Kalbinizi Erciş’e Gönderin
Bu yazı aynı zamanda bir çağrı. Bir eylem çağrısı. İyi dinleyin:
Kalbinizi Erciş’e gönderin: Çocuklarınıza oyuncaklarını paylaşmayı öğretin.
Erciş’te ilk günümüz. Depremin üzerinden bir hafta geçmiş. İlk telaşlar bitmiş. Kaybedenler hüzünleriyle baş başa kalmış. Takdir edilene razı olmanın buruk huzuru var yüzlerde. Şehrin stadına kurulmuş çadırlar dışında, kaldırımlara ve evlerin bahçelerine de kurulmuş çadırlar. Çadırlara çat kapı giriyorsunuz.
İlk çadıra selam veriyoruz. Yanımızda, çocuk eğitimine yıllarını ve gönlünü vermiş iki özel insan Osman Abi , Gülşen Çağan. Bir de Cihat Albayrak; Erciş’te çıkan Hayal Bilgisi dergisinin yayın yönetmeni. Kendileri de depremzede olduğu halde, dağıtım için koşturuyorlar. Aktif iyilik peşindeler.
İlk karşılaşma… İlk temas… Bavulumuzu arabadan indiriyoruz. İlk oyuncağı çıkarıyoruz; bir lahana bebek ve plastik araba. Gülşen Hoca, soğuktan yüzleri kızarmış çocuklara oyuncakları teslim ederken, ben annelerin yüzüne bakıyorum. Çocuklar seviniyor, anneler daha çok seviniyor. Çocukların sevincini gören annelerin sevinci daha da katlanıyor. Sonra, Erciş’e ziyaret fikrinin mimarı, sevgili oğlum Furkan, yanından ayırmadığı dosyadan bir zarf seçiyor. Kısa bir mesaj… (Arkadaşlarından internet yoluyla topladığı mesajları tek tek kâğıtlara geçirdi)
İlk düşündüğümde bana da tuhaf gelen fikrin güzel olduğuna şimdi daha çok eminim. Bir tarafta küçücük bir kâğıt ve kocaman bir insan tebessümü. Elimde küçücük bir ayı oyuncak ve karşımda dünyalar dolusu çocuk mutluluğu… Bu kadar az şeye bu kadar çok karşılık bulmak sevindirici, şaşırtıcı…
İki gün içinde, üç bavul oyuncak dağıttık ve her defasında sevindirdik, ama daha da fazlasıyla sevindik. Ekmek gibi su gibi geldi çocuklara oyuncaklar. Hiç ummadıkları bir incelik çünkü… Annelerin oyuncaklar karşısındaki sevinci de öyle. Eşsiz bir görüntü. Seyredene de mutluluk veriyor. Demek; iyilik yapmak da iyi geliyor insana.
Söylediğime inanacağınızdan eminim. O soğukta sıcacık insan ilişkilerini görmek bana ve oğlum Furkan’a müthiş bir iyilik oldu. Eve döndük; İstanbul’dayız ama hâlâ orayı özlüyoruz. Kalbimiz Erciş’te kaldı. Şahit olduklarımız bize öğretmenlik yaptı. İnsanlığa dair ümitlerimiz arttı. Bir kez daha aramızda “merhamet Elçisi’nin hatırı”nın olduğuna emin olduk, sevindik. Evet, evet; “aramızda Allah’ın Elçisi var” İşte bu yüzden kimse “Bana ne!” demiyor; elleri çatlatırcasına yardım dağıtıyor.
İşte bu yüzden, kimse bahane üretmiyor; sıcacık yuvasını kenara bırakıp kardeşliği yastık yapıyor. İşte bu yüzden, dağıtım çadırlarının önünde ülkenin her bir köşesinde araç plakaları görüyoruz… Hava soğuk ama yürekler sımsıcak. Çaresizlik kol geziyor ama yüzlerde huzur apaçık. Kardeş olmanın, kardeş bulmanın yüreği.
Depremden yaklaşık 10 gün önce bir eğitim toplantısı vesilesiyle tanıştığımız Kaymakam Ramazan Fani’yi buluyorum makamında. Dinamik ve yürekli bir yönetici. Genç ama saçlarındaki akları yeni fark ediyorum. Olaydan birkaç saat sonra bölgeye ulaşıp orada kalan Ağrı Valisi Ali Yerlikaya ile de tanışıyorum. Ülkesini seven, milletinin değerlerini paylaşan yeni kuşak bürokrasinin güzel bir örneği. Kaymaklık binası birkaç çizik dışında sapa sağlam. Titremeye alışmış insanlar. Biz ise biraz tedirginiz. Yusuf Kıssası’ndan bahis açılıyor iki artçı arası sohbette.
Diyorum ki, “kardeşler birbirini kriz zamanı bulurmuş… Yusuf, Yusufluğunu kıtlık çıkınca kardeşlerine gösterme fırsatı buluyor.” Müsaade istemek için ayağa kalktığımda, Vali Bey Yusuf Kıssası’nın bir başka mesajını yetiştiriyor ardım sıra: “Sizin bavullara da bir kâse koyup, arkanızdan polisleri mi göndersek?” Yusuf’un kardeşi Bünyamin’i sarayda alıkoymak için uyguladığı tuzağı hak ettiğimi düşünmek beni sevindiriyor. Ağrı’ya bir söyleşi borcumuz var; gideceğiz, inşallah.
Sadede geleyim. Bu yazı aynı zamanda bir çağrı. Bir eylem çağrısı. İyi dinleyin:
Biz Erciş’e oyuncak götürdük. Oyuncak toplarken, ailelerden yeni oyuncak istemedik. Çocuklarımıza bir diğerkâmlık fırsatı verelim istedik. Televizyon haberlerinden görüp hemen unuttukları bu olaya candan katılsınlar istedik. İlk olarak kızım Zeynep’ten ( 9 y.) istedim. “Kendi oyuncaklarından sevdiklerini ayır!” dedim. Giderek bencilleşen toplumda, sürekli çıkarcı kahramanların işgalinde olan çocuk kalpleri, böylece paylaşmayı ve merhameti öğrensin istedim.
Bu olayı çocuklarımıza merhameti öğretmek için bir fırsat olarak görüyorum. Paylaşmak istedikleri ne varsa, belki bir çadır resmi, belki bir küçük mesaj.. Hiç durmayın; bugünden teşvik edin çocuklarınızı.
Dağıtımın zahmetini ve masrafını eğitim kurumumuz üstleniyor: İster bizzat getirin, ister hemen kargoyla gönderin.
DR. SENAİ DEMİRCİ OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMU VE ANAOKULU MEHMET AKİF MAHALLESİ, AZİZ BULVARI, NO. 28 ÜMRANİYE/İSTANBUL TEL: 0216 5406535 –Songül Hanım
Oyuncakları ve mesajları Erciş’teki kardeş kuruluşumuz Altınkalpler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi yöneticileri Osman Bey, Gülşen Hanım özenle dağıtıyorlar. Hiç endişeniz olmasın. Oyuncaklar ve mesajlar, bir de bebeler ve çocuklar için uyku tulumları bayrama yetişirse ne güzel olur.