Karmaşa…
Ay düşerken gecenin üzerinden, günü sahibi güneşe bırakıp, göz kapanması, el çırpması trans dakikalarından uyandırmaya yetmiyor solmuş karmaşık yüzleri.
Baka kalmış düş hırsızlarının kelepçelenmeyen ellerinin tutsaklığı, anlamsız bir savaş tanığı içini boşalttığın iki göz pencereli oda.
Gece karanlık mı? Sizin karmaşanız mı renksiz, soluk nefesli karmaşa sadece bir dönemlik misafir siyah ve beyaza teslim olan.
Yok, gibi ses vermeden çırpınan kuş kanadımı sadece gördüğünüz, gürültü, düzensizlik karmaşası arasında kalan uçmaktan kaçmaktan korkar olmuş kuş kanadı yorgunluğu.
Canlanmaya çabalarken çabası görünmeyen gölgede güneşsiz kalmış çiçek bedeninde karmaşa.
Aklın dokunamadığı uzaklaşan çocuk neşesi, sesleri arasında farklı bir huzura düş gezgini.
Görmek tam da karmaşanın ortasında kaldığında, her şeyin aslında senden uzak bir o kadar yakın olduğunu, sarmaşıkların ellerinin suya uzanmak istemesi gibi, ufka meraklı başakların rüzgara boyun eğmek istemesi, savrulması fakat kırılmaması dik durarak.
Kuzey yıldızı döndüğümde gökte yerini almış ol, beni bekleme yanmaya kararlı bir yıldızım farkındalıkla yürüyorum, umursamaz görüntülerin izlendiği dünya tiyatrosunda başrol değildir yerim diye sorgulamadan ağır aksak devrilip doğruluyorum.
Karar, başka biri ses vermez dağlardan bekle düştüğün yolların neresinde yorulduysan, ellerinde yüzünde sıyrıklar, düşmüşsün dizin kanamış karmaşanın ortasında kaldığın zaman.
Bilmek acı getirirse eğer cahil dendiğinde üzerine yapışan ceket neden yakışmaz.
Var olan sizin gerçekliğinize sığındığın da aklınızın nereye ait olduğunu kimin göz hapsinde olduğunu düşünmezsiniz.
Tek olmak için girişirsiniz karmaşanın orta yerine, ya da yok olmak için uyursunuz sonsuz hareketsizlik arzusuyla, seçimlerinizin farkında değilseniz eğer uykunuz bir ömür boyu sürer.
Karmaşalarınız içinde kendinize ait zamanların tadını çıkarın, gülümsediğiniz dürüst mutluluklar paylaşın, çoğaltın kendinize gerçeğinden birer kopya mutluluk anısı kalsın.