Kalkınma Ajanları Kritiği
Son iki yazımda “YÖNETİMDE DÖNÜŞÜM ŞART” ve “PLANLAMA YOLCULUĞUMUZ” başlıklarıyla, dünyada yaşanan yerel öncelikli yönetim anlayışını, ülkemizin planlama yolculuğunu, süreçte yaşanan kurumsal dönüşüm ve yapılanmaları özetle ve yorumsuz aktarmaya çalıştım.
Değişim ve dönüşüm eleştiri ile başlar ve özgür ve yapıcı eleştiri değişim ve dönüşüm sürecinin yakıtını oluşturur. Önemli olan bu sürecin; planlı, katılımlı, adalet anlayışı içerisinde ve önceliklendirilerek standartlara göre yürütülmesidir.
İki yazımda kısaca yazdığım konularda gelinen noktada ana hamle olan üç kurumsal yapı bulunmaktadır: 1. Kalkınma ajansları, 2. Tarım ve kırsal kalkınmayı destekleme kurumları ve 3. Kalkınma idareleri. Bugün ki yazımda kalkınma ajanslarıyla ilgili kısa değerlendirmelerle katkı vermek istedim:
- Kalkınma ajanslarının kurulumuna esas teşkil eden “İktisadi bölge birimi sınıflandırması” çalışması siyasi mülahazalardan arındırılarak yapılamamış olup, veriye değil lobiye göre belirlenen kalkınma bölgelerinde iller ve yönetimler arasında sorunlar yaşanagelmiştir. Bu bağlamda Ordu’nun Samsun merkezli Orta Karadeniz Bölgesine değilde Trabzon merkezli Doğu Karadeniz Bölgesine dahil edilmesinin yanlış olduğu kanaatindeyim.
- Kalkınma ajanslarındaki; kalkınma kurulu, yönetim kurulu ve genel sekreterlik şeklindeki bölge bazlı yapılanmanın il ve ilçe versiyonu oluşturulamamıştır. Bu süreci mutlaka oluşturmalı, her il ve ilçeyi adeta bir kalkınma bölgesi gibi düşünmeli, kurumsal yapılanmasını oluşturmalı ve aktifleştirmeliyiz.
- Kalkınma ajanslarının kalkınma kurulları, kalkınma bölgesindeki kamu özel sivil tüm kurumsal yapıların temsil edildiği, katkı vereceği en önemli mutfağı oluşturacakken maalesef bu yapı etkinleştirilememiştir. Dolayısıyla kalkınma ajansları bölgenin temel dinamiği olan STK, yerel yönetim, özel sektör taraflarıyla birlikte yürüyememiştir. Binlerce STK, Oda ve onlarca belediye ve kaymakamlık oluşturulabilecek alt komisyonlarda buluşturulamamış ve tabandan yukarıya fikir, proje, ortak adım yaklaşımı oluşturulamamıştır. Kısacası yazık olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Unutulmamalıdır ki, kalkınma kurulları kalkınma ajanslarının adeta varlık sebebidir, kümelenmelere esas oluşturulacak komisyonlar buralarda oluşturulacaktır.
- Yönetim kurullarında ilgili illerin; sayın valileri, belediye başkanları, ticaret ve sanayi odası başkanları ve rektörleri görev yaparken, her bir ilimizdeki diğer önemli dinamik kurumlar devre dışı kalmıştır.
- Kalkınma ajanslarında işe alım kriterlerine uyulurken, kriterlere uyan kişiler arasından yeter sayıda kişi seçilmesinde o dönemin hakim gurupları lehine pozitif ayrımcılık yapılmıştır, polemiğe girmek istemem ama maalesef öyle.
- Kalkınma ajanslarında işe alım kriterleri her ne kadar tecrübe kriteri olsa da daha çok teorik bazda olabilmiştir. Dolayısıyla iyi derecede dil bilen, okulunda başarılı, sınavda ve mülakatta başarılı çok değerli arkadaşlarımız buralarda görev alabilmiştir. Ancak, kalkınmanın bir tecrübe yolculuğu olduğu dikkatten kaçmıştır. Dr Rüştü BOZKURT, bir iş kurmadan önce mutlaka olanda faaliyette bulunan 3 başarılı ve 3 başarısız işletmeyi bulup konuşun der. Özetle tecrübe kriteri genelde kamuda çalışma şeklinde uygulanmıştır. Özel sektörden tecrübeli olarak ajansa geçen arkadaşlarımız sektörlerinde çalışan şeklindedir. Halbuki kalkınma yolculuğu; eşekten düşmeyi gerektirir, batmış çıkmış olmayı gerektirir.
- Kalkınma ajanslarında değerlendirme kriterleri genelde teorik olarak uygulanmış, konu ile ilgili alan tecrübesi olmayan değerlendiriciler kritik önemdeki yatırım projelerinde bile “cümlelerin ne kadar ikna edici olduklarını” esas almışlardır. Dolayısıyla birçok önemli özel sektör yatırımı cümleler güzel kurulamadığı ve değerlendirici eşekten düşen olmadığı için reddedilmiş daha doğrusu mahvedilmiştir.
Sonraki yazılarımda TKDK ve kalkınma idaresi başkanlıklarını da değerlendirici yazılarım olacak, ayrıca her üçü için görüş ve önerilerimi de sıralayacağım.
Kıymetli okurlarım, yerim dar derdim büyük kimseyle bir derdimde yok, şimdilik bu kadar.