Katliam Ve Hainleri Uzaklarda Aramayın
Baba-2 filmini izleyenler bilir ki, katil maktulün yanı başındaki kişidir. Bir kişiyi etki altına almak istiyor veya ortadan kaldırmak istiyorsanız, bu uzaktan zor ve dikkat çekicidir.
Türkiye'yi işgal etmek isteyenler, FETÖ liderini bir büyücü ve hipnozcu olarak yetiştirdiler. O da sabırla 50 yıla yakın bir zaman diliminde devlet ve milletin sinir uçlarına bir tenya modeliyle yayıldı.
Sözü uzatmaya gerek yok, neticesi ortada. Sadece bugün değil, insanlık tarihi de benzer örneklerle doludur.
Alparslan'ın meşhur vezirlerinden Nizaülmülk, Melikşah zamanında Alamut Kalesi'ni ele geçiren Şeyhül Cebel (Dağların Efendisi) Hasan Sabbah'ın üzerine yürüyüp kaleyi kuşatır.
Hasan Sabbah, Nizamülmülk'e bu işten vazgeçmesini, yoksa kendisini öldürteceği haberini gönderir.
Tüm tehditlere rağmen Nizaülmülk kuşatmadan vazgeçmez.
Bir gün Hasan Sabbah'ın fedailerinden Ebu Tahir, Nizamülmülk'ü bir suikastla öldürür.
Melikşah'tan sonra ise tahta Sultan Sungur geçer.
Yeni Sultan, Hasan Sabbah'ın üzerine ordusunu harekete geçirmeye hazırlanırken, bir sabah yatağının başucuna saplanmış bir hançer görür. Bu hançeri saplayan kişi saraydaki Hasan Sabbah'a bağlı bir fedaidir.
Birkaç gün sonra bir adam Hasan Sabbah'tan haber getirir: “O hançeri senin yatağının başına saplayan göğsüne de saplayabilirdi. Bizimle uğraşmaktan vazgeç.”
Hasan Sabbah ölünce yerine Kiyu Büzürk geçer. O da, Selçuklu Veziri Ebu Nasır'ı yanına yerleştirdiği fedaisine öldürtür.
Kudüs'ün fethine hazırlanan Selahaddin Eyyubi kumandanlarından birinin odasında iken, son Şeyhül Cebel Sinan'ın Haşhaşin fedailerinden biri elindeki bıçağı, Selahaddin Eyyubi'nin başına saplar.
Başındaki miğfer Selahaddin Eyyubi'nin katledilmesini engeller ve yanındakiler suikastçıyı hemen orada öldürür. Ancak bu kez ikinci fedai saldırır, o da öldürülür, derken üçüncü, dördüncü saldırıya geçer. Hepsi de başarılı olamadan öldürülür.
Kudüs fethedildikten sonra Selehaddin, Şeyhül Cebel Sinan'ın üzerine 10 bin kişilik ordu ile yürür.
Sinan korkar, bunun üzerine Eyyübi kumandanlarına para, makam ve kadınlar vaadeder lakin satın alamaz.
Sinirlenen ve çaresizlik içinde kıvranan Sinan başdaisi yani başvezirine şöyle seslenir: “Bana öyle adamlar bulacaksınız ki, her ne pahasına olursa olsun, Selahaddin'in kumandanlarını bu gece öldürecek ve kellelerini bana getirecektir. Ondan sonrası bana ait.”
Bu emri verdikten sonra Sinan köşküne çekilir. Bu sırada başdai ile diğer dai baş başa verip bir plan yaparlar. Sonra Sinan'ın odasına gelirler. Sinan uyumaktadır. Başdai Tavus, kamasını çekip Sinan'ın üzerine atılır. Hançeri kalbine saplar. Tavus onun sarığını alıp, başına geçirir. Parmağındaki yüzüğünü de kendine takar. Sonra 2. Dai'ye 'seni Şeyhül Cebelliğin veliahtlığına ve baş dailiğine tayin ediyorum. Benim elbiselerimi giy ve Sinan'ı uçuruma at'der. Yeni baş dai ve dai beraberce Sinan'ın cesedini uçurumdan atar.
Kaledeki Haşhaşinleri toplayan Tavus,' Şeyhül Cebelimiz Sinan bu gece Mehdi'miz tarafından davet olundu ve onun davetine icabet etti. Artık kendisi ebedi cennete kavuşmuştur. Beni veliaht tayin etmişti ve cennete hareket etmeden önce emanetleri bana teslim etmiştir. Bende bu andan itibaren bu makamı işgal ediyorum'der.
