Kan Ağlayan Kerkük ve Türk Dünyası (II)
Rubin, Kürt örgütleri KDP ve KYB' nin üst düzeyli yetkililerinin, özel sohbetlerinde, AKP' nin kazanmasını istediklerini, çünkü bu partinin Kemalist düzene son vereceğine inandıklarını söylediklerine dikkat çekerek; AKP'nin “dini” gündemine karşı Çankaya'nın “denetim dengesinin olmadığı bir durumda,” Kemalizm'in çürüyeceğini ifade etti.
Michael Rubin, Iraklı Kürtlerin, AKP' nin “TSK' yı kısıtlayacağına ve etkinliğini törpüleyeceğine kuvvetle inandıklarını da” ifade etti. Rubin, Mesut Barzani'nin sadece PKK'yı desteklemekle kalmayıp, daha sonra Türkiye'nin içişlerine karışmayı meşru kılmak amacıyla kullanabileceği “Güney Kürdistan” adıyla bağımsızlık ilan etmek gibi bir girişiminde bulunabileceğini söyledi ve Mesut Barzani’nin geçen hafta, Abdullah Öcalan'ın kardeşine Erbil' de ev sahipliği yaptığını belirtti.
AB İRONİSİ
Rubin, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasının ikinci etkisinin, AB ile ilişkilerde görüleceğini kaydetti. AKP'nin müzakere sürecini başlatmış olmasına rağmen, AB içinde çoğunun, Türklere karşı ırkçı, Müslümanlara karşı taraflı baktığını belirten Rubin, Tayyip Erdoğan'ın “zina ve başörtüsü” ile ilgili bazı açıklamalarının Avrupalıların kuşkularını derinleştirdiğini ifade etti. Rubin, “Çankaya'da Gül'ün ve iktidarda AKP'nin” yer aldığı bir Türkiye ile AB'nin “27 adet Yunanistan ve Avusturya” haline geleceğini savundu. Michael Rubin, AB'nin baskıları sonucu ve “alternatif güç dengesi” yaratılmadan TSK'nın rolüyle ilgili reformlar yapılması sonucu, Türkiye'de şimdi yaşanmakta olan krize gelinmesinin “tam bir ironi” olduğunu belirtti.”
Tevfik Diker gazetesinde, bu haberi duyurduğu makalesini şu sözlerle tamamlıyor:
“Değerli okuyucularım 30 Nisan 2007 günü Hürriyet İnternet’te Kasım Cindemir- Wasington imzalı olarak servis yapılan bu haberi dikkatle okuyunuz. Türkiye’ yi yönetenler uyanmıyor ama bunları okuyan halkımız inşallah uyanır. ABD Türkiye’ nin en kılcal damarlarına kadar elini sokmuş çıkarları doğrultusunda hareket edenlerin yanında dimdik durmaktadır. Bunları ben değil ABD’li Michael Rubin, söylüyor. Aziz Milletim Allah Aşkına; Uyanın!. Uyanın!... Uyanın!...
BİR TÜRK ATASÖZÜ “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz”
BİR GÜZEL SÖZ “Şahsınıza yapılan kötülüğü affedin; Ancak, milletinize yapılanı asla affetmeyin”Hz.ALİ. Bu önemli ve özgün haberi kullandığı ve duyurmaya katkı sağladığı için “Tevfik Diker” e buradan teşekkür ederim.
Diğer taraftan, Ortadoğu' da "Siyaset Yosması" olarak bilinen Amerikanın kemik yalayıcısı Yahudi dönmesi (veya bir başka rivayete göre Ermeni asıllı) Barzani tahriklerini sürdürmekte, referandumda ısrar etmekte ve “kimse içişlerimize karışmasın” diye küstahça meydan okumaya devam etmektedir. Keza, haddini aşma konusunda Türkiye’de vaki hiçbir olayı da kaçırmamaktadır. Tıpkı Ermenistan, Ermeni diyasporası ve Yunanistan gibi, fırsat bu fırsat deyip yüklenmesi, yukarda ki iddia ve açıklamaları doğrular niteliktedir.
Bu bağlamda, Malatya’da yaşanan menfur saldırı dünyanın gözünü tekrar Türkiye’ye çevirirken olay pek çok ülkede olduğu gibi Irak’ta da yankı buldu. Ancak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin internet sitesi olarak bilinen Peyamner’in, söz konusu olayı “Dünya Haberleri” değil “Kürdistan Haberleri” bölümünde yayınlaması dikkat çekti.
Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışan misyonerlere yönelik tertip (!) ve saldırı; “Kürdistan-Malatya’da Şok Cinayet” gibi çok şaşırtıcı, kışkırtıcı ve düşmanca bir başlıkla duyuruldu. Mezkür internet sitesinin, Türkiye ile ilgili bazı haberleri “Dünya” bazı haberleri de “Kürdistan” bölümünde yayınladığı dikkate alınırsa bunun ne denli hainane bir maksat ve ağır tahrik içerdiği açıkça anlaşılmalı ve altı çizilmelidir.
Küstahlık ve haddini bilmezlik yalnızca Mesut Barzani’ye has bir özellik değil; Uzak geçmişi bir tarafa bırakalım, sadece çok yakın sürede vaki Talabani vukuatları dahi Türkiye için çok ağır tahrik, tehdit ve ithamlar içermektedir. Son olay çok menfur ve manidardır. Buna mukabil Türkiye sadece bir nota verebilmiş, ona da henüz tatminkâr bir cevap alamamıştır.
