Katliam ve Sorumluları
Ne yazık ki; göz göre göre, Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamını yaşadık. Şu ana kadar, 103 vatan evladını kaybettik. Çok sayıda da, (bir kısmı ağır olmak üzere) yaralımız var.
Cenab-ı Hak; bu kayıplarımıza
rahmet yakınlarına sabır lütfetsin. Milletimizin başı sağ olsun. Yaralılarımıza şifa versin. Bir daha, böyle acılar yaşatmasın. Ülkemize huzur, yöneticilere de basiret nasip etsin.
Bu dehşet veren, bu feci, bu yürek yakan tabloya rağmen; ortada sorumluluğu üstlenen, hiç olmazsa istifa etme faziletini gösteren yok. Başbakan, ‘’ Şu anda, AKP hükümeti yoktur.’’ Diyebiliyor. Hatta, “Canlı bombaları biliyoruz. Ama, eylem yapmadan yakalamıyoruz’’ mazeretine sarılabiliyor. Ancak “makul şüphe’’ bahanesi ile, istediklerini tutukluyorlar. Biat etmeyenlere, dalkavukluk etmeyenlere; her türlü baskıyı, zulmü, yasağı uygulayabiliyorlar. Çok sayıda medyanın sesini kısabiliyorlar. Anayasa dahil, tüm hukuk düzenini hiçe sayabiliyorlar. Ama, halkı aptal yerine koyarak, suçu başkalarının üzerine atabiliyorlar. (özellikler, 17-25 Aralık rezaletinden sonra)
1- AKP, iktidara geldiğinde, terör sıfırdı. Nasıl oldu da, bu feci tabloya, her türlü teröre müsait ortama gelindi?
2- Niçin, olaylar, 7 Haziran seçimlerinden sonra böylesine azdı?
3- Niçin, “açılım” yalanı altında, teröre bu kadar taviz verildi? Ülkenin silah ve patlayıcı deposu haline getirilmesine, kurtarılmış bölgelerin inşa edilmesine izin verildi? Niçin, polise ve askere mani olundu? İmralı’nın talimatı ile, (hiçbir hukuki gerekçe olmamasına rağmen) terörle mücadeleye başarı kazanmış, tecrübeli, vatansever, polisler ve askerler tasfiye edildi? İş acemilerin eline kaldı. Valiler, halka değil, saraya hizmet eder hale düştüler, terörün palazlanmasına göz yumdular. Türkiye; yabancı ajanların ve terör örgütlerinin cirit attığı bir ülke haline geldi. Bizim MİT’imiz ise her işi bıraktı, sarayın emrine girdi, fişleme yapmaktan başka işe bakmaz oldu. İstihbarat faaliyetleri tam anlamı ile felç oldu. Can güvenliği kalmadı. Ülke, yangın yerine döndü.
4- Tek adamın emri ile yürütülen, fevkalade hatalı, milli çıkarlarımıza aykırı, ABD güdümündeki dış politika, işin tuzu-biberi oldu. Herkesle düşman olduk. Dış itibarımız sıfıra indi. Hiç dostumuz kalmadı. Bir ateş çemberinin içine sokulduk. Sınırlarımız yolgeçen hanına döndü. Bu arada, milyonlarca mülteci geldi. Zaten bozuk olan ekonomi iyice çöktü.
5- Camiler seçim bürosu, din adamları, parti sözcüsü oldu. Milli, manevi, dini değerlerimizin tümü ayaklar altına alındı. Tam anlamı ile istismar aracı haline getirildi. Tam bir dejenerasyon gerçekleştirildi. Ve (katliamdan sonra konuşma yapan) Diyanet İşleri Başkanı, bu ortamın oluşmasında, kendi vebalinin de olduğundan hiç bahsetmiyor. Dünya’da, Beş Binden fazla, ‘’İslami’’ adı taşıyan, terör örgütünün varlığını tenkid etmiyor. İslam’ın özü anlatılmıyor. Rüşvet-yolsuzluk-iftira-zulüm-haksızlıklar-hukuksuzluklar-kul hakkı-torpil-israf, vb. konular hiç dile getirilmiyor.
Bu şartlar altında, 1 Kasım seçimleri, daha da önem arz etmektedir. Zira, bu seçim, bir tür referandum anlamını taşıyacaktır. Hukuk, demokrasi düzeni, fikir-ifade-inanç-felsefe-hak ve hürriyetleri mi istenmektedir? Diktatörlük-baskı-zulüm-hukuksuzluk-terör-ayrımcılık düzeni mi tercih edilecektir?
Bu son demokratik fırsat kaçırılmamalıdır. Aksi halde, çok pişman oluruz…