13 May
Oysa, Mareşâl Mustafa Kemâl ATATÜRK’ ün en çok kullandığı kelime “namuslu ve dürüst olmak” tır. Bunu bilmezler. Başta ADD ve ÇYD olmak üzere “Atatürkçülük” maddeci-materyalist bir felsefe; Lâiklik ise, sekülarizm (yani dinsizlik) olarak algılanır, açıklanır ve nihayet birbirinden bütünüyle farklı 41 tür Atatürkçülük tanımlanır, buna ses çıkartmazlar.
Bu, bütünüyle yanlış ve gerçekdışı bir algılama, açıklama ve tanımlamadır. Örneğin:
Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabı, Onuncu Yıl Nutku, Bursa Nutku ve Balıkesir dahil 52 hutbesi ile muhtelif söylev, demeç, emanet, vasiyet-vecizelerinde tam bir ehliyet, liyakat, vukuf, bilgi, basiret (öngörü) ve ferasetle ifade ettikleri gibi; “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet (ihanet) içinde dahi olabilirler...” hitabı, henüz dağıtılmamış bir ORDU’ yu mutlak surette muhatap alır mı ? almaz mı ? elbette alır.
Öyle ise, kıçı kırık Rum-Yunan bunu tam bir şuurla yapar, Ermeni gerektiğinde yalan, dolan, iftira ve riya ile dünyayı ayağa kaldırır, İsrail bir askeri için savaş acar-saldırır, ABD 9 asker için kıtalararası baskın yapar ve İngiltere 15 asker için saldırı tehdidinde bulunur..Başta Fransa olmak üzere, dünyanın çoğu ülkesinde “devleti bütün kurum ve kuruluşları ile” gasp, irtikap, yolsuzluk sahtecilik ve su-i istimallere karşı ordu denetlerken; TSK neden yapmaz. Neden ve niçin Türk aleminin maruz kaldığı tehditlerle yeterince ilgilenmez. Tam yeri ve zamanıdır, sorulur... Genel Kurmay Özel Harp Dairesi şimdi neden yok ?...
OYSA!...
Şimdi K. Irak’ta, Kerkük’te, Telâfer’de, Musul’da, Erbil’de yaşayan 3 milyon öz be öz Türk, TÜRKMEN kardeşimize yönelen alçakça bir soykırım tehdidi ve hazırlığı var. Düne kadar binlerce masum ve müsemma kardeşimiz alçakça-hunharca idam edildi. Evinden, barkından, yerinden, yurdundan sürüldü. Kerkük’e yasa, hukuk ve ahlâk dışı yollarla 400 bin göçmen getirildi. Askerlerimizin başına mel’unlarca çuval geçirildi. Tarihi Türk topraklarında Türkiye’ye karşı terör örgütleri kuruldu, 40 bin dolayında masum, müsemma, günahsız ve korumasız Kürt kardeşimiz ve Mehmetçiğimiz alçakça şehit edildi.
Şimdi işgal altında olan ve kurtuluş savaşı veren dost ve kardeş Irak halkına ihanet eden bu bölücü, ayrılıkçı, şer ve şeytani unsurlar; Hain uzantılar oluşturup, içimizde sinsice örgütlenerek bağrımıza hançer soktular. Anavatan Türkiye ve KKTC’de Genel kurullarında İstiklâl Marşı yerine Ermeni ve Rum şarkıları çalan ihanet şebekeleri aynı bölgeden idare ediliyor, güç ve kuvvet alıyor ve Anavatan Türkiye’yi bölmeye, parçalamaya çalışıyor. Her karışından fitne, fesat, tehdit ve ihanet fışkıran bu Barzani ve Talabani karargâh alanından yayılan hıyanet ve melânete bu kadar müsamaha ve tahammül niye?...
YETTİ ARTIK. “DUR” DEMEK ZAMANIDIR
Onurlu, özgür ve soylu bir yaşam hürriyet ve adâlet ile kabildir.
İstiklâl, Milli Egemenlik, Onur ve Adâlet Türk Milleti’nin karakteridir. Kaldı ki, hiçbir millet veya fert kendi “ırk’ının izmihlâlinden” yana olamaz. Türk Milleti, milletlerin efendisi, evrensel medeniyet ve adaletin hamisidir. Değil, burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde; AKP’ nin Cumhurbaşkanı adayı ABDULLAG GÜL’ün dediği gibi “TAPUSU CEBİMİZDE” olan bir TÜRK DİYARININ izmihlâline, insan hakları ihlâline hiçbir Türk sessiz kalamaz, AB kalsa bile; ORDU sessiz kalamaz, Hükümet kalsa bile; HALK sessiz ve ilgisiz kalamaz; Dahili ve harici bedhahlar ‘bu sesi’ bastırsa bile. Gün Kerkük ve bütün
K.Irak Türklüğüne sahip çıkma günüdür. Yarın çok geç olabilir. Bu nedenle:
“AB’mi,ABD’mi demek nafiledir.Haykırılması gereken tek şey: TB (Türk Birliği)’dir.
Tıpkı 1957-58’de “MİLLİ DAVA KIBRIS” ve 14 Nisan’da Cumhuriyet için olduğu gibi; 28 Nisan 2007 Cumartesi günü, bu defa “KERKÜK İÇİN” Tandoğan da “TEK BİR BİLEK ve TEK BİR YÜREK” olmak; Zalime ve zulme ‘DUR’ demek anlamına gelmiştir.
