Kayboluşlar
Bir şeyler yapmak istersin imkânların ölçüsünde. Düşenin elinden tutmak, yetimi sevindirmek gibi. Bu duygular senin vicdanın ve insanlığındandır. Görmezden gelemezsin. Onlar sıkıntı içinde olunca sen refah içinde yüzemezsin. Bu ne senin ahlakına, ne insanlığına, nede inancına yakışır. Verende alanda yüce yaradan dersin. Herkes kaderini yaşar. Kısmetini yer. Nasipte ne varsa o gelir seni bulur.
Bazen de ikinci planda gerilerde bırakırsın kendini. Kendin için değil hep başkaları için yaşarsın. Doğru olanda bu diyerek… Sana öyle öğretildiği içindir belki de. Tabi emeklerin boşuna olduğunu görene kadar. Çünkü o emekler, yıllar, birikimler, fedakârlıklar bir sözle ödenmiştir. Ve ardından yapmasaydı kelimesi eklenerek. Ya da ne yaptın ki. Sanki sana zorla yaptırdık gibi…
Önceliğin hep onlar olduğu için kendini yaşayamamışsın, hayallerin var mı, sende bir insansın demezler. Hep evet dediğinden dolayı hayır ve yok ne demek öğretememişsin. Onlarında işine gelmiştir. Senin fedakârlığın, koruyuculuğun.
Önceliklerin onlar olmuştur. Onların sevinciyle mutlu olmayı seçmişsin. Sen cansın, kalbin, duyguların var diyen olmamış. Hep ver demişler. Sende ömrünü vermişsin. Maddi manevi sırtına binmişler sende bu yükü manto gibi giymişsin üstüne. Onların da rahatına gelmiştir.
Yoruldun mu, bu yük ağır dememişler. Ufak sarsıntı da boğazını sıkmışlar. Duygu sömürüsünde bulunup seni sindirmişler. Giydiğin fedakârlık elbisesiyle bütünleşmişsin. Bir türlü üzerinden çıkarıp atamamışsın.
Adeta bedenini sarmış. Tenine yapışmış. Kalbin ruhuna değmiş, dokunmuş. Sende hayat bu diyerek kabullenmişsin her şeyi. İplerin ellerinde çekmişler gelmişsin, bırakmışlar gitmişsin. Ataerkil aileyiz. Biz bir bütün ve birbirine bağlıyız demişler. Öyle öğretip yetiştirmişler. Nedense tek fedakâr sen olmuşsun. Bu elbise sadece sana biçilmiş. Sadece sana yakıştırılmış. Sanki bir film ve külkedisi sensin. Çalıştığın, onlara faydalı olduğun sürece sen ara sıra baloya davet edilen külkedisisin. Daha sonra her şey kabağa dönüşür. Hayaller biter.
Ne garip sanki her şeyin sahibi senmişsin gibi davranılır. Cebinde bazen kuruşun olmaz ama sana inanmaz. Her zaman bir köşede var derler. Oysa yoktur ama inandıramazsın kimseyi. Sonra sende pes edersin. Çünkü her istenileni yapmış, yok dememiş, koşmuşsun her zaman yardıma…
Senin bir gün ihtiyacın olsa kimse inanmaz. Ve hatta herkeste yok olur. 'sende varsa herkeste var, sende yoksa kimsede yok' ne garip. Ama sana koşanlar ve senin destek oldukların, iyilik yaptıkların ilk başta sırtını döner ve sana zarar verirler.
İnsanların yalan söylediğini anlarsın. Ama öyle usta söylerler ki bu yalanı onların yüzüne vurmazsın. Ustalıklarına hayran kalır izlersin. Hiç renk vermezler. Sesleri dahi titremez. İyi rol yaparlar. Şaşar kalırsın. Elinde ne varsa onlara vermek ister, kendinden şüphelenirsin. Tabi ki bunlar sana ders olur. Sende kişiye göre davranmayı öğrenirsin geçte olsa…
Ve bütün bu olaylar önce aile içinde sonra arkadaşlar arasında. İş yerinde çevrende derken. Geniş bir çember olur. Ya bu çemberin içinde kalırsın ya da dışında. Seçim senin olur.