Kardeşim, Bülent Arınç…
Sana, bu açık mektubu yazmak için, çok uzun süre düşündüm. Hep geciktirdim. Zira seni kırmaktan ve üzmekten çekindim.
Seni çok sevdiğimi, sen de iyi bilirsin. Kırk yıla yakın, bir tanışıklığımız, dostluğumuz ve sevgimiz bulunmaktadır.
Kaldı ki; sana minnet borcum da vardır. 1976’da, Defterdarlık görevinden aldıklarında; (güya burnumu sürtmek için) benden nefret eden bir tipe, hakkımda tahkikat yaptırmışlar. 31 adet suç icat etmişlerdi. Davalar, en yakın il olarak, Manisa’da görüldü. Ve sen, (bir kuruş bile talep etmeden) savunmamı üstlendin. Tümünde de beraat kararı çıkarttın. Bu iyiliğini, ölene kadar, unutmam mümkün değildir.
Bu kırk yıl içinde; senin, ne kadar hassas, dürüst, mütevazi, ihlaslı, bilgili, haramdan korkan bir kişiliğe sahip olduğunu; yakından gördüm. Hiçbir görev, seni şımartmadı. Çıkarcı yapmadı.
İşte bu yüzden; yıllardır AKP’nin ürettiği, rüşvet, yolsuzluk, yalan, iftira, baskı, zulüm, kıyım, torpil ve kayırma-yandaş olmayanı dışlama, israf, saltanat, hukuksuzluk, anti-demokratik düzen bataklığında olmana çok üzülüyorum.
1) Bunun, “vefa” gerekçesi ile izahı, mümkün olamaz. Zira, senin kimseye (başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Abdullah Gül olmak üzere) böyle bir borcun olamaz. Aksine; senin desteğinle bir yerlere gelenlerin, sana vefa borcu vardır.
2) Yine, “bu kötü gidişe, çöküşe engel olmak için, kaldım” da diyemezsin. Zira, AKP’de (kimseye önem vermeyen, istişare yapmaya tenezzül etmeyen, çevresinin dalkavuklarla çevrilmesinden (hatta şirke giren tavır ve sözler sergilemesinden) rahatsız olmayan, herkesi konu mankeni gibi gören, hukuk düzenini ve demokrasiyi hiçe sayan, ülkeyi kendi şirketi gibi yürütmeyi arzu eden) tek bir otorite mevcuttur. Bu otorite; bugüne kadar, sen dahil-kimseye söz hakkı ve inisiyatif tanımış mıdır? Bundan sonra da tanıması mümkün müdür? Kaldı ki, her fırsatta, senin karizmanı çizme gayreti yok mudur?
3) Eminim ki, mevcut tablo, seni de çok üzüyordur;
a) Hani, yokluklarla, yasaklarla, yolsuzluklarla, mücadele edilecekti? Şu anda, hepsi zirve yaptı.
b) Hani, bir “dava” edebiyatı vardı. İnancımıza hizmet edilecekti?
Şu an; toplum tam anlamı ile dejenere oldu. Milli ve manevi değerlerimiz yozlaştırıldı. Fuhuş, kumar, alkol, kaçakçılık, sapıklık, uyuşturucu, rüşvet, torpil, yolsuzluklar, zulüm, kıyım, iftira, baskı, kul hakkına tecavüz, kamu malına el uzatma, haramzadelik, lüks, israf, saltanat, görgüsüzlük, gasp, hırsızlıklar, cinayetler, kadına şiddet vb. zirve yaptı.
Anketlere göre; AKP iktidara geldiğinde, beş vakit namaz kılanların oranı %40 idi. Şimdi %18’e indi. Bunda en büyük vebal, partinize aittir. (İmam hatip öğrencileri arasında, bu oran, maalesef %13’dür.)
Kula kul olmak yaygınlaştı. ABD’nin projesi, “Ilımlı İslam” gerçekleştirildi. Ve Diyanet susturuldu. Suç ortağı haline getirildi.
c) Hani, “Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Dil” deniliyordu? Hani; “teröristle masaya oturan şerefsizdi”?
Peki, niçin ülkenin büyük bölümü, terör örgütüne teslim edildi? Niçin, her türlü taviz verildi? Niçin, KCK ve PKK operasyonları durduruldu? Niçin, İmralı’daki cani, bu kadar parlatıldı?
d) Nedir bu, gurur, kibir, enaniyet, dünya hırsı? Nerede, hukuk düzeni, demokrasi, fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetleri, kul hakkına saygı, can, mal ve namus güvenlikleri?
Ülkede; bozulmadık, dejenere edilmedik, işgal edilmedik bir kurum kaldı mı? Halk, niçin sizlerden, bu kadar nefret etmektedir?
O; büyük, zor ve dehşetli “hesap gününde”, havuz medyası, mal, mülk ve dalkavukların bir işe yaraması mümkün müdür?
Sevgili kardeşim; dün geçti, yarın meçhul. Tek imkân, bugünü değerlendirmektir. Bu açıdan, “7 Haziran sonrası” filan demeyin. Kendinizi, bir an önce, bu günah çukurundan kurtarın. Daha fazla suç ortaklığı etmeyin. Suçluları ve suçları savunmayın. Bu zulüm düzenine destek olmayın. Aksine; halkın uyanması için, gayret edin. Gerçekleri anlatın.
Hepimiz görüyoruz ki; mutlu değilsiniz. Yüzünüz gülmüyor. İnanıyorum ki; bu tabloyu tasvip etmiyorsunuz. Vicdanınız kanıyor. Hatta zaman zaman, vicdanınızın sesi baskın çıkıyor, güzel şeyler söylüyor, tenkit yapıyorsunuz. Ama hemen, geri adım atıyorsunuz.
Siz, AKP şablonuna uygun bir tip değilsiniz. “Haram-helal ver Allahım. Kulun doymaz yer Allahım” diyemezsiniz.
Kurtulun bu vebalden. Size yakışanı yapın. Aslınıza dönün. Ebedi hayatınızı daha fazla, riske atmayın. Kırın zincirlerinizi.
Sevgilerimle…
Önemli not: Sevgili kardeşimiz, Ahmet Dönmez’in yazdığı, “Adil düzenden-Havuz düzenine/Yüzde On” kitabını, okumanızı ve tüm dostlarınıza tavsiye etmenizi, önemle hatırlatıyorum. Tamamen, müşahhas belgelere dayanan bir eser.
Bunun devamı olan “17 Aralık, Sıfır Noktası” kitabı da, herkesin (özellikle de AKP’ye oy verenlerin) okuması gereken bir eser.