç Anadolunun dağları çıplak, ovaları da çıplak. Bir dere kenarında üç beş tane kavak ancak görebilirsiniz. Ankara’dan 350 km mesafe katedeceksiniz ki ancak Toros Dağlarına girdiğinizde ormanı görebilirsiniz. O da atalarımızdan miras kalmış. Yine Ankara’ dan Kırşehir,Kayseri İstikametine kilometrelerce gittiğinizde bir tek orman göremezsiniz. Yol kenarlarında reklam amaçlı bir kaç dönüm o da bakımsız ağaçlar hariç.
Orman Genel Müdürlüğü’ nün dev bir personel yapısı yeni ormanlar inşaa etmekten daha fazla yetişmiş ormanı angejman planları dahilinde kesip satmakla konumlanmış. Birde ormanı muhafaza. Kimden muhafaza? Keçiden, orman köylüsünden!
Ormanın mülkiyetini teslim et bakalım orman köylüsüne. Bir tek kişi ormanı kaçak kesebilir mi? Devlet, orman köylüsü ile mücadele ediyor: Orman senin orman benim!
1989 yılında ilk özel orman yönetmeliği çıktı. İnsanlar boş uygun arazilere özel orman yapsın. 1992 yılında yönetmelik yine yumuşatıldı. 2000’li yıllarda özel ormancılıkta zeytine de izin verilince zeytin yetişen alanlarda hazine arazilerinin değerlendirilmesinde epey mesafe katedildi. Ama bu da cüzi bir yekün. Özel ormancılığın gelişmesi için devletin özel orman kurulacak alanlarda mülkiyet sevdasından vaz geçmesi gerekir. Yanan ormanlık alanlar hemen orman yapılması mecbur olduğu halde her yıl yanan ormanların yerine ormanlık oluşturulmuyor. Halbuki yanan ormanlık alanlarında hemen özel ormana açılması gerekir, ama bu özel ormancılık yönetmelikleri ile kimse ormancılığa soyunmak istemiyor.
Devlet orman inşaa etmek için parasal kaynak ayırmıyor, ama boş alanlar, yeni yanmış, eski yanmış alanlar da benim demekten vazgeçmiyor.
Bunları beceremediğinin sorumluluğunu keçilere yüklüyor.
Sadece keçiler değil tüm memeli hayvanların yemlenmesinde yeşile ihtiyaç var. Mandalarımızın neredeyse nesli tükendi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Ziraat Fakültesi lokal de olsa mandalara sahip çıktı.
Keçi ormandan , sığır, koyun da meralardan kovularak esir edildi. Şimdi hepsi özgürlüklerini bekliyorlar.
Keçiler ormandan indirilirken keçiler ile ortak yaşama sahip yörükler, göçerler de mecburen ovaya indirildiler ve yaşam kavgası veriyorlar!
Orman, keçinin doğal yaşam ve beslenme alanıdır. Onu sabit bir ortamda beslemek onun fiziksel özelleiklerine de aykırıdır. Ormandan, gezinti alanından keçiler de inekler de mahrum edilmemeli
Keçiler, ormanlaşamamanın ‘’ günah keçisi ’’ edilmemelidir.
Çok beğendim bu yazıyı. Mutlak hemfikirim.
Mart 13th, 2011 at 22:55Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şahin Yeter:Ormana keçiler değil,elinde baltalı insanlar zarar vererek yok ediyor
Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şahin Yeter,ormana keçilerin değil, elinde baltalı insanların zarar vererek yok ettiğini söyledi. Yeter, artık orman işletmelerinin köylüye keçi dağıtır duruma geldiğini vurguladı.
Türkiye tarım ve hayvancılığının son yıllarda gerilediğini, bunun uygulanan yanlış politikalardan kaynaklandığını söyleyen Yeter, "Hem
hayvancılığımız hem de bitkisel üretimimiz azaldı. Tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasındaydık. Şimdi pamuk ve buğday dâhil birçok ürünü
ithal ediyoruz. Hayvan sayımız da azaldı. Hem canlı koyun hem de ithal ediyoruz" şeklinde konuştu.
Mart 23rd, 2011 at 00:04