Kargı İlköğretim Okulundan Hatırladıklarım
Kargı İlköğretim Okulundan Hatırladıklarım (Murat öğretmen annemin verdiği ekmekten yedi. Bizim gibi yani. Hiç ayıplamadı bizi. Kendisi de bizle yedi bizim getirdiklerimizden. Meğer onlarda bizim gibiymiş)
Tamam başımız okşamasınlar ama bize gülerek baksalar olmaz mı?
Buradan yağmur suyu geçmez artık dedi öğretmen. Soğuk da gelmez. Şu bezi görüyor musun? Onunla örtük işte…
Sıraları da ortaya çektik. Yağmur buraya kadar gelmez.
Bu ıslak mı ne? Her ıslak yağmurdan mıdır?
Her ıslak...
Yavrum yanakların niye ıslandı senin?
…
Kantinin kapısını açık bırakmayınız. Kantin yani bazı ihtiyaçların karşılandığı yer.
Kargı’da okulun bahçesine kurulmuş. Kapı dedikse kilidi anahtarı yok. Astar ile kilim arası bir dokuma. Perde açılır gibi açılıyor.
Kantin denilen yerde plastik sandalyeler var. Ve köy yerde elektrikle çalışan çay makinası. Kapı yani perde soğuğu önlemek için. Veya azaltmak en azından…
Siz bir kenara çekip eğilerek içeri giriyorsunuz. Plastik sandalyelerden birine oturup sıcacık bir sıvı ile içiniz ısınıyor. Hani o aslında zaten sıcak olup da fark edilmeyen yer.
İçiniz. Sıcak taraf…
Bazen yangının olduğu kısım…
Kapıyı kapatın soğumasın. Yani mekân…
İç taraf mı?
Hiç iç yangını soğur mu?..
…
Neden geciktin yavrum?
Ders çalıştık baba.
Akşama kadar ne yaptınız?
Öğretmen dedi baba. Kurs yani…
Tekrar mı ediyorlar?
Evet baba. Bilmediklerimizi de soruyoruz. Öğretmenlerimiz öğrenmemizi istiyorlar. Fazladan ders veriyorlar yani. Sevabına baba…
Sadece okul dersi mi veriliyor?
Hayır baba. Hayat dersi veriliyor. Bizim akranlarımız olan bazı öğrenciler uçağa binerek tatil yerine gidiyorlarmış. Bazıları yurt dışına… Bazıları okuyup büyük mekteplere hoca olunuyormuş. Bazıları mühendis, mimar falan oluyormuş. Bazıları öğretmen oluyormuş. Bizim öğretmen gibi baba.
Bazıları hiçbir şey olamıyormuş. Daha önce bizim oralardaki gibi. Öğretmen bizim bir şey olmamızı istiyor baba. Onun için çok şey öğretiyorlar.
Biliyor musun dün Murat öğretmen annemin verdiği ekmekten yedi. Bizim gibi yani. Hiç ayıplamadı bizi. Kendisi de bizle yedi bizim getirdiklerimizden. Meğer onlarda bizim gibiymiş. Bizim öğretmenler çok iyi baba. Aynen bize benziyor.
Bazı insanlar köylüleri sevmezmiş. Bizim sevilmeyecek neremiz var baba? Üzerimiz eski diye mi sevmiyorlar bizi? Tamam başımız okşamasınlar ama bize gülerek baksalar olmaz mı?
Göz kirlenmez ki baba…
Belki elleri bize değince kirlenmiş olur.
Söz kirlenmez ki…
Yüzünü bize doğru bakarak dursalar ne olur baba?
Yüz kirlenmez ki…
Bizim öğretmenler bizi seviyor baba. Bizi tutuyor. Bize bakıyor.
Bize gülüyor baba…
Gülen bir insan niye güzel görünüyor baba?
Ama bazıları gülmezmiş, gülmek ücretli mi, gülmek zahmetli mi baba?
…
Göz kirlenir mi baba?
Söz kirlenir mi?
Yüz kirlenir mi?
Peki onlara bu ‘kir’ nerden bulaşmış olabilir?
Yoksa içinde mi var?