Bu bölümden itibaren bazı ibretli olayları, tarihi gerçekleri ve Türk dünyasının yakın dönem kahramanları ile ilgili somut gerçekleri anlatacak ve açıklayacağım. Sırada Kıbrıs’ın “Milli Dava” ya dönüşmesini sağlayan TMT, Aliya İzzetbegoviç, Char Dudayev ve Prof. Dr. Ebulfeyz Elçibey var. Eski KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Rauf Denktaş bu bakımdan (maneviyat noksanlığından ve dine değer vermemesi yüzünden) sınıfta kalmış birisidir.Örneklerin amacı Tabii ki, şu an yaşanan Kerkük (Musul Vilâyeti) sorunu ve diğer yoğun bölgesel sorunlara ışık tutmak amacıyla elbette...
Türk’ün hafızası “Nisyan ile malul olmamak” gerek.
En fazla bundan 50 yıl öncesine ait çok ciddi ve özgün bir örnekle yazımı sürdürmek istiyorum. Şöyle ki, 1955 yılında Kıbrıs’ta Rumlar tarafından ada sakini Türklere yönelik büyük bir soykırım yapılacağı yolunda yoğun duyumlar alınır. (Günümüzde de aynı ve benzer duyumlar Kerkük Türkmenleri için alınmaktadır. Telâfer’de zaten büyük bir katliam ve soykırım icra edilmiştir) Ciddi dedikodular ve uluslar arası camiada söylentiler dolaşmaya başlar. Dönemin Menderes hükümeti konuyu istihbarat kanallarını kullanarak inceler. Ortaya çıkan tablo oldukça enteresan, durum ciddi ve vahimdir.
Yerinde yapılan araştırma ve incelemeler ada da 10 bin civarında Yunan askerinden oluşan bir “Rum milli muhafız alayının” mevcudiyetini ortaya koymuştur. Buna mukabil Türk cemaati silâhsız,
savunmasız ve korumasızdır. Ada da bir tek Türk askeri bile yoktur. O gün için Kıbrıs üzerinde hiçbir hak ve hukuki bağı bulunmayan Türkiye, (Oysa; Musul, Kerkük ve Kuzey Irak’ta ki Türk bölgeleri hakkında uluslar arası kabul görmüş belgeler, antlaşma ve sözleşmeler vardır) derhal uluslar arası kurul, kurum, BM ile NATO nezdinde harekete geçer. Mukabil lobiler teşkil edilir. Yunanistan kıskaca alınır ve sistematik baskıya muhatap kılınır. Diğer taraftan alternatif politikalar geliştirilir ve soykırım önlenir. Ayrıca, ani bir dururum ve emrivakilere karşı ada sakini Türk’ler için gerekli her türlü tedbir alınır.
“MİLLİ DAVA” SÜRECİ, TMT VE KIBRIS (*)
Sonuçta bununla da yetinilmez.
“1957 yılının sonu 1958 yılının başlarıdır… Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs’ta meydana gelen olaylar dolayısıyla donemin Genelkurmay Karargahına bir soru sorarlar: “Kıbrıs’ta EOKA’ya karşı silahlı ve gizli bir örgüt kurabilir mi”
Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Salih Coşkun dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı General Daniş Karabelen Paşayı yanına çağırır ve bu işi becerip beceremeyeceklerini sorar. Daniş Karabelen Paşa daire personeli ile görüştükten sonra cevabini verir: “Kurarız!”
Bu cevap hükümete bildirilir ve hükümetten, maddi ve manevi her türlü desteğe hazır olunduğu ve harekete geçilmesi bildirilir. Özel Harp dairesince hazırlanan ve daha sonra Genelkurmay ikinci Başkanı olan Cevdet Sunay ile Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un onayladığı “Kıbrıs’ı Istirdat (Geri Alma) Projesi” (KIP) kapsamında harekete geçilir ve Kıbrıs TMT’si (Türk Milli Mücahit Teşkilâtı) kurulur.
Yine DP tarafından kurulmuş bulunan “Özel Harp Dairesi” nde görevli bir grup Türk Subayı, hükümetin direktifi doğrultusunda Kıbrıs’la ilgili bu gizli çalışmayı sürdürürken, bir başka subay grubu, dönemin CHP’sinin “özel” yayın organı durumundaki Ulus gazetesinde “Devrimci Genç!” başlığıyla, Atatürk’e atfedilerek Bursa Nutku (!) doğrultusunda (bu nutuk kaynak ve dayanak göstererek) yayınlanan yazı, haber ve makalelerle milli irade ile iş başına gelmiş hükümeti alaşağı etmek üzere ihtilal komiteleri kurmakla meşguldürler.
Yani, günün Halk Partisi (CHP) halâ ve ısrarla; 19 Mayıs 1944’ de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından seslendirilen;
“Irkçılar ve Turancılar gizli tertipler ve teşkillere başvurmuşlardır. Niçin ? Kandaşlar arasında gizli, fesat tedbirleri ile fikirleri memlekette yürür mü ? Hele Doğudan, Batıdan ülkeler gizli Turan cemiyeti ile zapt olunur mu ? Bunlar öyle şeylerdir ki, ancak devletin kanunları ve esas teşkilâtı ayak altına alındıktan sonra başlanabilir. Şu halde, yıldızlı fikirler perdesi altında doğrudan doğruya Cumhuriyetin TBMM’nin mevcudiyeti aleyhine teşebbüsler karşısındayız. Tertipçiler, on yaşında çocuklarımızdan bize kadar derece derece, perde perde hepimizi aldatmak iddiasındadırlar.
Etiketler : kerkük, kuzey ırak, politika