Kasaba’nın Kaderi…
Bir insanın hayatında, şehirler ne kadar önemli olabilir?
Peki, şehirlerin kaderlerinde aynı insanlar, aynı davalar ne kadar yer alabilir?
Doğu Perinçek'in tam da Anneler Günü'ne denk gelen günde, oğlu Can için yazdığı yazıyı okuduğumda aklıma düştü...
Altı-yedi sene önceydi... Beyoğlu'ndaki İşçi Partisi binasında, bir diğer Ergenekon tutuklusu, o zamanın İl Başkanı Erkan Önsell ve Doğu Perinçek'le baş başa sohbet ediyorduk... Laf lafı açtı, konu döndü dolaştı, doğup-büyüdüğüm, yaşadığım ilçe Silivri'ye geldi.
O zaman anlatmıştı Doğu Perinçek, 1980 darbesi sonrası Silivri'de yaşadığı günleri...
Perinçek kaçak, aranıyor... Soluğu Silivri'de alıyorlar, Silivri o zaman 40-45 Bin nüfuslu bir kasabacık... Celaliye ise bir küçük köy... Celaliye'ye yerleşiyorlar ailecek.
İki katlı köhne bir evde yaşıyorlar uzun bir süre... Mahalleli Perinçek'i farklı bir isimle biliyor. Elbet tanıyan çıkıyor... Ama kimse ele vermiyor.
Perinçek çiftinin şimdi çoluk-çocuk sahibi kızları Kiraz, Celaliye'nin arnavut kaldırımı taş sokaklarında atıyor ilk adımlarını...
Perinçek, Ergenekon'dan tutulup da Silivri zindanına getirilince, mektuplaşmalarımızdan birinde hatırlatmıştım ona, Silivri'yi, Celaliye'yi...
Sonra, yakın tarih ile ilgili çalışmalarımdan birinde başka bir olaya rastladım...
Silivri'de şimdilerde yüzlerce komutan, gazeteci, aydın ve siyasetçi "darbe teşebbüsü" suçlamasıyla yargılanıyorlar. Daha doğrusu darbe yapmaya teşebbüs etmeyi düşünmek iddiasıyla...
Oysa bu küçük kasabada, aynı suçlamayla konuk olup yargılananlar, iftiraya karşı "masumum" diye çığlık atanlar ilk onlar değil...
Nazım Hikmet, 1938 yılında paldır-küldür göz altına alınır... Suçu, kitap okutmaktır...
Daha doğrusu, davanın asıl sanıkları olan ve darbe yapmalarından korkulan bir avuç harp okulu öğrencisi çocuğun suçu kitap okumak, Nazım'ın suçu da bu kitapları, makaleleri yazmak, yaymaktır.
Tarihe "Donanma Davası" olarak geçen yargılama, yine tarihe geçecek bir biçimde, bir gemide görülür. Mahkeme, bir yüzer mahkemedir...
Nasıl ki Silivri Cezaevi'nin spor salonu mahkeme salonu haline getirildiyse, gemide de subayların yemekhanesi mahkemeye dönüştürülmüştür...
Nazım, buradaki duruşmalara, tuvaletten bozma bir hücrede tutularak götürülür... Gemi kah Kadıköy açıklarında seyreder, kah Adalar...
Ve Silivri açıklarında demir atar... Nazım, Cumhurbaşkanı Atatürk'e masum olduğunu belirten bir mektup kaleme alır, adalet ister... Mektubu Silivri'den, elden yollar...
Mektup Atatürk'ün hiç bir zaman eline geçmez... Atatürk bir süre sonra hayata veda eder, Nazım "darbecilikten" hapis yatar...
Dedik ya, insanların hayatlarında şehirlerin önemli bir yeri vardır...
Şehirlerin ise kaderleri...
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts