Kazın Ayağı Artık Öyle Değil!…
Gerçi şu yaz sıcağında bu tür yazılar oldukça sıkıcıdır, hem yazanı hem de okuyanı bunaltır. Ne var ki bu yıl siyaset kazanı öyle bir kaynıyor ki yaz sıcağı halt etmiş.
Referandum gününe tamı tamına (hesabım yanlış değilse) otuz üç gün var. Artık yatıp kalkıp referandumdan başka bir şey konuşmuyoruz. Az kalsın unutuyordum, birde generallerin terfi durumu var, yani YAŞ kararları.
Eskiden YAŞ toplantıları pek gündem oluşturmuyordu, hiyerarşik bir düzen içersinde generaller terfi edip,makamlara atanıyordu. Ama bu yılın ayrı bir özelliği var, referandumdan önce Ordu ve hükümet birbirlerini deniyorlar. Biliyoruz ki YAŞ toplantısında hükümet Ordu üzerindeki etkinliğini göstermek istiyor. Dolayısıyla kendi arzu etmediği generallere geçit vermek istemiyor. Ayrıca tutuklama kararı çıkmasına rağmen hala görevi başında olan darbe sanıklarını da tasfiye etmek istiyor.
Ordu ise “biz kendi işimize kimseyi karıştırmayız havasında, eskiden böyle idi şimdi de böyle olacak” diyor. Gerekçe yıllardır kurulu olan hiyerarşik bir düzenin yıkılarak kaos yaratılmak istenmesinin önüne geçilmesi.
Bu gerçekten acaba böylemi? Sorusunu sormadan bununla kısmen alakalı bir konuya geçelim.
Dünyanın hiçbir gelişmiş demokratik ülkesinde kendi kendini yöneten ve kendi içinde hiyerarşi ve temayül üreten bir ordu yoktur. Böyle bir ordunun bulunması demek, o ordunun o ülkede ikinci bir güç ve yöneten olması demektir ki, buna hiçbir siyasi otorite izin vermez.
Yine dünyada zaman-zaman darbe yapılmış, muhtıra verilmiş ülkesinde askerler kendi başlarına dışarıdan, yani ekonomi çevrelerinden destek almadan ne ihtilal yapabilir ne de muhtıra verebilirler.
Yani her ordunun kendini ayakta tutan ekonomik güçleri vardır. Bu ekonomik gücün beraberinde basın gücünü de getirdiğini belirtmeden geçmeyeyim.
Demek ki asıl güç ordunun kendisi değil, kendisine yön veren ekonomik çevrelerdir.
Şimdi konumuza dönelim;
Turgut Özal’la beraber palazlanan Anadolu’nun muhafazakar esnafı AKP ile birlikte dışarıdan gelen destekle beraber( ki öbür cenahın da dış destekçileri vardı) ekonomik güç haline geldiler.Yani seksen yıldır ülkede cirit atan hakim güçler artık eskisi gibi at oynatamamaktadırlar.Ordunun da olaylar karşısında yalpalaması,bocalaması bundandır.Ordu da artık kendi içinde rahat ve tek başlı değil. Bu ne yazık ki bu hiçte hoş bir şey değil. Çünkü ordunun asli görevi olmadığı halde, rejimi koruma adı altında çıkar çevrelerinin bekçiliğini yapması bu ülkeyi kaosa sürüklüyor. Aslında onun görevi, dış düşmanlara karşı caydırıcı güç olması.
Bu güne kadar ordu siyasetçinin karşısında hep alternatif yöneten gibi gösterildi. Generallerin hesap vermesi gerektiği, gereğinde yargılanması gerektiği dendiğinde, hemen karşısına “ama siyasetçilerin de dokunulmazlıkları var” dendi. Ne zaman bir general hakkında suçlama olsa, hemen onu vatanı için seve- seve canını verecek olan vatan kahramanı ilan edildi. Ama iktidardaki siyasetçi vatan hainliği ile suçlandı.
Yine ordunun kendini sivil denetime açması gereği gündeme geldiğinde, iktidardaki siyasetçinin ne sahtekarlığı kaldı ne de yolsuzluğu.
Gördüğümüz o ki;
Başı boş kalmış ordu, kendini hesap vermez tek güç gördüğü için iyice laçkalaşmış, zira olaylar bunu gösteriyor. Burada örnekler saymaya başladığımda içim acıyacak, hüzünleneceğim.
Eğer delil arıyorsanız hafızanızı yoklayınız, o da yetmiyorsa çok gerilere gitmeye gerek yok, son bir yılın gazetelerini gözden geçiriniz. Kazın ayağı artık öyle değil, bu vatandaş eski maraba kasketli, kara lastik ayakkabılı “memed” değil…………
Sayın Yakup Halıcı yazınızı okudum.. Saygılar
Ağustos 9th, 2010 at 19:09Mesut Kaymakçı
Eğitimci - Yazar.
Asker ile siyasetçi şu noktada anlaşamıyorlar.
Belediyede kapıcılık yapan bir kasabada kapıcı bir partiden adaylığını koyup pek ala beediye başkanı olabiliyor fakat askerde terfiler böyle değil.
Siyasetin terfileri çoğu zaman kitabına uydurularak yapılıyor. Askerde ise bir çavuşu generalliğe getiremezsiniz. Generaller de kışlada aday olup sandıktan çıkmıyor.
Sanırım çözüm şu olmalı, siyasetin belirli bir ahlakı oluşmalıdır ve bu ahlak gereği görevler hak edene verilmelidir, kartvizitler adam yerine geçmemelidir. Askerde devletin bir memuru olduğunu unutmamalıdır ve vatanseverliği istismar etmemelidir
Ağustos 9th, 2010 at 19:47