Bunlar günün ve yapay gündemin olaylarıdır. Senaryo gereğidir. Bir de yıllardır ardı arkası kesilmeyen ve her biri Türk milletini derinden yaralayan, yüreğine oturan insanlık dışı hain saldırılar, katliamlar ve soykırım teşebbüsleri vardır. Şimdilerde Türkmen bölgelerinin demografik (nüfus) yapılarını değiştirmeye yönelik olarak yoğunlaşan gasp, işgal ve tehciri de dikkate alırsanız; Adeta, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil ve Telâfer Ermeni işgali altında sanırsınız. Çünkü ancak, benzer olaylar sözde medeni (!) dünyanın alçakça göz yumduğu ve en son Ermeni işgal, gasp ve soykırım bölgesi KARABAĞ’ı andırmaktadır.
Malum ve meş’um saldırıda binlerce Azeri Türk’ün hunharca katledildiği ve yaklaşık 800 bin kişinin yerinden yurdundan sürüldüğü acı bir gerçektir. Halâ ıstırapları vehametle yaşanan acı gerçeğe rağmen soykırım suçlusu Ermenistan, uluslar arası emperyalist unsurlar ve Türk düşmanlarından aldığı destek ve cesaretle Türkiye’ye karşı haksız, yalan ve asılsız iddia ve iftiralarını sürdürebilmektedir. Bu aleni düşmanlığa karşı mukabelede Türkiye, Türk Dışişleri ve Cumhuriyet hükümeti ne yazık ki çok zayıf ve pasiftir.
Gerçek şu ki, AB-ABD ve şerikleri (ortakları) sözde ‘medeni dünya’ denilen tek dişi kalmış, ahlâken ve insanen tefessüh etmiş, paraya tapan ve kanla beslenen vampirleşmiş kadavralardan Türkiye’ ye ve Türklere hayır yoktur. Bunların kirli el, karanlık emel ve hain işbirliği ile Irakta yaptıkları ortada, herkesçe malum ve ayândır. Ve dahi bilinmeli ki; Başta Somali, Srebrenika, Bosna-Hersek, Kıbrıs/Noel, Bulgaristan/Belena, Batı Trakya, Afganistan ve Türk-İslâm coğrafyasında yıllardır vaki katliam-soykırım, zorunlu tehcir, izolasyon, abluka ve ambargo gibi haksız, adaletsiz, mesnetsiz ve hukuksuz her türlü caniyâne teşebbüs, tehdit, vahşet ve tedhişin sorumlusu bu devletler (!) güruhudur.
Bütün Türk ve İslâm alemi bu insanlık dışı vahşet ve organize dehşetin farkındadır.
Artık, Türkiye de ‘farkında olmak’ zorundadır.
Farkında olmak, tedbir almak ve faillerin haddini bildirmek anlamını taşır.
Düşmanca bir tehdit, tahdit, tahrik ve teşebbüse karşı ‘mukabele-i bilmisil’ Atatürk’ün vasiyetidir. Türk devlet geleneğinin vazgeçilmez icabı ve gereğidir. ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ düşmanca bir teşebbüse misliyle mukabeleyi zorunlu kılar. Türk budur. Türkiye budur.
Türkiye; Dünya ve uzay Türklüğünün Kâbesidir.
Türkiye; Dünyanın neresinde bir Türk varsa, O’nu korumak ve kollamak görevi ile memur ve mükelleftir. Yani, bütün Türk hükümetleri Türkçe düşünmek, Türkçe konuşmak ve Türkçe fiil ve harekâtta bulunmak zorundadır.
Bu zorunluluk, 2200 yıllık geleneği, bilgi, deha ve deneysel birikimi olan ve bu tarihi geleneği Başkomutan Mareşâl Mustafa Kemâl Atatürk’ün ilke, irşâd, emanet, vasiyet ve Türk inkılâbı ile taçlanan ‘Türk Ordusu’ içinde geçerli-zorunlu bir görev olmakla; Sırasıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin ‘Londra-Zürich ve Garanti Antlaşmaları hilâfına’ AB’ye katılımına göz yummak; Muavenat ve Eşref Bitlis olayının üzerine gerektiği biçimde gitmemek; K. Irak’ ta ilân edilen ‘kırmızı çizgilerin”ABD tarafından paspas gibi çiğnenmesine müdahil olmamak; Türk askerlerinin başına çuval geçirildiği vakit en ağır surette mukabele etmemek; Uluslar arası bir hak olmasına rağmen ‘sınır ötesi’ harekâta girişmemek ve nihayet; Kendi hakimiyet ve hükümranlık alanımız içinde menfur terör örgütünün kökünü kazımamak gibi... Çok büyük suçları ve günahları var. Millet bunu pekalâ görmektedir. Lâkin, suç ve sorumluluk TSK’ nın kurumsal kimliğinde değil; MGK Genel Sekreterliğinde 30 yıl süre ile dış kaynaklı, Türk ve İslâm düşmanı mason tarikatının bir mensubunu barındıracak kadar umursuz ve duyarsız paşa nam kimselerde olduğunu bilmektedir.
Ne hikmetse bu paşalar, devletin soyulup sağana çevrilmesine de karşı değillerdir. Varsa, yoksa bir Cumhuriyet ve lâiklik meselesidir tutturur giderler. Oysa, Atatürk ve Türk Cumhuriyetinin temel ilkesinin “fazilet rejimi” olduğunu bilmezler. İşte, en büyük sorun da budur. Zira, bünyesinde hırsız, yolsuz, soysuz ve namussuz barındıran bir rejim iflâh olamaz.