Ardından Tavus, Selahaddin'e bir mektup göndererek şunları yazar: “Selefimiz Sinan Rahmet-i Rahman'a kavuştu. Onun yerine biz geçtik. Bizim mesleğimiz ve siyasetimiz, selefimizin meslek ve siyasetine uygun değildir. Biz bütün Müslüman dindaşlarımızla tam bir anlaşma ve muhabbet dairesinde yaşamak isteriz. Hiçbir kimsenin mal ve makamında gözümüz yok. Bizim zamanımızda adamlarımızdan birinin hiç kimseye taarruz ettiği görülmeyecek. Tarikat ve mezhebimize tecavüz edilmemek şartı ile kumandanız altındaki askerlerin muzafferiyetine katkı yapılacaktır.”
Ancak ne Selahaddin, ne de kumandanları ikna edilmez ve kale başlarına yıkılır.
FETÖ lideri Gülen bu geleneğin son temsilcisidir. Hasan Sabbah'ın stratejisini bire bir uyguladığı gibi daha alçakçalarını da yapmış ve yapmaya devam etmektedir.
Son işgal hareketi, NATO ve ABD'nin planları dairesinde FETÖ ile işbirliği halinde yapıldı. Başarılı olsaydı yaşanacakları tahmin etmek zor değildi.
Peki, şimdi ne yapmalı?
Bu işgal girişimi fırsata dönüştürülmelidir.
Başkomutan Reis-i Cumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan en yakınlarından başlamak üzere hiç kimseyi istisna tutmadan yeniden güvenlik soruşturmasından geçirmeli, gerekirse zaman kaybetmeden tasfiyelere başlamalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken en mühim nokta istihbaratı kimin yaptığıdır. Genelkurmay Başkanı'nın özel kalem ve yaverini ve Cumhurbaşkanı'nın yaverlerini kim belirledi? Elbette ilgili birimlerin istihbarat ve personel daireleri. Bu durumda işe bu makamları işgal edenlerden başlamak kaçınılmazlaşır.
Ancak üç husus son derece önemli.
İlki, bir göreve talip olan kimseyi oraya lütfen artık getirmeyin. İnsan havuzu oluşturup liyakatli olanı çağırıp görevlendirmeli. O insan havuzunun bilgileri her daim güncellenmeli. Paraya, makama ve karşı cinse tamahı olan hiç kimse kritik görevlere getirilmemeli. Mesela şimdi başyaver ve yaverler hain ve katil çıktı, peki bunu tavsiye eden, istihbaratını yapanlar suç ortağı değiller mi? Onlara haklarında aynı süreç başlatıldı mı?
İkinci olarak da kripto FETÖ'cülere yönelik önlemler. ‘Bu asla FETÖ'cü olamaz' dediğiniz insanlar FETÖ'cü çıktıkça insan şaşırmadan edemiyor. Ben kamunun her yeri gibi, AK Parti'nin belediyelerinin ihmal edilmemesi gerektiğini, güvenlik görevlilerinin, mahkeme mübaşir ve kâtiplerinin, tüm kurumlardaki temizlik görevlilerinin, özellikle tepeden tırnağa elden geçirilmesi gerekir. Yapılmazsa biz bu belaları döner döner yeniden yaşarız. İnsan seçiminde eskiden saraylarda kullanılan, bugün ABD, İngiltere ve Rusya'da yoğun kullanılan bazı ilimlerden devlet mutlaka istifade etmelidir. Öte yandan bir kula taparcasına bağlanan her kim varsa ona asla iş verilmemeli ve devlet, millet teslim edilmemelidir.
Üçüncü olarak da Hasan Sabbah'ın geleneğini sürdüren Tavus'un, Selahaddin Eyyubi'ye yazdığı gibi, siz de barış mektubunda olduğu üzere ABD, FETÖ liderini imha ettikten sonra, yerine muhakkak Tavus gibi birini geçirecek, o da barış talebinde bulunacaktır.
Bu geleceğin şeytanlık DNA'sının vazgeçilmez bir parçası olduğu asla ve kata göz ardı edilmemelidir. 1980'de de girse, 2000'de de girse, 2013'te de ayrılsa, 2016'da da ayrılsa buradan ayrılanlara hiçbir şartta pirim verilmemelidir. Bunların ayrılması bile takiyyedir.
Yalvarıyoruz, ne olur artık ihmal etmeyin!